Şimdi, uzun yıllardır izlenen ve artık başarısız olduğu ayan beyan ortada olan özelleştirme, piyasalaştırma esaslı, sermaye yanlısı politikaların son bulması için bu politikaları uygulayan emek karşıtı iktidarlara dur demenin zamanı.

Sermayeye dur deme zamanı

OĞUZ TÜRKYILMAZ

Enerji üretiminde doğaya, fiziki ve toplumsal çevreye olumsuz etkilerin olabilir en düşük düzeyde tutulması temel bir ilke olmalıdır. Fosil yakıtlara dayalı enerji tüketiminin ve karbon salımlarının azaltılması için, yerleşimler ve yapılarda, sanayide ve ulaşımda radikal değişikliklere yönelmek, bilimsel ve teknolojik çalışmaları toplum çıkarları doğrultusunda yoğunlaştırmak için yeni yapılanma ve kurumsallaşma zorunludur.

YERLEŞİMLER, YAPILAR

Yapılarda ısınma amaçlı fosil yakıt kullanımının azaltılması için:

•Tüm binalar ve yapılar, ısınma ve soğutma ihtiyaçlarını ve ısı kayıplarını asgariye indirecek mimari özelliklere, yapım kurallarına ve güneşten azami ölçüde yararlanmalarına imkân verecek güneş mimarisi esaslarına uygun olmalıdır.

•İmar planlamaları ve düzenlemelerde kentsel yerleşimler, güneşten azami ölçüde yararlanmaya olanak verecek şekilde konumlanmalıdır. Mevcut bina stokunda, mimarisi uygun olan tüm binalarda ve yeni inşa edilen tüm yapılarda sıcak su eldesi için güneş panelleri uygulaması zorunlu olmalıdır. Yapıların ortam (toprak, su, hava) ısısından yararlanmalarını sağlayacak ısı pompaları kullanılmalıdır.

•Tüm fabrikalarda, stadyumlarda, terminallerde ve büyük binalarda çatılara, yerleşimlerde ölü alanlara güneş panelleri konulmalıdır. Karayolları ve demiryollarının aydınlatılmasında güzergâh üzerinde kurulacak güneş panellerinden yararlanılmalıdır.

•Jeotermal kaynaklar bölgesel ısıtma için, çevre koruyucu tüm önlemler alınarak, azami ölçüde değerlendirilmelidir.

•Yeni yapılarda yalıtım standartları yükseltilmeli, mevcut yapı stokunda yalıtım çalışmalarına ağırlık verilmeli, konutlarda oturanların yalıtım yapabilmeleri için kamu kaynaklarından destek sağlanmalı, KDV yüzde bire indirilmelidir. Enerji verimliliği yüksek elektrikli ev aletlerinin vergileri (ÖTV, KDV) düşürülmelidir.

SANAYİ

Sanayileşme strateji ve politikalarında; yoğun enerji tüketen, eski teknolojili, çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörlerden (çimento, seramik, elektrik ark ocağı esaslı demir-çelik, tekstil vb.) vazgeçilmelidir. Ülkenin mevcut ve gelecek ihtiyaçlarını planlama anlayışı ve kurgusu ile ele alan, enerji tüketimi düşük, ithalata değil, yerli tasarım, mühendislik, ham madde, ara mal ve nihai ürün üretimine dayalı, karbonsuz veya düşük karbonlu sektörlerin geliştirilmesine öncelik verilmelidir. Öncelikli sektörler, bu sektörlere girdi tedarik eden sektörlerle birlikte bir bütünlük içinde geliştirilmelidir.

Ülkemizin en büyük ihracat pazarlarından olan AB’nin yanı sıra birçok ülkede mal alımlarında karbon denetimlerine başlanacağı ve AB’nin ürün ithalatında sınırlarda karbon vergisi uygulayacağı dikkate alındığında, karbon vergisini yurt içi sanayi üretiminde de uygulayarak, sınai tesislerin yenilenebilir kaynaklara yönelmeleri ve fosil yakıtlardan uzaklaşmaları sağlanmalıdır. Toplanan karbon vergileri de, yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmek için kullanılmalıdır.

ULAŞIM

Ülkede tüketilen toplam enerjinin beşte biri ulaşım sektöründe kullanılmaktadır. Diğer tarafta, Türkiye’nin birincil enerji kaynakları arzında yüzde 28,70’lik payı olan, tüketimin yüzde doksanından fazlası ithalatla karşılanan ve yakın geçmişte her sene ithalatına 25 milyar dolardan fazla para ödediğimiz petrolün üçte ikisinin ulaşım sektöründe kullanıldığı ve enerjide dışa bağımlılığın en önemli nedenlerinden birinin karayollarındaki milyonlarca aracın yakıt tüketimi olduğu da akıllardan çıkarılmamalıdır. İthal fosil yakıtlara bağımlılığın ve karbon salımlarının azaltılması için, ulaşım ve lojistik politikalarında çok ciddi değişiklikler gereklidir. Türkiye’de 13,6 milyon otomobil, 4,1 milyon kamyonet, 2 milyon traktör, 2,7 milyon motorsiklet, 882 bin kamyon olmak üzere toplam 25,1 milyon adet aracı elektrikliye çevirmek gibi, büyük mali kaynakları gerektirecek ve uzun yıllar alacak hayalci yaklaşımlar bir kenara koyulmalıdır. Yüksek dizel yakıt tüketimi olan iş makinaları, şantiye tipi ağır hizmet kamyonları ve kent içi ulaşımda kullanılan otobüs filosunun elektrikliye dönüştürülmesi, bu gruplarda elektrikli araçların ağırlık kazanması hedeflenmelidir.

Özel oto sahipliğini özendiren bireysel taşıma sistemleri yerine, kent içi ulaşımda, yürüyüş ve bisiklet yollarını, elektrikli raylı toplu taşımacılığı, kentler arası ulaşım ve lojistikte raylı sistemleri ve deniz taşımacılığını başat hale getirecek politika ve uygulamalara bir an önce yönelmek zorunludur. Üç tarafı denizlerle kaplı ülkemiz, Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki gibi, yüzünü tekrar denizlere dönmelidir. Yurttaşlar, denizlerden, dinlenme, eğlenme amaçlarıyla azami ölçekte yararlanabilmeli; sahil kentlerinin semtlerini, kent ölçeğinde kentleri birbirleri ile bağlayan düzenli deniz ulaşımı hizmetleri tesis edilmeli ve denizlerin ekonomik ve toplumsal yaşamdaki yeri ve işlevi artırılmalıdır.

BİLİM, TEKNOLOJİ, AR-GE

Bilim ve teknoloji politikaları, çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir alan. İnsanın doğa ile ilişkilerinde ve doğayı tanımasında ve dönüştürmesinde, kurucu bir işlevi var. Aynı zamanda, sınıflara bölünmüş bir dünyada sınıflar arası mücadelenin ve emperyalist bağımlılık ilişkisinin temel alanlarından birini oluşturuyor. Dolayısıyla emekten yana ve ayakları yere basan bir bilim ve teknoloji politikası, insan toplumlarının doğayla- ve bu arada insanın kendi doğasıyla- daha bütüncül ve sürdürülebilir bir ilişki içinde örgütlenmesini tarif etmeli. Bununla birlikte, emperyalist bağımlılık zincirinin kopartılması için gerekli olan adımları da içermeli.

Toplum ve teknoloji ilişkisini değerlendirirken, toplumun yapısal özelliklerini dikkate almayan, belirleme ilişkisini tek yanlı olarak teknolojiden topluma doğru kuran teknolojik determinizm kabul edilemez. Önerilen teknolojiler, uygulanacakları toplumun özgün niteliklerini, yapısal özelliklerini dikkate almalı ve aynı zamanda emekten yana bir toplumsal yapı ve dönüşüm politika ve uygulamalarının etkin bir mekanizması işlevine sahip olmalıdır. Aksi durumda, fosil yakıtların sadece sonuçlarını hedefleyen tekno-kapitalist yöntemler sorunları çözmeyecek ve umutsuzluğu arttıracaktır.

Bu bağlamda, başta güneş ve rüzgâr olmak üzere tüm yenilenebilir enerji kaynaklarının daha verimli kullanılması, bu kaynaklara dayalı enerji üretiminde kullanılan makina ve ekipmanların yurt içinde üretilmesi için teknik destek verilmesi, teknoloji geliştirme ve inovasyon çalışmalarının desteklenmesi, ölçüm ve belgelendirme hizmetlerinin verilmesi vb. çalışmaları yapmak üzere TUBİTAK’ın enerji ile ilgili birimleri, üniversitelerin ilgili enstitü ve merkezleri, kamuya ait ve özel kuruluşların enerji Ar-Ge birimleri, ortak bir kurumsal çatı yapı içinde yer almalıdır. Böylece bilgi ve deneyim aktarılmasına imkân verilmeli, eşgüdüm ve işbirliği içinde yapılacak çalışmaların yaratacağı sineerjiden yararlanılmalıdır.

Dünya ölçeğinde hidrojenden enerji kaynağı olarak yararlanma amacıyla yürütülen çalışmalar dikkatle izlenmeli, yeşil hidrojen üretimi için bilimsel ve teknik çalışmalar yapmak, yaptırmak üzere Hidrojen Enstitüsü kurulmalıdır. Enerji depolama ve batarya teknolojileri üzerinde çalışacak bir merkez oluşturulmalıdır. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) yeniden faal hale gelmeli, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) yalnız madencilik üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bütün bu kurumsal yapılarda, işlevsel demokratik katılım mekanizmaları bulunmalı ve idari ve bilimsel özerklik tanınmalıdır

SONUÇ

Şimdi, uzun yıllardır izlenen ve artık tıkandığı, başarısız olduğu ayan beyan ortada olan; özelleştirme, piyasalaştırma esaslı, sermaye yanlısı politikaların son bulması için, bu politikaları uygulayan emek karşıtı iktidarlara dur demenin zamanıdır.

Şimdi, enerji, sağlık, eğitim vb. kamu hizmetlerinin, kamu kuruluşları eliyle, demokratik kamusal planlama anlayışı ile verilmesine dayalı, emek yanlısı toplumcu politikaları, kurumsallaşmayı ve işleyişi tasarlamanın ve uygulamanın zamanıdır.