“Garip bir düş benimkisi. Anlatayım da dinle! Dinle de hayırlara vesile bir şeyler söyle! Köpek öldüren cinsinden bir bayırın başındayım.

“Garip bir düş benimkisi. Anlatayım da dinle! Dinle de hayırlara vesile bir şeyler söyle! Köpek öldüren cinsinden bir bayırın başındayım. Yerde içlerine kapanmış, büzüşmüş yüzlerce tespih böceği bayır aşağı birer misket gibi yuvarlanıyorlar. Derken nereden çıktıysa bisikletli bir çocuk. Kendini koy veriyor bayır aşağı Beraberinde bisikletiyle  yüzlerce tespih böceğini ezerek iniyor bayırdan. Korunmak için tek yapabildikleri içlerine kapanmak olan tespih böceklerinin katliamı yaşanıyor. Dur! demek, haykırmak istiyorum fakat bir yumruk boğazıma düğüm olmuşçasına sesim çıkmıyor. Yüzüm kızarıyor, gözlerim patlayacak gibi büyüyor ama bütün zorlamama rağmen sesim çıkmıyor. Kan ter içinde sıçrayarak uyanıyorum. Bakıyorum hala yüreğim küt küt atmakta, kulağımda hala çıtır çıtır ezilen böcek kabuklarının sesleri. İçine kapanmanın kendini korumaya yetmediğinin farkında olamayan tespih böcekleri, başında kavak yelleriyle tespih böceği katliamına neden olduğunun farkında olamayan çocuk ve her şeyi görüp de bir şey yapamayan ben. Bu ne biçim bir rüya söylesene Efe. Yorumla şunu bir hele! “
Sinek Efe, Sırçınar’ın bakı ustası. Aynı zamanda da makaraya sarma konusunda mahallenin en önemli şahsiyetlerinden. Hemen Dümenciyi ve etrafındakileri yörüngesine alıveriyor. Freud’tan giriyor, From’dan çıkıyor. Kendince inceden inceye makarayı sarmaya başlıyor.
Geyikten öte muhabbetleler zaten dünya kupası maçları başladığından beri kahveye hakim olmuş durumda. Afrika zurnası ile şamata öyle pik yapmış ki kim ne diyor anlayana aşk olsun. Neredeyse Sırçınar müdavimlerinin tümü kara kuru sözcükleri gezdirerek eğleniyorlar kendilerince. O Sırçınar’ın ağırbaşlı, oturaklı sözlcriyse kahvenin en kuytu köşesinde,  kıçlarının üzerinde oturmaktalar.
Koca çınarın altında Güney Amerika hüsranı yaşayan birkaç kişi Brezilya ve Arjantin’in kupadan elenmiş olmasına içlenip duruyorlar.
Mahallenin en keşkül çingenesi Ramize tutturmuş el falına bakacak. Bakacak ta kupayı hangi ülkenin alacağını söyleyecek. Gel gelelim masadakilerin hiç biri havaya girebilmiş değil. Bu durum Ramize’nin canını sıkıyor. “ A benim serseri güvercinlerim, a benim kafti abilerim; Jabulani midir mabulani midir her ne haltsa şu emperyalist icadı top ile her akşam piizlene piizlene hepten matiz olmuşsunuz  bee. Kaldırın şu keşkül suretlerinizi de bir bakın Ramize ne diyor. “
Kasap Hüseyin zaten durgun olan işlerin, et fiyatlarının zıplaması ile beraber hepten yerlere yeksan olması üzerine iyice içine çökmüş Ramize’ yi duymuyor bile. Hoşaf Sami, Ramize’ye kaş göz işareti yaparak ;” Ne diyor, ne diyor” diye sanki mahallenin uyuz kedilerini uyandırmaktan korkar gibi fısıldıyor. 
Ramize; “ Ne bilim anam, eğşi suratın biriydi şinci hepten bi eğşimiş. Ver elini de senin falına bi bakim Hoşaf ağbicim. Bak memleket gelişiyor, ülke ekonomisi rekor seviyede büyüyor. Sana sugar haberler vereyim…”
Cenap Hoca; “ Ne büyümesi kız git hasta  etme adamı. Dünyanın en pahalı benzinini, elektriğini kullanan, en pahalı etini yiyen daha doğrusu yiyemeyen bir memleketin evlatları küçülürken sen de gelip büyüme müyüme deme, tepemi attırma benim. De hadi git bu gün fal mal yok. İşsizliğin rekor kırdığı bir yerde sana da iş yok anlayacağın. Hadi naşş naşşş.      

Ramize Cenap Hoca’dan fırçayı yiyince arkasına bile bakmadan seyirtti gitti.
Hıdır Dayı ;” Ne istedin de azarladın garibanı ve Cenap Hoca? Sen böyle yapmazdın, ne oldu sana ?”
Burnundan soluyarak derin bir of çekti Cenap Hoca , sonra çoook derinlerden gelen bir sesle; “ Ne olsun be Hıdır Dayı, memlekette bütün işler boka sararıyor işte görüyorsun. Irkçı eylemler ve söylemler yükseliyor, mahalle baskısı yükseliyor, evde, sokakta dağda  bayırda şiddet yükseliyor, fiyatlar almış başını yükseldikçe yükseliyor, sosyal haklara tırpan eylemleri her geçen gün yükseliyor. Anlayacağın her olumsuzluk yükselirken bizim memur maaşları yokuş aşağı koşturmakta. Para yetişmiyor hiçbir şeye. Elde avuçta ne varsa yok olmakta.
Vatandaş geçim sıkıntısı ile inlerken beyler develer gibi çökme kalkma yarışında. % 1,06 ‘lık enflasyon zammı diye dalga geçiyorlar. Yahu verdikleri % 2,5 zamla birlikte hepsi hepsi % 3,6 ancak ediyor. Ortalama 100 TL. zam işte . Bunu da büyük bütçe açıklarına bağlayıp fedakarlıktan söz etmiyorlar mı. Sinirim tepeme çıkıyor işte. Ulannn, 15 lira olması gereken et olmuş 25 lira. Ayda üç kilo et alsa bir aile 30 lira fiyat farkı. Çarp altı ayla ! Al sana 180 lira sadece etten gelen zam. “
Tam bu sırada bu yıl bir türlü son bulmayan yaz yağmurlarından biri daha başladı. Aniden inen kocaman kocaman damlalar koca çınarın yaprakları arasından süzülüp masaya kadar indi.
Muhabbetin en can sıkıcı yerine yetişip ortamı neşelendirmeyi iyi beceren Şiktan   masa başında biterek; “ Sıkmayın güzel canınızı, işte size nefis demli çaylar..”
Necip Hoca mırıldanarak bir şarkı tutturdu;
” Seni vursunlar ellere Şiktan bize revamı bu zamlar?
Sermayeye şemsiye, bize yağmurlar..”
Şiktan sermayeye değil size şemsiye Hoca diyerek bir koşu portatif bir şemsiye kapıp geliverdi. Şemsiyeyi açtıktan sonra tepsi ile tempo tuta tuta Sırçınara doğru oynak oynak seyirtti, gitti..Peşinden tutam tutam derdi de sürekleyerek.