Sertlik çizgisi, onu dayatacak gücünüz varsa işe yarar. Diplomasi iki taraflı bir gerilimde daha güçlü taraf üzerinde zorlanan bir şeydir. Birleşik Devletler şimdi bunu öğreniyor…

Başkan George W. Bush ve neo-muhafazakâr çevresi hoşlanmadıkları rejimlerle olan ilişkilerinin tatlı dilli bir diplomasiye değil sertliğe dayanmasını bir gururlanma nedeni haline getirmişlerdi. 2002’de yaptığı “Birliğin Durumu” konuşmasında Bush, Irak, İran ve Kuzey Kore’den oluşan “şeytan üçgenini” suçlayarak, bu rejimlerle müzakere etmektense onları ortadan kaldırmak için harekete geçeceğini belirtti.

Hemen bunun ardından Bush, Kuzey Kore’nin nükleer reaktör inşasına yeniden başlaması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile işbirliğine son vermesine karşılık olarak, Clinton yönetiminin daha önceden Kuzey Kore ile müzakere edip mutabakata vardığı 1994 Çerçeve Anlaşması’nı askıya aldı. Bunun ardından Birleşik Devletler, tüm tartışmaların altılı görüşmeler (Birleşik Devletler, Kuzey Kore, Güney Kore, Çin, Japonya ve Rusya) yoluyla gerçekleşmesinde ısrar ederek, Kuzey Kore ile iki taraflı görüşmeleri sürdürmeyi reddetti.

2006’da Kuzey Kore nükleer patlamayı resmen gerçekleştirdi. Hemen ardından, Birleşik Devletler Kuzey Kore ile önceden yapmayı reddettiği iki taraflı görüşmelere başladı. Haziran 2008’de bu müzakerelerin ilk somut sonucu açıklandı. Kuzey Kore nükleer kulesini havaya uçurdu ve Birleşik Devletler Kuzey Kore’ye karşı uyguladığı düşmanca ticaret ve gıda yardımı gönderme yasağını kaldırdı. Bu, Birleşik Devletler tarafında “aşamalı bir gelişme” olarak kabul edildi.

Birleşik Devletler’in diplomasiye geri dönüşü ve aşamalı gelişimin kabul edilmesi, John Bolton gibi şimdi ABD hükümetinin dışındaki neo-muhafazakârlar tarafından “çok talihsiz bir gün olarak” nitelendirildi. Birleşik Devletler “kandırılmıştı”. Başkan yardımcısı Cheney, Dışişleri Bakanı Rice ve Savunma Bakanı Gates gibi müzakerenin savunucuları ile arasındaki iç çekişmeyi kaybetmiş kabul edildi. Kararın yönetimdeki savunucuları bunu “diplomatik bir başarı” olarak selamladı. Diğerleri ise, Birleşik Devletler çerçeve anlaşmayı askıya almasa idi, Kuzey Kore’nin belki asla nükleer patlamayı gerçekleştiremeyecek olduğuna dikkati çektiler. Bu yüzden, müzakereyi reddetmenin Kuzey Kore’nin nükleer bir güç olmasını önlemekten çok kolaylaştırdığını savundular.

2002 ve 2006 arasında Birleşik Devletler’in “sert” çizgiden “diplomatik” yaklaşıma geçişini sağlayacak ne değişiklik oldu? Sebep oldukça fark edilir. Irak’taki savaş fiyaskoydu ve (Afganistan ile beraber) ABD’nin tüm askeri teçhizatını adeta yuttu. Kuzey Kore nükleer silahı patlatınca ABD ordusu Başkan Bush’a bir de Kuzey Kore’ye askeri harekât düzenlenemeyeceğini açıkça beyan etti. Öyleyse, Kuzey Kore bombayı ele geçirdiğinde, diplomasi tek yol olarak kalıyordu. Bush endişeliydi. Ne yapabilirdi? Bu “diplomasi” Kuzey Kore’nin kendisini tüm nükleer silahlardan arındırması talebi ile işe yarayacak mıydı? Yaramayabilir. Fakat Birleşik Devletler başka ne yapabilirdi?

İSRAİL HER ZAMAN SERTLİĞİ YEĞLEDİ

Şimdi İsrail’e bakalım. İsrail her zaman sertliği diplomasiye yeğlemiştir. Öncelikle, İsrail ortada müzakere edilecek bir Filistin olduğunu dahi kabul etmezdi. Yaser Arafat ve FKÖ ile İsrail’i “tanıyana” ve şiddeti bırakana kadar görüşmezdi. Daha sonra, Birinci İntifada İsrail’i Filistinlilerin oluşturduğu ciddi iç isyan sorunuyla karşı karşıya bıraktı ve İsrail, Filistinli yetkililerin fiili olarak Gazze ve Batı Şeria’nın bazı bölgelerini oldukça daraltılmış ve kısıtlı olarak kontrol etmesini öngören Oslo mutabakatını kabul etti. Daha sonra, İkinci İntifada’nın ardından İsrail Arafat’ı tekrar boykot etti ve yalnıza Arafat’ın halefi Mahmud Abbas ile düzensiz olarak yapılan müzakereleri sürdürdü.

2006’da Filistin’de seçimler yapıldı. Abbas’ın tarafındaki Fetih, resmi konumlanışı İsrail devletinin meşruiyetini tanımayı reddetmek olan Hamas’a yenildi. Yani, İsrail “sert” çizgiye döndü. Temel konumlanışını değiştirmediği sürece Hamas hükümeti ile müzakereyi reddediyordu. Birleşik Devletler bu duruşu baştan sona destekledi.

2007’de Filistin içeride çöktü. Abbas, devlet başkanı sıfatıyla Hamas’ın başbakanını kovdu. Hamas bu fiili meşru kabul etmediğini açıkladı. Bunun net sonucu, Hamas’ın Gazze’nin kontrolünü tamamen eline geçirmesi ve Abbas’ın kuvvetlerinin de az ya da çok Batı Şeria’yı kontrol etmesi oldu. Artık iki hükümet vardı. İsrailliler ve Birleşik Devletler yalnızca Abbas hükümetini tanıdılar ve Hamas’ı ve böylelikle Gazze’yi; buraya mal ve insan giriş çıkışlarını çok sıkı denetleyerek izole etmeye çalıştılar.

Dünya çerçevesinde bakıldığında, İsrail ve Birleşik Devletler Hamas’a uygulanan total boykotu, Birleşik Devletler ve Avrupa Birliği gibi herkesin, hatta bireylerin bile dikkate aldığını iddia ediyordu. Obama’nın bir danışmanı çıkıp da çalıştığı zamanın neredeyse hepsinde Hamas ile görüşmek durumunda kaldığını açıkladığında Obama üzerinde hemen bu kişiyle bağlarını kesmesine dair sonunda başarıya ulaşan ani bir baskı oluşmuştu.

 

NİYE DİPLOMASİYE YÖNELDİ

Şimdi, ansızın İsrail’in sert tavrı yerini diplomasiye bıraktı. 18 Haziran’da Hamas ve İsrail, birbirlerine karşı tüm askeri harekâtı durdurmayı ve sınır kapısı kısıtlamalarının kaldırılmasını taahhüt ettikleri resmi bir ateşkese girdiler. Birleşik Devletler bunu onayladı. İsrail kabinesi bunu yalnızca dört eksikle kabul etti. Şüphesiz İsrail’deki ve ABD’deki Yahudiler içindeki sertlik yanlıları ise tıpkı Birleşik Devletler’de neo muhafazakârların Kuzey Kore anlaşmasında yaptığı gibi bunu kabul etmedi. Ateşkes süremeyeceği için anlaşmanın başarılı olamayacağını söylediler. Olabilir… Bunu Haziran’ın 29’unda İsrail’in Hizbullah ile gerçekleştirdiği diplomatik temas izledi. İsrail tutukluların oldukça ihtilaflı biçimde değişimi konusunda anlaştı. Kaçırılan iki İsrail askeri muhtemelen şu an yaşamıyor, İsrail ise Hizbullah’ın birçok İsraillinin de öldürülmesinden sorumlu olan, önemli bir figürünü serbest bırakıyor.

İsrail neden sertlikten diplomasiye geçiş yaptı? Şüphesiz tüm bunların İsrail dâhilinde seçimlere ait bir karşılığı vardı. Ne var ki gerçek neden, Filistin’in İsrail kentlerini vurmasını askeri olarak bertaraf edemeyeceklerini anlamalarıdır. Herkes bundan bir sonuç çıkartıyor. Abbas, Hamas ile müzakereleri yeniden açtı. Mısır, Amerikalılara ve İsraillilere Hamas ile müzakereye girişmeleri konusunda ısrar ediyor. Ve tabii ki, İsrailliler iki yıl öncekinden daha zayıf bir diplomatik konumdalar. Arafatlı günlerdense söz etmeye dahi gerek yok. Bu sırada Fransızlar İsrail’den ciddi tavizler koparmak için uygun zaman olduğunu düşünüyorlar. Hükümet içinde ve dışında, Amerikalı siyasetçiler de bu derece gözü pek olacaklar mı? Hizbullah’a gelince, İsrailliler onu askeri olarak yok etmeye çalıştılarsa da tamamen başarısız oldular. Bu, İsrail’in askeri gücünün sınırlarını gösteren utanç verici bir manzaraydı.

Sertlik çizgisi, onu dayatacak gücünüz varsa işe yarar. Diplomasi iki taraflı bir gerilimde daha güçlü olan taraf üzerinde zorlanan bir şeydir. Birleşik Devletler Kuzey Kore’de, İsrail Gazze’de/Filistin’de ve Lübnan’da şimdi bunu öğreniyor. Biraz geç kaldılar ama yine de hiç öğrenmemelerinden iyidir. Geri kalanımızın Bush yönetiminin ve İsrail’in meşrulaştırdığı gibi diplomatik ilişkilere girişmemize ve bunları savunmamıza şimdi müsaade var mı?

Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden

Açalya Temel tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.

 

Immanuel Wallerstein