Rejim seçim sonrasına hazırlık yaparken muhalefet alternatif yaratmaktan uzak. Halkın tribünlere çekildiğini hatırlatan siyaset bilimciler, ‘Rejimi durdurmanın yolu muhalefetin sahaya inmesi’ diyor.

Seyirlik siyaset rejimi durdurmaz
Siyasetin gündemi yerel seçimler olurken son dönemde halkın gündemi ise yoksulluk, hak gaspları oluyor. (Fotoğraf: BirGün)

Öncü DURMUŞ

Yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri öncesi siyaset giderek daralan bir alana hapsoldu. Ülkenin en kritik meselelerinin üzerini örtmeye çalışan iktidar, 1 Nisan sonrası için hazırlık yaparken muhalefet partileri önceki dönemin ezberlerini tekrarlıyor. Yerel yönetimlerin belirleneceği seçimlerin, aynı zamanda AKP-MHP iktidarını geriletecek bir güç birikimi oluşturma fırsatı tepiliyor.

İktidar, sandıktan başarıyla çıkarak ‘tek adam’ rejimini tahkim etmeye çalışırken muhalefet havanda su dövmeye devam ediyor. İttifak tartışmalarına, kimin aday olup olmayacağına, ünlü isimleri aday göstermeye, politikayı kendi oyun alanına çevirmeye odaklanan anlayış, siyasetin gerçek özneleri olan halkı denklemin dışında bırakıyor. Yurttaşlar tribünlere çekilirken siyaset seyirlik bir oyun alanına dönüşüyor. Halkın taleplerinin taşıyıcısı olamayan, kitleleri siyasetin öznesi haline getiremeyen bir muhalefetin ise seçim sonrası tüm gücüyle saldırıya geçecek Saray rejimini durdurma şansı yok.

Adaylık başvuruları bugün son bulurken gelinen süreci Siyaset Bilimciler Tanju Tosun ve Dinçer Demirkent değerlendirdi.

POP KÜLTÜRÜNÜN VASAT EGEMENLİĞİ

Yerel seçim hazırlıklarında ortaya çıkan son tabloyu pop kültürünün vasat egemenliği olarak tanımlayan Siyaset Bilimci Tanju Tosun, “Aslına bakarsanız medyanın da ilişkisi içerisinde oluşan gösteri toplumunun, gösteri siyasetini yarattığını görüyoruz. Dolayısıyla siyaset de bir gösteri sahnesine mahkûm ediliyor.” dedi.

Seçimden seçime uzanan bu biçimin, aktörler, değerler ve hatta ideolojilerin de içini boşalttığını söyleyen Tosun, şöyle konuştu: “Ülkede bir yokluk siyaseti örülüyor. Birbirine aşırı benzeyen siyasi partiler, aktörler çıkartılıyor halkın önüne ve kimse ideolojik bir kaygı gütmeden ilkelere tutunmadan bir siyasi yönelime giriliyor. Sonraki aşamada da çıkar ilişkisi etrafında gelişen bir siyasi sahneye dönüşüyor bu olanlar. Partilerin kampanya süreçlerine de bakarsak topluma gösterilen şey; vaatler ve adayların başarılı profilleri oluyor. Ancak işte tam burada ülkedeki yoksullaşmayı, gelir adaletsizliğini, toplumun sorun ve taleplerini bir politika etrafında topluma gösteren, bunu tercih eden kimse yok. Dolayısıyla popülerlik üzerinden ilerleyen siyaset biçimi sürüyor. Tabii ki DEM Parti’nin de CHP’nin de diğer partilerin de bir çizgisi var. Ancak bahsettiğimiz siyasetin yapılış biçiminin kendisi.

“1 Nisan sabahı itibarıyla bunun etkisi ne olacak bakacağız” diyen Tosun, “Ancak bu şartlar altında bir kez daha seçimden çıkmış bir ülkede yeniden ağır gündemlerle dolu, otoriterleşmenin artacağı, yoksullaşmanın süreceği, gelir adaletsizliğindeki makasın uzayacağı bir ülke bizi bekliyor gibi görünüyor. Muhalefetin de başka bir siyaset anlayışını örgütlemeden bunu değiştirme şansı yok. Yani iktidara alternatif bir politika etrafında birleşmeden, birleşik bir mücadele örgütlemeden bu iktidarın önünde duramayacağını bilmemiz gerekiyor. Zaten bunu yapamazsa paramparça olan muhalefette sanıyorum ki herkes yine bir yere çökecek ve tribünlere oynamaya devam edecek.” ifadelerine yer verdi.

SİYASETSİZLİK SEBEP DEĞİL SONUÇ

Süreci değerlendiren Siyaset Bilimci Dinçer Demirkent ise uzun zamandır seçime odaklı siyaset tarzının bugünlere olan etkisinin altını çizdi. Demirkent, “Demokratik siyasetin sadece seçimlerle gelecek bir değişiklikle gerçekleşecek bir anlayış var. Ve bu anlayış esasen Mayıs seçimlerinde çöktü. Öte yandan mevcut siyasi partilerin de artık eski araçları kullanamadığını görüyoruz” dedi.

Demirkent şu ifadelere yer verdi: “İktidarın yarattığı baskı ortamı ile adım adım ülkede gerçekleşen yürüyüş kısıtlamaları, eylem etkinlik yasakları, gösteri protestolara yapılan müdahalelere karşı yanıt üretemeyen aksine bu baskı ve yasakları göğsünde yumuşatarak iktidara da daha fazla cesaret veren muhalefet anlayışı ile bu noktaya geldik. Dolayısıyla bu tablo bir sebep değil bir sonuç olarak karşımızda. Farklı toplumsal kesimlerle bir araya gelemeyen, demokratik siyaset biçimlerini halka sunamayan, heyecan yaratamayan bir anlayışa halkı hapsettiler. Öte yandan partiler de birbirinden farklılaşamayan, merkez siyasete eklemlenmiş bir hal aldı. Ve daha kötüsü kimi sosyalist partilerden muhafazakârlara uzanan geniş bir yelpaze ağı oluştu burada. Dolayısıyla bugün mevcut siyasi partileri ayıran adayların kimlikleri, popülerlikleri gibi etmenler arasına sıkışan bir siyasetsizliği izliyoruz.”