“Music for Piano” isimli enstrümantal albüm ile müzikseverlerin karşısına çıkan besteci, piyanist Erçin Kaya, albümdeki parçaların hem dinleyici hem de kendisi için sunulan bir özgürlük alanı olduğunu ifade ediyor.

Sezgilerin izinde piyano ziyafeti

Öykü Özfırat

Çağdaş klasik müziğin temsilcilerinden Erçin Kaya’nın, ilk albüm çalışması “Music for Piano” dinleyiciyi 10 parçalık içsel bir yolculuğa çıkarıyor. Yılların müzikal birikimini “Music for Piano”da buluşturan müzisyen, tamamı enstrümantal olan albümüyle her bastığı notada yeni keşiflere imkân sunuyor. Kaya ile albümünü ve müzik serüvenini konuştuk.

Sohbetimize öncelikle müziğe olan ilgisini keşfettiği zamanları sorarak başlıyoruz. “Aslında bu içerisinde olduğum bir oluş haliydi” diyen Kaya, “Müzik benimle beraber büyüyen bir organizma ya da orman gibi. Hâlâ o ormanın içerisinde oluşmuş yeni yerleri keşfediyorum. Yollar açıyorum ya da açılmış yollardan yürüyorum. Gerçekten bitmeyen bir macera” şeklinde anlatıyor tecrübesini. Müziğe gitarla besteler yaparak başlayan müzisyen, çok sesli müzik korolarında da söylemiş. 2001 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Teori Kompozisyon bölümüne kabul edilmiş. Burada değerli akademisyenlerle çalışmasının ardından bir yurtdışı deneyimi olarak 2007’de Amsterdam Konservatuarı’nda yüksek lisans eğitimi almış. Önemli müzik topluluklarına besteler yapan müzisyen, eserlerini İngiltere, Hollanda, İtalya gibi farklı ülkelerde seslendirme fırsatı bulmuş.

NOTALARI KENARA BIRAKTIM, SESLERE ODAKLANDIM

Kaya, “Music for Piano” albümünün çalışma sürecini şöyle anlatıyor: “2009’dan 2017 Nisan kayıt öncesine kadar sessiz ve içe dönük bir çalışma oldu. Notaları bir kenara bıraktım sadece seslere ve o seslerle beraber an içerisinde akışı kesmeden aktarıma odaklandım. Kendi sesimi keşfetmeye çalıştım ama bunun için önce kendinizi keşfedip içe dönmeniz gerekiyor ve konu burada çok ama çok derinleşiyor. O derinliğin içerisinde 2017’de bu albümü kayıt etmeye karar verdim.” Bu albümü 3 seneyi aşkın bir süre dinleyip analiz ettiğini belirten Kaya, albümü müzisyenlere ve müzisyen olmayanlara dinletmiş. “Bir nevi kendimi dinledim, ne anlatmışım, ne aktarmışım duymaya çalıştım” diye konuşuyor.

Erçin Kaya, albümünün tarzını tanımlarken “Sezgisel müzik” ifadesini kullanıyor. Bunu biraz açmasını rica ettiğimizde, “Üretim halindeyken hesapların kitapların bir kenara bırakılıp yaratım sürecini sezgilere yani 5 temel duyunun ötesine bırakmak” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Sadece duygular ya da sadece düşünceler değil, duygularla düşüncelerin harmanlandığı ellerinizden enstrümana aktığı yaratım ve aktarım anı olarak da açıklayabilirim.” Konu klasik müziğe gelince Erçin Kaya’ya klasik müziğe olan ilgiye dair gözlemini soruyoruz. Müziğin hem dinleyici hem de müzisyen için bir özgürlük alanı olduğunu belirten Kaya, “Klasik müzik bu özgürlük alanlarından en genişi” diyor. Klasik müziğe ilginin gittikçe arttığını belirten Kaya, ön yargıların kenara bırakılıp klasik müziğin sadece belirli bir zümreye ait bir özgürlük alanı olmadığının anlaşıldığının altını çiziyor. Kaya sözlerine “Hep olumsuz örneklere odaklanılsa da aslında tüm dünyada takipçisi dinleyicisi hızla genişliyor” diyerek devam ediyor.

ANALOG FOTOĞRAFLARDAN MÜZİĞE YOLCULUK

Erçin Kaya, aynı zamanda fotoğraf sanatçısı Madeleine D. Roy ile birlikte Streets/Sokaklar isimli bir proje üzerinde çalışıyor. Bir süredir İstanbul’un sokaklarını fotoğraflar gibi o duyguyu özümseyip notalara aktardığını belirten Kaya, “New York’lu Fotoğraf sanatçısı Madeleine D.Roy da dünyanın çeşitli ülkelerindeki sokakları analog kameralarıyla filme aktarıyor” diyor. “Seçilmiş analog fotoğrafların müziğe dönüşmüş hali” olarak anlattığı projede seçki ağırlıklı olarak İstanbul fotoğraflarından, müzikler ise 3 nefesli 3 yaylı için 30 kompozisyondan oluşuyormuş.