Güldünya Tören davasında, avukatın yaptığı savunma, töre kisvesi altında kadına yönelik şiddeti bir kez daha gündeme getirdi. Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da yaşanan kadına yönelik şiddete karşı duran pek çok kadın gelecek için umut veriyor

İNCİ HEKIMOGLU - NEZAHAT ALKAN
Güldünya Tören davasında, avukatın yaptığı savunma kadın hukukçuları ayağa kaldırdı. Avukat Ünal Yavuz'un "Aile şerefini iki paralık etmiştir" sözleri üzerine Mor Çatı Kadın Sığınmaevi gönüllüsü Avukat Canan Arın ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Aydeniz Tuzkan tepkilerini belirttiler.

Arın, Avukat Ünal Yavuz'un savunmadaki sözlerinin tüylerini diken diken ettiğini belirterek, "Ben Baro'da yetkili olsam böyle bir savunmayı nasıl yaptığını o avukata sorardım" dedi. "Demek ki, hukukçu olmak için hukuk fakültesini bitirmek yetmiyor," diyen Arın şunları söyledi: "Bugüne kadar eski TCK'daki 'ağır tahrik' maddesi işletilerek hem faillerin hem de failleri azmettirenlerin daha az ceza almalarını sağlayan da aynı zihniyetti. Ama aynı yasalarla Urfa'da bir hakim töre cinayetine müebbet hapis verebildi. Demek ki bu bir zihniyet meselesi. Bir avukat, böyle bir savunma nasıl yapabilir? Kaldı ki tecavüze uğrayan mı aile şerefini lekeler, tecavüz eden mi? Baro kesinlikle bu avukatı sorgulamalı. Böyle bir savunma, savunma sınırlarının ihlalidir."

BİREYE KARŞI SALDIRI
Tuzkan ise Güldünya'nın bir töre cinayetine kurban edildiğinin kesin olduğunu belirterek şunları söyledi: "Eski yasada kadının namusu, toplumun namusu başlağı altında anlatılıyor ve toplanıyordu ve topluma karşı işlenen suçlarla aynı başlık altındaydı. Yeni Ceza Kanunu'na göre suçun topluma değil bireye karşı işlendiği kabul edilmiş, kadının namusu toplumun namusu olmaktan çıkarılmıştır. Kadının namusu kendi namusudur. İnsan öldürmenin namus kavramı ile bağ-daştırılamayacağı açıktır. Böyle bir indirim eski yasada vardı ama yeni yasamızda yok. Artık ağırlaştırıcı sebep namusla ilgili cinayet. Yapılan cinayet eğer baba ve ya erkek kardeş tarafından işlenmişse ağırlaştırıcı hükümler getirildi. İnsan öldürme suçu hayata karşı suçtandır. Bir insanı kasten öldüren müebbet hapse mahkûm edilir. Güldünya davasının Yargıtay'da yapılan savunması eski ceza yasasına uygun bir savunmadır ancak yenisine uygun değildir. Toplumda bir anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Hâlâ kadının namusu toplumun namusu olarak görülmektedir. Yasa değiştirildi ama önemli olan mantığı değiştirmek. Toplumda bu konuyla ilgili anlayış değişikliğine ihtiyaç var. Kadın haklarını savunanlar ve insan olarak böyle bir savunmaya katılmamız sözkonusu olamaz. Toplumun bu konuda eğitilmesi ve anlayışının değiştirilmesi gerekiyor."

TÖRE PEŞİNİ BIRAKMADI
Güldünya, bir akrabasının tecavüzü sonucunda hamile kaldığı için İstanbul'a gönderildi. Bebeğini dünyaya getirmesinin ardından akrabalarıyla yaşamaya devam ederken iki erkek kardeşi ve bir akrabası Güldünya'yı Bakırköy'de sokakta kurşun yağmuruna tuttu. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı ancak "töre" burada da peşini bırakmadı. Kardeşleri İrfan ve Ferit Tören sokakta tamamla-yamadıkları cinayeti hastane odasındaki kurşunlarla bitirdi. Güldünya hayata dönmek için çaba harcadığı hastanede kardeşlerinin silahından çıkan kurşunla yaşamını yitirdi.

Olayın ardından yakalanarak yargılanan Ferit Tören olay tarihinde 18 yaşından küçük olduğu için n yıl 8 ay hapse, ağabeyi İrfan Tören ise ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırıldı. Her iki sanığın kararı temyiz ettiği Yargıtay'da avukatları tüyler ürperten bir savunma yaptı. Avukat Yavuz savunmasını olayın töre cinayeti olduğu üzerine kurdu ve "Güldünya'nın eylemi aile şerefini lekelemiş, namusunu iki paralık etmiştir. Hüküm kurulurken haksız tahrik hükümleri uygulanmalıdır," diyerek cezada indirim istedi

» Töreye dur diyenler
NEBAHAT AKKOÇ:
Yaşamının önemli bir bölümünü insan haklan, sendikal faaliyetler ile eşitsizlik, adaletsizlik, her türlü baskı ve teröre karşı mücadeleye adayan Diyarbakırlı öğretmen emeklisi Nebahat Akkoç son 10 yıldır da ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğulu kadınlara yönelik çalışmalarıyla öne çıktı. Akkoç, kadınının hak arama ve elde etme mücadelesine ışık tutan Kadın Merkezi'nin (KA-MER) kurucuları arasında yer aldı. 1997 yılında kurduğu merkez bugüne kadar binlerce kadına ulaştı, destek ve dostluk elini uzattı. Kadına yönelik şiddetin "kader" olmadığına vurgu yaparak yöre kadının sorunlarına somut önerilerle çözüm buldu. Kadın erkek eşitliğini savunuyor, şiddete en yüksek sesiyle hayır diyor. Şiddete maruz kalmış kadınların başvuracakları birimler ve bu kadınların çocuklarına yönelik çocuk yuvaları oluşturulmasına öncülük etti. Namus adına işlenen cinayetleri önleme ve bu konuda duyarlılık yaratma konusunda önemli çalışmalara imza attı. Kadınların kötü koşullardan kendi kendilerini kurtaracaklarına inanıyor ve bunun için mücadele ediyor. Dayanışmayla başarılamayacak hiçbir şey olmadığına inanıyor.

ZOZAN ÖZGÖKÇE:
Van Kadın Derneği (VAKAD) Başkanı Zozan Özgökçe 'dayakçı' eşinden ayrılıp kendini şiddet mağduru kadınlara adadı. Van'ın en geniş aşiretlerinden biri olan Burukan Aşireti'ne mensup Zozan Özgökçe, 4 yıl önce evlendiği eşi kendisine yasaklar koyup şiddet uygulayınca aşiretin karşı çıkmasına rağmen eşinden boşandı, iki yıl önce VAKAD'ı kurdu. Kadınların sorunlarının çözümünün ekonomik bağımsızlık olduğuna inanıyor. Bu nedenle Vanlı kadınlara ekonomik bağımsızlığını kazandırmak adına da bir atölye açılmasına öncülük etti. Atölyede yöresel giysili bebekler, el sanatları ve ev yemekleri üretiliyor. Vanlı kadınların töre cinayeti, intihar, şiddet sorunlarını dünyaya duyuruyor ve bu sorunlara çare arıyor. Van'a özel istatistikler, anket çalışmaları yapıyor ve vurucu güneydoğu kadın gerçeğini rakamlarla belgeliyor. VAKAD kadınlara her konuda danışmanlık hizmeti veriyor. Kadınları sağlık, doğum kontrolü konularında bilgilendiriyor.

HAMİYET ÇELEBİ İZOL:
Güneydoğu Anadolu'nun en büyük aşiretlerinden izol Aşireti'nin gelini Avukat Hamiyet Çelebi İzol, bölgede namus cinayetleri ile kadına uygulanan şiddeti önlemeye çalışıyor. Çıkardığı dergi ile yöre kadının bilinçlendirmeyi hedefliyor. Diyarbakır'da kadına yönelik çıkarılan ilk derginin sahibi ve yazarı, "iştar" adlı dergi ile şiddet mağduru kadının sesi olmayı hedefliyor. Namus cinayetlerinin örgütlü cinayetler olduğunu ve aile resinin talimatı ile işlendiğini savunuyor. Kendisinin de bir aşiret gelini olmasına rağmen aşiretçiliğe karşı olduğunu ifade eden İzol, "Bahsini ettiğimiz sorunların arkasında aşiretçiliğin oluş oranı oldukça yüksek. Tasvip etmediğim gibi hiç benimsemediğim aşiretçiliğe karşıyım. Aşiret içerisinde kadının sözünün geçerli olmaması beni üzüyor," dedi.