Mor Çatı’nın  Sığınağı’nda kalan kadınlar, güçlenme hikâyelerini BirGün’e anlattı. Kadınların yaşadıkları, adli ve hukuki süreçlerde önlerine çıkan engelleri gözler önüne seriyor

Şiddetiniz varsa mücadelemiz de var

ÖMÜR ŞAHİN KEYİF - omursahinkeyif@birgun.net

Yolları Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın sığınağında kesişen iki kadınla göz göze geldiğim ilk anda, az sonra dinleyeceklerimin; çöl gibi kuruyan değil vaha gibi yeşeren dünyaların; gül gibi açan hayatların hikâyesi olacağına dair hiç şüphem kalmadı. Sohbet edeceğimiz yere gidene kadar yol boyu birbirine kenetlenen kolları, biri diğerine karışan gülüşmeleri; erkek şiddetine, devletin engellerine direnen, dayanıştıkça güçlenen, çözümü tırnaklarıyla kazıyarak bulan, acısından isyan damıtan kadınların hikâyesinin ilk karesi, ilk sesiydi. Bizdik işte. Küçücük bir masanın etrafına diz dize oturduk… Bugün kendilerini daha güçlü, daha güvende hissediyordu kadınlar; onlar için pek de kolay olmamasına rağmen geçmişe döndüler, çünkü hem henüz şiddet yaşantısından kurtulmamış olan kadınlara güç vermek, hem de bu yaşantılardan kurtulurken erkek devletin önümüze koyduğu engelleri değerlendirip, çözümün parçası olmak istiyorlardı. Suskun günlerini geride bırakmış, duydukları bu yeni sesi, kendi seslerini sevmişlerdi, şimdi onu daha da yükseltmek, yüzlerinden eksik olmayan gülümsemeleriyle her birimize güç vermekti niyetleri.

Sümbül Kadınla, Gül Kadın dedim onlara, isimlerini, fotoğraflarını, kadınlar özgür olana, dünya yerinden oynayana kadar, kendime sakladım.

‘Dönmek zorunda kaldım’
Sığınakta sekiz yaşındaki oğluyla kalıyor Sümbül Kadın. Kocasıyla, onun deyimiyle “o insanla” yaşadığı evden ayrılma nedeni sekiz yıl kadar süren şiddet. Evden ilk olarak altı yıl önce ayrılmış: “Çocuk iki yaşındaydı. Beni çok kötü şiddete boğmuştu yine. Arkadaşım bir yer var dedi. E-mail attı buraya. (Mor Çatı) Hemen bana döndüler. Telefonda konuştuk, beni dinlediler. Sonra yanlarına geldim. Sığınağı söylemişlerdi, ama annem vardı o zaman. ‘Hayatımı düzene sokayım başka bir şey istemiyorum, annemle yaşayacağım’ dedim. Yardımcı oldular, evimi düzdüm, işime devam ettim. Bir sene böyle geçti. Annem vefat etti. Çocuk küçücük olduğu için işten çıktım. O insana dönmek zorunda kaldım…”

‘Tehdit etmeye başladı’
Şiddet bir süre daha devam etmiş, bir gün “o insan”, “Git” demiş… Sümbül Kadın, ablasına gitmiş, fakat tehditler devam etmiş: “Gitmemi söyledi çıktım gittim... Gidince tehdit, hakaret etmeye başladı...”
Kadın örgütlerinin raporlarında hep geçer, şiddet mağduru kadınlar adli ve hukuki mekanizmalarda defalarca mağdur ediliyor, görevliler yasalarla verilmiş görevlerini yerine getirmiyor, bu süreçler uzatılıyor... Sümbül Kadın’a soruyorum… “Karakola gittim. Ağabeyi de benle geldi, şahitlik yaptı... Telefonu açtım gösterdim attığı mesajları. Polis mağduriyetimi gördü, hiçbir şey yapmadı…”
Karakolda “o insan”ın kendisine koruma kararı aldığını öğrenmiş Sümbül Kadın: “Altı ay uzaklaştırma almış. Ona kötü bir söz söylediğimde ya da harekette bulunduğumda 10 günden 30 güne kadar hapisle cezalandırılacağım, hiçbir şey yapmama rağmen. Beni hiç çağırıp sormadılar…”


‘Can güvenliğim yok, dedim’
Onca mücadeleden sonra kendisi için aldığı koruma kararını işaret ederek “Ben şiddet raporlarını göstererek aldım daha sonra, o hiçbir şey götürmeden nasıl alıyor?” diye soruyor: “Polise bu kararı nasıl çıkartabiliyorsunuz, dedim… İşte ölüm mesajı burada. Buradan bir yere gitmiyorum, can güvenliğim yok, bak karakoldan iki adım attım beni buralarda takip ediyor dedim…”

‘Hiçbir işlem yapmadılar...’
Hikâyenin sonrası, şiddet gösteren erkeklerin çocuklarını kullanarak kadınlara ulaşmaya çalışmalarının resmi gibi: “Karakolda ona telefon açtılar. Çocuğumu göremiyorum, dedi. Tamam çocuğun burada, gel gör dedi polisler. Aile İçi Şiddet Bürosu burası. Geldi, ben diğer odaya geçtim. Görüştü çocuğuyla, bana hakaretler saydı, diğer odadan duyuyordum. O delilsiz olmasına rağmen koruma kararı aldı. Ama benim için hiçbir yasal işlem yapılmadı... Mahkeme boşanmadan önce geçici velayeti bana verdi ama ona da görüşme vermiş. Polis göster çocuğu dedi. Hem beni tehdit ettiği hem de benden korunduğu için polise götürdüm çocuğu, teslim etsinler diye. ‘Biz bir şey yapamayız sen kendin teslim edeceksin’ dediler. Gittim, bana bir sürü hakaret küfür etti, çocuğu da almadan gitti. 155’i aradım ekip çağırdım. Ekip ‘Git karakola tekrar şikâyetçi ol’ dedi. Gittim, adam bana bağırdı, neden böyle yapıyorsun diye... Polis aradı kendisini, inkâr etti. Sonra çıktım, yine tehditler devam ediyor... Karakolda bana ‘Git koruma kararına itiraz et’ dediler, Mahkemeye gittim, itirazımın geçerli olmadığını, benim de istersem koruma kararı alabileceğimi söylediler…”

‘Polisler gülüyorlardı’
Süren tehditlere rağmen hiçbir adım atılmayınca, karakola çok defa gitmek zorunda kalmış Sümbül Kadın “Gülüyorlardı durumuma. ‘Sen de burayı alışkanlık haline getirdin’ dediler, keyfimden gelmiyorum, dedim. Hiç dinlemiyor ki... Memurlar istedikleri gibi muamele edebiliyorlar.”

‘Mahkeme onu da sormadı ki...’
‘Çocuğa şiddet gösteriyor muydu?’ diye soruyorum “Hayır” diyor, peki Mahkeme ona dayanarak mı görüşmelerine karar verdi? “Mahkeme onu da sormadı ki bana” diye devam ediyor: “Şiddet gösteriyor mu, çocuk zarar görüyor mu? Savcının beni çağırıp mağdur muyum diye sorması lazımdı. Savcıya gittim, bu kişiye koruma kararı verilmiş, ama mağdur benim dedim. O da beni karakola yolladı, karakol bir kağıt verdi . O da koruma kararı değilmiş ki... Karakolda korunmaymış.”

‘Çocuğu sokağa bıraktı’
Mahkemenin erkeğe verdiği çocukla görüşme kararı, çocuğun da bir kez daha mağdur olmasına yol açmış: “Çocuğu teslim et, dedi yine polis, yanında bir şahitle git dediler. Teslim ettik. Geldik eve. Gece 1’de kaynımın olduğu evin sokağına bırakmış çocuğu. Yedi yaşındaydı. Çok korkmuş o gece. Zaten zorla gitmişti. Kaynım onu alıp aynı karakola götürüyor, tekrar  teslim edin, demişler. Ben de gittim sonra, nasıl dedim ya nasıl? Şikâyetçiyim ondan, bunu zapta geçireceksiniz şimdi... Yok... Yapmadılar. Polis o insanı aradı, şimdi size bir memur arkadaşla çocuğunuzu teslim edeceğiz dedi, yok ‘Tek başına getirecek’ diyor, saat 02.30 olmuş gece... Polis bir şey yapmadı ondan sonra.”

‘3 ay o acıyı yaşadım’
Sekiz sene çekmiş şiddeti Sümbül Kadın, ‘Niye bu kadar dayandın?’ diye sorarlar ya hep kadınlara... Sen cevap vermek ister misin, diye soruyorum, sesi yükseliyor... “Çıktım evden hadi, bir hafta ablamın kapısına gittim.  Çocukla sorun yaşıyorsun. Her gün, bugün acaba nereye gitsem, diye düşünüyorsun... Çaresizlik içinde ne yapabilirsin ki, çocuk elinde... Üç ay o acıyı yaşadım. Öyle arkanda biri olmayınca çıkmak kolay değil. Ben orada kalmayı çok mu istiyordum… Dayak, hakaret...” Sonra hemen Mor Çatı geliyor aklına. Tehdit devam edince, ilk başta Mor Çatı’ya mail atan arkadaşının tekrar devreye girdiğini anlatıyor: “Sonra biliyordum ya burayı... Arkadaşıma söyledim onlar yine bana yardım edebilirler belki dedim, arkadaşım yazdı, yine döndüler. Burada kalabileceğimi söylediler. Çok zor durumdaydım çok güzel oldu. Şimdi çok rahatım ama işte…”

Koruma kararı işlemiyor
Tehdit devam ediyor mu, diye soruyorum, “Şu an yine devam ediyor” diyor, Peki ya koruma kararı alabildin mi: “Mor Çatı’ya geldikten sonra bana alıverdiler. O da sadece ablamın olduğu adrese gelmeyecek, başka yerde korunmuyorum. Her hafta gidilecekti bulunduğum adrese, sorulacaktım nasılım, komşulara sorulacaktı, hiçbiri yapılmadı.”

Çocuğun okulunu öğrenmiş
Kadın örgütlerinin tuttuğu raporlar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın şiddet gören kadınların çocuklarını okula ‘gizli kayıt’ işlemiyle alınmasına yönelik uygulamasında çok önemli açıklar olduğunu ortaya koyuyor. Sümbül Kadın’ın yaşadıkları da bu verileri doğruluyor: “Gizli kayıt yaptılar ama o kimle nasıl anlaştıysa ertesi gün öğrenmiş... Bu sefer yine bir korku, acaba sığınağı öğrenecek mi... Okulu değiştirmeyi düşündüm ama zaten çocuk kaç ortam değiştirdi, buraya alıştı… İşte bu gizlilik kararının bir şeye faydası yok... Şimdi sığınaktayız buraya girse bile arkadaşlarım koruyacaklar beni. Buraya gelmeye korkuyor, yoksa devletin korumasından korkmuyor...”

Benzer süreçler, sağlık hizmeti alırken de yaşanıyor: “Dişten randevu almıştım. Şu tarihte randevu aldın diye yazdı. Gidemedim. İnternetten artık alamıyorum. Çünkü şifreyi biliyor…”

Karakol süreci uzatılıyor...
Kadının şiddet yaşantısından kurtulmak için karakola yaptığı başvuru sürecinin de, o başvurudan sonra yapılacak işlemlerin de uzatılmasını en önemli sorunlardan biri olarak görüyor Sümbül Kadın: “Mesela dövüldüm, karakola gittim, ifade veriyorum. O işlemin Savcılığa gitmesi çok uzun sürüyor. Kaç kere gittim, ‘Ne zaman yollayacaksınız dosyayı, beni öldürdüğü zaman mı?’ dedim. O kadar çok tehdit alıyordum ki. O bilgisayarlarla neler yaptı... Çıplak kadın fotoğrafına kafamı koymalar... Çocuğumun Face’ine benim için hakaretler yazmalar… Ama o hiçbir kere çağrılıp sorgulanmadı. Ben gitmişim sana mağdurum diyorum. Ama o haklı oluyor. Bana ‘Ağır Ceza’da, poliste adamlarım var’ demişti. Daha önce de karakolda kâğıtlarım vardı. Savcılığa hiç gitmeden boğazımı bıçakladığı için aldığım darp raporu kaybolmuştu.”

Devlet desteği yok!
“Bu süreye kadar Mor Çatı’nın dışında ne mahkemeden ne başka bir yerden destek görmedim...” diyor Sümbül Kadın, eskiler geliyor aklına, anlatıyor: “Eskiden çok gururum vardı, biri el kaldırdığı zaman durmazdım asla. İşyerinde bile biri bana bağıramazdı asla. Ama işte şiddet görünce bir çıkmaza görüyorsun. Şiddet, baskı seni çok sindiriyor. Şimdi hâlâ içimde onun korkusu var. O tehdit ediyor, içimde bir taraf acaba yapmam mı gerek onun dediklerini, diyor, bir tarafım hemen hayır yapmayacaksın, artık tamam...”
Bir çağrın var mı diye soruyorum Sümbül Kadın’a, iç çekiyor: “Sessiz kalmasınlar, ben öyle iyi oldum...”

***

‘Çocuğum okulu bırakmak zorunda kaldı...’

Gül Kadın, iki çocuğuyla sığınakta şimdi, geçmişi çok anımsamak istemiyor, ben de anımsatmak istemiyorum… Ama şiddet yaşantısından kurtulmak için ilk ve son kez polise gidişini de anlatıyor: “Karakola girdim, ‘Şiddet için nereye başvuracağım’ dedim, polis benimle dalga geçti, ‘Abla sen manyak mısın’ dedi. Niye dedim, ‘Bak millet çatır çatır karısını öldürüyor, sen şimdi buraya şikâyet et de akşama seni kocan öldürsün’ dedi. Adam o kadar lakayttı ki inanamazsın. Polis bunu söylüyorsa bunun ötesi berisi yok dedim. Sinirimden ağlaya ağlaya eve dönmüştüm”…

‘Yılmadım...’
 ‘Ama bu seni yıldırmadı değil mi’ diyorum, gülüyor: “Tabii ki de yıldırmadı... Acı insanı güçlendiriyor ya… Gerçekten. Çünkü yılarsan ona o fırsatı vermiş olursun ve hem haksız olup hem de kazanmasına müsaade etmem... Karakola başvuru yapmadım bir daha. Bu bunu söylüyorsa, öbürü de aynısını söyleyecek... Sonra hiçbir yere başvurmadım, insanlara güvenim kalmadığı için. Artık büyük oğlum çıldırma noktasına geldi. ‘Buradan çıkıp gitmeliyiz, sen gitmezsen ben gideceğim’ dedi… Teyzemin kızı yardımcı oldu, Mor Çatı’ya geldik...”

O büyük oğul, Milli Eğitim Bakanlığı’nın gizli kayıt sürecinde yaşanan zafiyet nedeniyle okulu bırakmak durumunda kalmış. En büyük derdi bu Gül Kadın’ın: “Okula koruma kararını verdik ama maalesef ilk üç ay hiçbir açıklama yapmaksızın oğlumu bir yere sokamadık. En başında Milli Eğitim’deki görevlilerle konuştuk. Oğlum kimya bölümündeydi, oraya babasından kaynaklı girmişti. Biz de bölümü değiştirip değiştiremeyeceğimizi sorduk.  Onlar da ‘olur’ dediler. Turizm seçtik. Bakın olmayabilirse, seçmeyelim dedik, iyi niyetle. Yok olur diye bizi üç ay oyaladılar.

Sonra soktular turizm okuluna, bir ay kadar gitti orada karışıklıklar oldu, çocuğa ikinci travma yaşattılar. Okuldan attılar çocuğu. Kaydı geçerli değil dediler.  Sonra dediler tekrar başka bir okula git, başka okula sokmak için bir müddet daha beklendi. Bir okula soktular. Çocuk o kadar yıldı ki, ben artık yapamıyorum dedi. Haklıydı da. Üç kere okul değiştirdi. Çocuğun bütün hevesini, başarısını, gücünü kırdılar. Oğlumun hayatını kararttılar. Çok hevesliydi. Keşke yapabilsem oğlumun hakkını almak isterim. Çünkü çocuğuma çok haksızlık yapıldı…”

Koruma kararı işlevsiz
Gül Kadın, kadınlara koruma kararının belli sürelerle verilmesine de isyan ediyor: “Bir insanın korunması gerekiyorsa ona bir ay altı ay gibi bir süre veremezsin... Böyle saçma bir düzen olamaz. Ben seni üç ay koruyayım, üç ay sonra ne halt yersen ye…”

Gül Kadın’ın çağrısı ise çocuğuyla ilgili: “Umut verip umutları kesilmesin insanların. Eğer bir söz veriliyorsa onun arkasında mutlaka durulmalı ve destek için her şey yapılmalı; şartsız, koşulsuz... “

İLLÜSTRASYON: ZEYNEP ÖZATALAY