Görüştüğümüz kadınlar, devletin açtığı sığınma evlerinde ciddi sorunların yaşandığını, güçlerinin yetmediği işlerde çalıştırıldıklarını, yerleştikleri günden itibaren sürekli gitmeye zorlandıklarını söylüyor

Sığındığımız evlerde de psikolojik şiddet gördük

MELTEM YILMAZ - @meltemmmylmz

Birleşmiş Milletler, 1999’da, her yılın 25 Kasım’ını “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” ilan etmiş olsa da, Türkiye bu alanda hızla geriye gidiyor. Türkiye’de son 15 yılda kadına yönelik şiddet vakalarının yüzde 1500’ün üzerinde arttığı artık hepimizin bildiği bir gerçek, ancak perde arkasında bilmediğimiz gerçekler de var.

Bunlardan ilki, şiddet gören kadınların, sığındıkları evlerde psikolojik şiddetin en ağır boyutunu yaşıyor olmaları. Görüştüğümüz kadınlar, sığındıkları evlerde güçlerinin yetmediği işlerde kullanıldıklarını, odalarındaki çalışma masasını bile kullanmalarına izin verilmediğini, yerleştikleri günden itibaren sürekli gitmeye zorlandıklarını anlatıyorlar.

Dahası, 6284 sayılı yasaya göre, şiddet görmüş kadınlara koruma altındayken maddi yardım yapılması gerekiyor. Ne var ki, görüştüğümüz şiddet görmüş pek çok kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda çalışan görevlilerin, kendilerine de çevrelerinde şiddet görmüş diğer kadınlara da bu yönde bilgi dahi vermediğini söylüyor. Bir başka deyişle devlet, şiddet gören kadından hakkı olan parayı gizliyor. Bu nedenle de, devletten ekonomik yardım alamayan kadın, şiddet gördüğü eve geri dönmek zorunda kalıyor.

Bir başka önemli konu da, nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin sığınma evi açma zorunluluğu olmasına rağmen çoğunun bu yükümlülüğü yerine getirmemiş olması. Belediye futbol takımlarına servet harcayan belediyeler, iş kadına şiddeti önlemeye gelince yapıcı bir adım atmamak konusunda ısrarcı davranıyor. Buna karşın hiçbir yaptırımla karşılaşmamaları, kadınların mağduriyetini katlayarak artırıyor.

Uzmanlar da, son dönemde yeniden uygulanmaya başlayan “tahrik indirimi”nin, potansiyel katilleri eskisinden de rahat bir ruh haline soktuğuna dikkat çekiyor. Şimdi, şiddete maruz kalıp devlete sığınmış kadınlar anlatıyor…

sigindigimiz-evlerde-de-psikolojik-siddet-gorduk-391070-1.‘Önce kayınpederimle başladı şiddet’
Çocuk yaşta evlendiği günden beri kocasından, kayınpederinden şiddet görmüş, son olarak da kayınpederinin silahından çıkan kurşunların hedefi olmuş 42 yaşındaki bir kadın... İki çocuğu var, ancak ayrıldığı kocası ikisiyle de görüştürmüyor. Hikâyesini anlatmaya şu sözlerle başlıyor:

“15 yaşımda sonradan kocam olan adamın beni zorlamasıyla onunla evlendim. Evliliğimin ilk günlerinde kayınbabam tarafından şiddete uğramaya başladım. En ufak bir bahaneyle beni dövüyor, vururken de mahrem yerlerime dokunuyordu. Ne var ki bunun karşılığında eşim sesini çıkarmıyor, tüm gün at yarışı oynuyordu. 16 yaşımda kızımı doğurdum, 18’imde de oğlumu. Koşullar ne kadar değişirse değişsin evdeki hapis hayatı, şiddet ve taciz ortamı değişmiyordu. Sonunda dayanamadım, 50 tane antidepresan ile intihar girişiminde bulundum. Çocuklarıma rağmen ölmek istiyordum.”

Önce kayınpederinin, sonra da eşinin ona uyguladığı şiddetin haddi hesabının olmadığını, onu odun maşasıyla dövdüklerini anlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Şiddete uğradıktan sonra polise gittiğimde, polis beni almaya gelen eşime ‘Keşke kolunu bacağını kırsaydın da evden çıkamasaydı’ diyordu. Sonunda boşanma kararı alıp evden ayrılarak ailemin yanına yerleştim. Bu süreçte bir gün kayınpederim eve gelip geri dönmem gerektiğini söyledi. Ben de zaman kazanmak için lafı gevelediğimde, son hatırladığım sahne, kayınpederimin üstüme kurşunlar yağdırması oldu. Ancak silahı tutukluk yapınca durmak zorunda kaldı. Bacaklarımdan vurulmuştum ve hastaneye kaldırıldığımda ailesi gelip ölüp ölmediğimi kontrol ediyordu.”

sigindigimiz-evlerde-de-psikolojik-siddet-gorduk-391071-1.

‘Sığınma evinde yeni bir kâbus başladı’
Bu olaydan sonra mahkemeye gittiğinde daha ağır tehditlerle karşılaştığını anlatıyor:
“Dava duruşmasına gittiğimizde, ailem ve ben yine ölümle tehdit edildik. Dahası, o günlerde abim kimliği belirsiz kişilerce 5 yerinden bıçaklandı. Çok korktum, ailem de korktuğu için beni yanına almak istemedi. Bu nedenle kocama geri dönmek zorunda kaldım. Vurulduğum için topallıyordum ve beni o halimle mahalleye çıkarır, insanların arasına sokar, ‘Bu kızı bu hale getirdik’ diye övünür, benim aracılığımla etrafa korku salarlardı. Sonunda, bir akşamüstü kayınbabam beni ağır bir biçimde taciz edince, bir daha geri dönmemek üzere kaçtım. Ancak ikinci başvurudan sonra yerleştirildiğim Konya’daki sığınma evinde yeni bir kâbus başladı.

Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, sığınma evleri, psikolojik şiddetin merkezi. Evde ne kadar fiziksel şiddet yaşadıysam, sığınma evinde de o kadar psikolojik şiddet yaşadım. Sadece ben değil, orada kalan herkes aynı şeyleri yaşıyordu. Bize fiziksel gücümüzün yetmediği işler yaptırıyorlardı, bunun karşılığında görevliler oturup maaş alıyorlardı. Yapamayacağımızı söylediğimizde bize uyarı cezası veriyorlardı, ki uyarı cezası aldığınızda bu tüm sığınma evlerine yansıyor. Bu durum yalnızca Ankara’dan yetkililer geldiğinde değişiyordu. Ankara’dan birileri geldiğinde bize yemek servisi, temizlik hizmeti, her şey vardı.”
Sığınma evinde yaşadıkları bununla sınırlı kalmamış, devamını şu sözlerle anlatıyor:

“Biliyor musunuz, sığınma evinde odamızda bir yatak, bir komodin, bir de çalışma masamız vardı ama o çalışma masalarını kullanmamız yasaktı. Bir keresinde günlüğümü çalışma masasına koydum diye neredeyse uyarı cezası alacaktım. Bebeği olanlara bebek maması verilmiyordu, o anneler kendi yemeklerinden artırıp bebeklerinin karnını doyuruyorlardı. Haftasonları tuvalet kâğıdı ve kadın pedi alma imkânımız yoktu, sormamız bile yasaktı. Yani biz o sığınma evlerinde bir an önce gitmesi gereken, kendini oraya asla ait hissetmemesi gereken yabancılardık…”

‘Bir an önce gitmeye zorlanıyoruz’
Eşinden gördüğü şiddet nedeniyle sığınma evine yerleşen 40 yaşındaki bir başka kadın da, sığınma evinde hapis hayatı yaşadıklarını belirterek, “Oysa bize şiddet uygulayan erkekler tutuklanmıyorlar, dışarda ellerini kollarını sallayarak geziyorlar” diyor.

Sığınma evlerindeki görevlilerin, kendilerine o evlerde kalmaları için yasalarda yer alan süreyi yanlış aktardığını, sığınma evine yerleşir yerleşmez ayrılmaya zorlandıklarını anlatıyor:

“Devletin sığınma evlerinde kalan kadınlara 6 ay müddet tanıyorlar, oysa yasalarda 6 ayın sonunda kadın kendine bir yer bulamazsa sürenin uzatılacağı söyleniyor. Bunu bize anlatmadan direkt yolluyorlar. Ayrıca çıkarırken kendimize bir ev bulmamız için vadettikleri yardımı da ödemiyorlar. Bu nedenle elimde bavulumla bir gün o arkadaşımda bir gün diğerinde kalır hale geldim. Şimdi sormak istiyorum, ben şiddet mağduru bir kadınım, neden devlet bana sahip çıkmıyor? Ben T.C vatandaşı değil miyim, neden ölüme terk ediliyorum?”

sigindigimiz-evlerde-de-psikolojik-siddet-gorduk-391072-1.***

Potansiyel katiller eskisinden daha rahat

Şiddet gören kadın ve erkekler için sığınma evleri açan Şefkat-Der Başkanı Hayrettin Bulan da devletin sığınma evlerinde kalan kadınların büyük sıkıntılar yaşadığına vurgu yaparak şunları söyledi:

“Sığınma evlerinin sayısının artırılması, oralarda çok büyük sıkıntılar olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kadınlar, sığınma evlerinden psikolojik baskı ile gönderiliyorlar. Diğer yandan tahrik indirimi tekrardan başladığı için, şiddet eğilimi gösteren erkeklerde hiçbir korku kalmadı. Artık sosyal medyadan dahi kadını açık açık tehdit ediyorlar. Eskisinden çok daha rahatlar.”
Hayrettin Bulan, devletin şiddet görmüş kadınlara vermesi gereken yardımdan, bu kadınların yüzde birinin dahi faydalanamadığını da kaydetti.

***

Yasalar kadının yaşama hakkını savunamıyor

Türkiye’de kadına şiddet vakalarının en fazla yaşandığı kentlerden biri olan Adana’da baronun kadın hakları komisyonu başkanı olan avukat Deniz Eylem Coşkun, yasal düzenlemelerin kadına yönelik şiddeti önlemeye yetmediği gibi, temel insan hakkı olan yaşama hakkını dahi koruyamadığına dikkat çekti. Şiddetin sayıca artışının sebeplerinden birinin de mevzuat ile uygulama arasındaki farklılık olduğuna işaret eden Coşkun, “Devlet, şiddetin önlenmesi konusundaki politikalarını ancak toplumsal bir düzeyde yürütürse başarı sağlanabilir. Devletin, siyasi makamların çalışmalarını, her şeyden önce kadının bir birey olduğunun kabulünü sağlayacak yönde değiştirmeleri gerekmektedir. Yasaları değiştirirken kullanılan dil kadın haklarına aykırı olmamalı, insan hakları ön planda tutularak çalışmalar yürütülmelidir. Cumhuriyetle kazandığımız kadın haklarımızın ortadan kaldırılmasına, laik eğitim düzeninden uzaklaşılmasına, kadın haklarına ihlallerin önünün açılmasına yönelik tüm uygulamaların karşısındayız” ifadelerini kullandı.