Şili’nin bugününde Allende

Noam Titelman

2014 yılında, Şili’de Revolucion Democratica isimli yeni bir parti resmi olarak ilk merkez bürosunu açtı. Yaptıkları ilk şeylerden biri, duvara bir resim yapmaktı. Resim için seçilen alıntı, Şili’nin efsanevi lideri Allende’ye aitti: “Gençliğimden beri, peşin yargılarla ve çürümüş siyasi sistemlerle uğraştım. Sonucunda kaderin getirdiği, Şili’nin demokratik devrimine liderlik edebildim.”

Bugün, Revolucion Democratica Şili’nin en büyük partilerinden biri. Diğer kimi farklı politik ve toplumsal aktörlerle birlikte, beklenmedik düzeyde başarılı bir koalisyon oluşturdular, Frente Amplio (Geniş Cephe). Bu koalisyon ülkedeki siyasi atmosferi derinden sarstı, kurulu birliğe karşı koyabildi ve 2017 seçimlerinde önemli bir başarı sağladı.

Şili solunun son seçim başarısı, Allende’nin iktidarını ABD destekli darbeyle kaybedişinin yıl dönümüne yeni bir anlam kazandırdı. Peki çoğu ne Allende’nin Halkın Birliği hükümetine ne de Pinochet diktatörlüğüne şahit olan bu yeni nesil, devlet gücünün faydaları ve tehlikeleriyle nasıl baş edebilir? Geniş Cephe gibi bir proje Halkın Birliği ittifakından nasıl dersler çıkarabilir ve bugün farklı olan ne? Her ne kadar cevaplar Şili’nin yeni solu içerisinde çeşitlense de, bunları keşfedebilmek, Allende’nin demokratik devriminin devamını getirebilmek anlamında çok kritik olacak.

Allende Neden Başarısız Oldu

Allende’nin Şili’nin geleceğine dair ufku, o dönem popüler olan Küba tarzı gerilla mücadelesinden ayrılıyordu. Daha çok yeni ekonomik ve toplumsal düzeni liberal demokrasiden kopmadan, sarsılmaz bir yasal, çok partili hukuk sistemine boyun eğerek getirmeye çalışıyordu. Hükümeti, bölgede bir “sosyalist veba” oluşturur korkusuyla ABD tarafından tehdit olarak görülüyordu.

Daha açık şekilde bahsetmek gerekirse, Allende hükümeti, seçimle iktidara gelmiş bir demokratik sosyalizmin en büyük sınavı olarak görülüyordu. Hem başarısından hem de sonraki yıkımından öğrenilebilecek çok fazla şey var.

Ralph Milliband, Allende’nin düşüşüne yönelik radikal solun bakış açısını temel alarak yorumluyor. Onun yorumuna göre, Allende’nin hatası, kör bir şekilde liberal devletin resmi ve kurumsal yolundan girmiş olmasıydı, her ne kadar şartlar çok değişmiş olsa bile:

“Allende aynı zamanda bir parlamento siyasetçisi olan bir devrimci değildi. Allende, ciddi oranda devrimci eğilimleri olan bir parlamento siyasetçisiydi. Fakat bu eğilimleri, başarmaya çabaladığı hedeflerine uygun olmayan bir siyaset tarzının üstesinden gelecek kadar ciddi değildi.”

Belirginleştirmek gerekirse, Miliband, Allende’nin halk güçlerinin radikal değişiklikleri zorlamasını cesaretlendirmek konusundaki isteksizliğini eleştirir. Başkanın egemen güçler içerisindeki rakiplerinin, amaçlarının tehdit aldığında olduğunu hissetmeleri ve seçim yoluyla tekrar iktidara gelme konusunda umutlarını kaybetmiş olmalarıyla (hele de 1973 seçimlerinden sonra), sınıf savaşı kaçınılmaz hale geldi. Bu şartlar altında, liberal demokrasinin kurumsal güçlerinin bu sınıf savaşını kontrol altına alacağını düşünmek, en iyi ihtimalle naif bir çaba olurdu.

Miliband komünist lider Luis Corvalan’ı ve onun silahlı güçleri yatıştırma stratejisine verdiği desteği, bu körlüğün sebep olduğu başarısızlığa örnek olarak gösteriyor. Corvalan, sosyalizme demokratik, aşamalı ve kurumsal bir geçişin en önemli destekçilerindendi. Darbe sonrasında ise hapse düştü ve ancak Sovyetler Birliği’nin mahkum takası sayesinde çıkabildi. Serbest kaldıktan sonra ise Corvalan ve Şili Komünist Partisi, yıkarak değiştirme metodunun en büyük destekçileri oldu. Komünist Parti, Pinochet’i zorla iktidardan alabilmek için bir başarısız girişimde bulundu, ardından da rejimle anlaşma yaptıkları gerekçesiyle meclisteki sol koalisyonun içerisinde yer almayı reddetti.

Şili Solunun Bugünü, Allende Tecrübesİnden Nasıl Dersler Çıkarabilir?

2011’de, Şili diktatörlüğün sonundan beri en büyük toplumsal hareketliliğini yaşadı. Bu toplumsal ayaklanmanın öncüsü, Şili’nin neoliberal eğitim sistemini protesto eden gençlik hareketiydi. Bu hareketlenme temel olarak eğitim, sağlık, emeklilik gibi konularda, diktatörlük sonrası süreçte oluşan demokratik birliğin, devletten çok sektörü önceleyen bir anlayışı benimsemesi sebebiyle oluşan hoşnutsuzluğun vücut bulmasıydı.

2014 yılında, en çok ön plana çıkan öğrenci liderleri meclise girdi. Onlarla birlikte, ne Allende ne de Pinochet dönemlerini yaşamamış yeni bir nesil, ülkenin en önemli konularında önemli bir aktör haline geldi. Eski öğrenci liderleri yeni siyasi partiler (Revolucion Democratica gibi) ve bu partiler arasında bir koalisyon kurdular. 2017 seçimlerinde, kurdukları Geniş Cephe, neredeyse geleneksel merkez sol adayı kadar ve merkezci Hristiyan demokratlardan daha fazla oy aldı.
Bu seçim sonuçlarıyla, Şili’de sağ sol ayrımının radikallleştiğini söylemek hata olur. Kendisini temel olarak bu ikilik içerisinde ifade etmeyen ve gün geçtikçe büyüyen ciddi bir kesim var (anketlere göre kendisini ne sağda ne de solda görmeyen nüfus, 1993’ten 2017’ye, yüzde 11,5 oranından 48,6 oranına yükselmiş). Şili’de bugünkü siyasi atmosfer Allende döneminden çok ciddi farklılıklar gösteriyor. Uzun bir apolitikleştirme süreci, sol kimliğin zayıfladığını gösteriyor. Sendikalaşma oranı çok düşük ve Pinochet döneminden kalma iş kanunu sebebiyle de sendikalar etki konusunda da çok yetersiz. Geniş Cephe, Pinochet’in kurduğu sistem içerisinde ve çok ciddi bir apolitikleşme sürecinin sonunda ortaya çıkmış bir hareket. Böyle farklı şartlar içerisindeyken, Geniş Cephe’nin Allende döneminden çıkarabileceği dersler neler olabilir peki?

Uzun süreçte, sosyalizme demokratik süreçlerle geçme çabasının sınırları halen daha tartışmalı. Öyle ya da böyle, Geniş Cephe geleneksel sosyalist ve komünist partilerin yöntemleriyle, ülkenin yarısını temsil eden bir toplumsal hareketi ortak bir noktada birleştirmenin yolunu bulmak zorunda olacak. Bu yolda kendilerini siyasi arenada görünür kılan şeyleri kaybetmeden devam edebilmek zorunluluk ancak kolay değil.

Halk Birliğinden alınabilecek en önemli ders, iktidara gelmenin her şeye çözüm olmadığı. Halen daha radikal bir iktidarın, egemenlerin taleplerini tehdit etmeye başladığı oranda ne kadar güçlü veya sürdürülebilir olduğu konusu tartışmalı. Sosyal demokrat bir programla düzenlenen reformların bile ne oranda muhalefetle karşılandığı herkesin malumuyken hem de.

11 Eylül 1973 günü, darbe yapılmış, uçaklar hükümet binalarını bombalarken, Allende, antenleri yok edilmeden önce Radyo Magallanes’de son konuşmasını yapmayı başarabilmişti. 46 yıl sonra, cümleleri ve mirası hala yankılanıyor: “Onların gücü var, bize üstün gelebilirler, fakat toplumsal süreci ne kanla ne güçle bastırılamaz. Tarih bizimdir ve onu halk yazacaktır.”

jacobinmag.com’dan çeviren Yusuf Tuna KOÇ