Şili modern bir ülke imajına sahip ancak baskıcı kurumlar Pinochet diktatörlüğünden bu yana ayakta. Şimdi ise değişim ışığı ufukta görünmeye başladı.

Şili’nin değişim için mücadelesi

Carole Concha Bell

Şili’nin başkenti Santiago’da şimdilerde itibarını yitirmiş bir generalin heykeli duruyordu ve birkaç gün önce kaldırıldı. Heykelin bulunduğu meydana 2019 yılından beri ‘Onur Meydanı’ deniyor. 2019 yılında şehirde metro biletlerine 30 peso zam yapılmasını protesto etmek için başlayan eylemler büyüdükçe büyüdü, Devlet Başkanı Pinera olağanüstü hal ilan etmek zorunda kaldı ve askerleri sokağa saldı. Buna rağmen, eylemler Şili’nin dört bir yanını sardı.
Takvimler 25 Ekim’i gösterdiğinde Onur Meydanı’na çıkan eylemciler Pinera’nın istifasını ve ülkeyi 1973’ten 1990’a kadar yöneten diktatör Augusto Pinochet’nin imzasını taşıyan tartışmalı anayasanın feshedilmesini talep ediyorlardı. Diktatörün devirdiği sosyalist lider Salvador Allende dünyadaki tüm ilerici rejimlerin dikkatini çekmişken, Pinochet iktidarı ele geçirip ülkeyi neoliberal politikaların deneme tahtasına çevirdi, yarattığı adaletsizlikler tüm ülkeyi kıskacına aldı.


DEĞİŞİMİ ENGELLEYEN PINOCHET ANAYASASI

Şili’yi şimdilerde Güney Amerika’nın en varlıklı ekonomilerinden biri olarak anıyoruz fakat ülkedeki zenginlikler nüfusun büyük bölümünün erişimine kapalı. Sağlık ve üniversite eğitimi gibi temel hizmetler için dünya sıralamasında en yüksek ücretlerden birini ödemek zorunda kalıyorlar.

Pinochet rejimi sonrasında esen değişim rüzgarına Patricio Aylwin liderlik etmişti. Merkez sağa mensup bu siyasetçi Hıristiyan Demokrat partiden seçilmişti. Fakat değişime engel olan yine Pinochet’nin anayasası oldu ve iktidarı esnasında görev yapan askeri cunta (donanma, hava kuvvetleri ve polis) da cezasız kaldı. Diktatörlük döneminde ‘kaybolan’ 4 bin kişinin akıbeti hala meçhul ve suçlular adalete teslim edilmedi.

2006–2010 ve 2014–2018 dönemlerinde ülkeyi yöneten Michelle Bachelet hükümeti de dahil olmak üzere sözde merkez sol yönetimlerin döneminde ufak tefek reformlar yapıldıysa da, Pinochet destekçileri senatodaki çoğunluklarını muhafaza ettiler. Üstelik birçok kazanım, Başkan Pinera döneminde tekrar yitirildi. Kendisi Pinochet’nin çalışma bakanının kardeşi oluyor.

İnsanlar Şili’nin siyaset kurumuna güvenmiyor çünkü peşi sıra iktidara gelen hükümetler toplumsal adaletsizlik ve kurumsal cezasızlık konusunda hiçbir şey yapmadılar. 2019 eylemlerinin “30 peso değil, 30 yıl” sloganını bu perspektiften anlamamız gerek.

Eylemler Başkan Pinera’yı koltuğundan indirmeyi başaramadılar fakat iktidarı bazı reformları hayata geçirmeye zorladılar. 2020 yılında yapılan oylama neticesinde yeni anayasa yazacak bir komisyon kurulması kararlaştırılmış oldu. Mayıs 2021’de yapılan seçimler ile belirlenen 155 komisyon üyesi de iktidara verilen net bir mesajdı. Pinera’nın sağcı koalisyonu yalnızca 37 sandalye alabildi. Merkez sol ve sol adaylar geriye kalan 101 sandalyeyi aralarında paylaşmış oldu.

'ZEHİRLİ' MİRASTAN KURTULMA ÇABASI

Ortaya çıkan tablonun Şili siyasetinde önemli sonuçları olabilir ve bunlar ekonomik adaletsizlik konularıyla da kısıtlı kalmayabilir. Sandalyelerin yarısı kadınlara ait ve bunlardan 17’si yerli toplulukları temsil ediyor. Haliyle üreme hakları ve yerlilerin temel haklarının tanınması konularında ümitler büyük. Ülkenin güneyinde yaşayan Mapuçe yerlileri ülke nüfusunun yüzde 10’unu oluşturuyorlar fakat temsil talepleri siyaset kurumunda halen karşılık bulmuş değil.

Şili açısından önümüzdeki iki yıl kritik öneme sahip. Ülke Pinochet’nin zehirli mirasından kurtulmak zorunda. Hükümetin salgın yönetimi olumsuz bir karneye sahip ve temel gelirden yoksun kalan halk, toplumsal değişim talepleriyle hükümete baskı yapıyor. Ülkedeki sosyopolitik durağanlığa karşın 1985 ve 1997 yılları arasında ortalama büyüme yüzde 7 düzeyindeydi. Yüksek seyreden ihracat rakamları sayesinde ülkenin milli geliri 307.9 milyar dolara ulaştı.
Şili dünyanın en zengin 30 ülkesi arasında olsa da toplumsal adaletsizlik düzeyi yüksek. Ülkenin en zengin yüzde 1’lik kesimi, milli gelirin yüzde 33’ünü alıyor. Ülkenin en zengin ve en yoksul kesimleri arasındaki gelir makası, OECD ortalamasından yüzde 65 daha fazla. Salgının olumsuz etkileriyle birlikte yoksulluk oranı yüzde 8,1’den yüzde 12,2’ye yükseldi.

Ülkede okuryazarlık oranı yüzde 96, fakat ilk ve orta öğretime ayrılan kamu bütçesi OECD listesinde sona yerleşiyor. Milli gelirin yalnızca yüzde 0,5’i ilk ve orta öğretime harcanıyor.

Şili’de feminist hareket güçlü olsa da toplumsal cinsiyet alanında büyük adaletsizlikler var. Kürtaj halen yasa dışı. İstihdam piyasasında kadınların sahip oldukları fırsatlar kısıtlı ve cinsiyet adaletsizliği yüzde 45 düzeyinde seyrediyor.

EYLEMCİLERE ŞİDDET GAZETECİLERE BASKI

Şililer için eylem yapmak demek hapse girmeyi ve istismarı göze almak demek. 2019-2020 eylemcilerinden 2 bin kişi halen hapiste. İşkence ve cinsel istismar haberleri, askeri polis gücünün reformdan geçirilmesi çağrılarına sebep oldu. İfade özgürlüğü de saldırı altında. Medya bağımsız değil ve eylemleri haberleştiren gazeteciler de hedefe kondu.

Ülkenin modern ve varlıklı imajına karşın Şili’nin baskıcı kurumları Pinochet diktatörlüğünden bu yana ayakta kaldı. Öğrenciler ve yerli halklar baskı görüyor. Eylemler esnasında ilan edilen olağanüstü hal 2019 yılından bu yana sürüyor ve sokağa çıkma yasakları uygulanıyor.

Yeni anayasayı yazacak olan kurulda üçte iki çoğunluk aranması, iktidara güven veren bir kaideydi. Fakat işler umdukları gibi gitmedi. Kasım ayında yapılacak seçimler Şili için yeni bir dönüm noktası olabilir.

New Internationalist'ten çeviren Fatih Kıyman