Türkiye sağ popülist siyaset ile statüko arasında sıkışmışlığa sürükleniyor. Bu ikisi arasında sıkışıp kalmayacağız. Üçüncü bir yol olma, alternatif bir siyasal alan yaratma çabamızı sürdüreceğiz ve bunda da sonuna kadar da ısrarcı olacağız

Şimdi ne olacak?

YAŞAR AYDIN yasaraydin@birgun.net @yasaraydinnn

HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım: Üçüncü bir yol inşa edeceğiz

HDP’nin referandum sürecine bakışını, sonuçlarını ve bundan sonra yapacaklarına dair senaryoları Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım’la konuştuk.

»Çok zor koşullarda başladığınız referandum çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyet tarihinin en önemli sandığı kuruldu. Bu sandık, bir rejim değişikliği içeriyordu. Bu referandumun üzerine düşen meşruiyet gölgesini üç aşamalı ele alıyoruz. Birincisi, Anayasa Komisyonu ve TBMM Genel Kurulu’nda tartışma biçimi. Yangından mal kaçırırcasına komisyon ve genel kuruldan geçirildiği, halkla içeriğinin paylaşılmadığı, kanalların kapatıldığı bir sürece şahitlik ettik. İkincisi, sahada propaganda çalışmaları devam ederken tarihin en büyük eşitsizliği ile karşılaşmamız. Medyada, maddi olanaklarda, kamu imkânlarının eşit tanınmaması üzerinde fırsat eşitsizliği yaşadık. Üçüncü aşama olarak 16 Nisan’da YSK marifetiyle hukuk skandalına imza atılırcasına, mühürsüz zarfların iptal gerekçesi olduğunu daha önce de tecrübe etmişken, bu kez YSK, kendi kararlarını tekzip eden bir rol oynamıştır. Partimizin maruz kaldığı sistematik baskı, Anayasa Komisyonu ve Genel Kurul’da tartışılırken meclis grubumuzun yüzde 20’sinin tutuklu olduğu, teşkilatlarımızın saldırılarla işlevsiz kılınmaya çalışıldığı bir baskı cenderesinde yaşadığımız süreç referandumun kendisiydi. Temmuz 2015’ten bu yana 11 bin HDP ve bileşeni gözaltına alındı, 5 bini tutuklandı. Eş Genel Başkanlarımız dâhil olmak üzere 13 milletvekili, 84 Belediye Eşbaşkanı ve 750 il, ilçe başkan ve yöneticileri tutuklandı. Kürt coğrafyasında sıkıyönetim koşullarında çalıştık.

simdi-ne-olacak-278298-1.

»Kürt halkının ‘Hayır’ çağrınıza verdiği yanıt sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor?
Kürtlerin ve HDP’nin oyunun ‘Evet’e kaydığı iddiaları suni gündem. Analizleri gördük. İstanbul’da HDP’ye oy verenlerin yüzde 99’u ‘Hayır’ demiş. MHP’ye oy verenlerin yüzde 21’i ‘Evet’ yüzde 79’u ‘Hayır’ demiştir. Bizim son iki yıllık şiddet politikalarımız onay aldı diyorlar ya, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği, belediyeleri kayyum atandığı yıkılan kentlerin sonuçlarına bakın: Varto yüzde 87, Lice yüzde 85, Cizre yüzde 80, Nusaybin yüzde 79, Yüksekova yüzde 76, Silvan yüzde 75, Silopi yüzde 75, Derik yüzde 73, İdil yüzde 72, Dargeçit yüzde 70, Sur yüzde 65. Halk, çökertme politikasını buruşturup çöpe attı.

»HDP'nin hukuksuzluklarla ilgili başlattığı süreç nasıl bir takvimle ilerleyecek?
Kamuoyu birçok farklı noktada yaşanan seçim ihlallerini öğrendi. Bu durum referandum sürecinin hukuki bir geçerliliğinin olmadığının bizlere göstermektedir. Bu vesile ile ilçelerde, illerde ve YSK nezdinde girişimlerimizi yaptık. Referandumda yaşanan ihlallerin artık tespit edilemez bir aşamaya geldiği için bir bütün olarak referandumun iptali ile ilgili başvurumuzu da YSK’ya yaptık. İtirazlarımızı reddetmiş olabilirler. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, meşrutiyet kendini yasallığı çok daha fazla aşan bir noktadan almaktadır. Meşru olmayan bir toplumsal zorlama er ya da geç bozulmaya tekrar yapılmaya muhtaçtır. Bizler de demokratik siyaset zeminin var olduğu her alanda meşru olmayan bu referandum sonucunun gerçek demokrasiyi içine alan bir anayasa paketi üzerinden yeniden yapılmasının mücadelesini vereceğiz. AKPM’nin Türkiye’nin üyeliğini tekrar denetim aşamasına almış olmasını da uzun süredir var olan hak ihlallerine gösterilen bir tepki olduğu kadar referandum da oynanan oyunlara da bir tepki niteliği taşımaktadır.

»Kürt halkının referanduma verdiği Hayır yanıtının aynı zamanda barışa Evet anlamına geleceğini ifade ettiniz. İktidarın bu çağrıya olumlu bir yanıt verme ihtimali var mı?
Hükümetler belli dönemlerde icraatlarda bulunur. Seçimlerde bu icraatların halktan onay alıp almadığını gösterir. Bu kapsamda devlet ve hükümet 30 Ekim MGK’sında çözüm sürecinin sonlandırılması kararını, 5 Nisan 2015 tarihinden sonra da Öcalan ile yürütülen görüşmeleri sonlandırma kararını almıştır. Bu süreçten sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük baskı unsurları ile özel de Kürt halkı genelde ise tüm Türkiye halkı yüz yüze kalmıştır. Tüm bunların ışığında halkın çoğunluğu gerek genel seçimlerde gerekse referandumda baskı ve savaş politikalarını onaylamadığını göstermişlerdir. AKP hükümetleri halkın isteklerini, beklentilerini önemsemediğini ortaya koymuştur. Son referandumda özellikle Kürt halkının güçlü Hayır’ını AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı anlayacak mıdır ya da anlayıp gereklerini yerine getirecek midir hep birlikte göreceğiz. Açıkçası 16 Nisan’dan bugüne kadar AKP hükümetinin beyanlarında veya yaptıkları ilk icraatlarda herhangi bir olumlu yanıt verme ihtimali yoktur.

»HDP olarak nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Tüm dünya genelinde sağ popülist siyasetin baskın olma çabasına tanık oluyoruz. Türkiye de bu sağ popülist siyaset anlayışı ile statüko arasında sıkışan bir yola doğru sürüklenmektedir. Üstelik sadece ülke bürokrasisi ve siyaset yapıcıları değil halklar da bu sürüklenmeden nasibini maalesef almaktadır. Ancak her ne olursa olsun biz HDP olarak yolumuza başlarken üçüncü bir yol olma, alternatif bir siyasal alan yaratma çabamızı sürdüreceğiz ve bunda sonuna kadar da ısrarcı olacağız.

***

Ortak talepler etrafındaki mücadele genişletilmeli

simdi-ne-olacak-278299-1.

EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, referandum sürecini ve bundan sonraki sürece ilişkin görüşlerini BirGün’e anlattı.

»Referandumun üzerinden 10 gün geçti. Geride bıraktığımız süreci ve yankılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP ve MHP ortaklığıyla gündeme getirilen Anayasa değişikliğinin, toplumsal sorunları, halkın ihtiyaçları doğrultusunda çözmeyi amaçlamadığı açık. 15 Temmuz Darbe Girişimi Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarı tarafından “Allah’ın bir lütfu” olarak görülmüş, bu tarihten itibaren de toplumsal muhalefetin sindirilmesi için bir gerekçe olarak kullanılmıştır. Uzun zamandır sözü edilen Başkanlık sistemine geçiş de tam da bu koşullarda, OHAL altında, onlarca gazetecinin hapiste, HDP vekillerinin tutuklu olduğu, on binlerce kamu emekçisinin işten el çektirildiği, üniversitelerde kadro tasfiyesinin yaşandığı koşullarda gündeme getirildi. Referanduma sunulan Anayasa değişikliği tek adam, tek parti diktatörlüğüne geçiş öngören bir sistem değişikliğidir.

Seçim günü yapılan hileler, sandık başında silahlı figürlerle caydırıcı taktikler uygulamaya kadar varan baskı, YSK’nin verdiği kanunsuz karar bu halk oylamasını büyük bir şaibe altında bırakmış ve tarihe böyle geçmiştir.
Asgari düzeydeki demokratik kuralların bile işletilmesine izin verilmeyen, sandıktan oy kaçırılan, her türlü hileye başvurulan bu referandumun ilan edilen sonucu doğru değildir. Hiçbir zaman da meşru olmayacaktır.
Halk elbette ilk günden itibaren çalınan oylarının peşine düştü ve seçimin üzerinden on günü aşkın süre geçmesine rağmen “Referandum iptal edilsin” talebiyle protesto gösterileri devam ediyor ve mücadelenin çok yönlü sürecek görünüyor.

AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı’nın devlet olanaklarını keyfine göre kullanarak, kamu kaynaklarını fütursuzca çarçur ederek baskıyla, hileyle yürüttüğü referandumun sonucunda aldıkları yüzde 51.4 oyu aslında sandığa ‘Hayır’ girmiştir ama iktidar ve YSK sandıktan ‘Evet’i çıkarmıştır diye okumak gerekiyor. Siyasi iktidar bunu bir başarı olarak lanse etmeye devam etse de 30 büyük kentin 17’sinde ‘Hayır’ın çoğunlukta olması, sanayi kentlerindeki işçi ve emekçilerin “Hayır” demesi kadın ve gençlerin önemli bir bölümünün, Kürt halkının büyük çoğunluğunun “Hayır” demesi daha baştan bu “başarı”yı bir yalan haline getirmiştir.
Sadece “Hayır” oyu verenler değil, “Evet” oyu verenler de bu seçimin güvenilirliğine şüpheyle yaklaşıyor, hileli olduğunu düşünüyor ve gönül rahatlığıyla “Evet oyu verdik ve kazandık” diyemiyor.

»Bundan sonraki sürece ilişkin neler söylersiniz? Önümüzdeki dönemi bizim için yorumlar mısınız?
Biz Emek Partisi olarak bu sonuçları tanımıyoruz; referandumun iptali için, bu meşru olmayan, hileli, şaibeli açık referandum sonuçlarının uygulanmaması için mücadelemizi sürdüreceğiz.
AKP içerisinde yürüyen tartışmaların, süren çatışmaların sonucu ne olur yakında göreceğiz. Ancak işçi sınıfını, emekçileri, halkı bekleyen büyük bir tehlike söz konusu. Hükümet önümüzdeki dönem kıdem tazminatlarının tasfiyesini, işçinin alın terinden sermaye sınıfına ve iktidarına muazzam bir kaynak yaratacak fonun kurulmasını, kamu emekçilerinin iş güvencesinin tasfiyesini acilen gündemine almaya hazırlanıyor. Ekonomide kötü gidişin sonuçları elbette halka fatura edilmek istenecektir. Dış politikada ise çatışmalı bir sürece giriliyor. Ortadoğu’da sürdürülen çatışma ve savaşa hükümetin gözü kapalı dalacağından hiç şüphemiz yok. Yine bu sömürü, soygun, talan ve savaş düzeninin devam etmesi için siyasal baskıların artacağını demokratik hakların, siyasal özgürlüklerin kısıtlanmasına yönelik politikaların uygulanacağını bugünden öngörüyoruz.
Geniş bir kesim tek adam ve tek partiyle yönetilmeye “Hayır” dedi. O halde bu ortak talepler etrafındaki mücadelenin “nasıl yönetilmek istiyoruz” sorusuna da yanıt vermek üzere genişletilmesi önemlidir. Emek ve demokrasi güçlerinin önündeki başlıca gündem şu anda budur.

Önümüzdeki 1 Mayıs’ta her yeri 1 Mayıs alanına çevirmek, siyasi iktidarın emekçiler arasında yarattığı kutuplaştırmayı dağıtmak ve halkın bir araya gelmesini kolaylaştırmak için harcanacak çaba bugünden yarına önemli bir adım olacaktır.

***

Hayır ülkenin geleceğidir

simdi-ne-olacak-278300-1.

Ali Haydar Fırat Politik Yol Genel Yayın Yön.

Hayır oyu verenler bu ülkenin, demokrasinin, cumhuriyetin, eşit yurttaşlığın birikimini temsil ediyor. Siyaseti bazen sonuçlar üzerinden okumamak gerekir. Özellikle de kazanılacağına kesin gözüyle bakılan, devletin bütün imkânlarını kullanan iktidar partisine karşı yürütülmüş bir kampanya söz konusu ise. Kişisel olarak referandum sürecini cumhuriyet, demokrasi ve yurttaşlık bilinci ekseninde okuduğumu ve çıkan oranın bunun bir ölçümü olacağını ileri sürmüştüm. Kuşkusuz elde edilen bu başarının farklı nedenleri ve sonuçları muhakkak vardır. Ancak bu ülkede cumhuriyete, demokrasiye, yurttaşlığa ve birlikte yaşama iradesine bu denli sahip çıkış son derece tarihi bir olaydır. Eşitsiz propaganda sürecinde Hayır cephesi orantısız zekâsını seferber etti ve herkes kendi cephesinden Hayır’ı çok güzel anlattı.

İtiraz ortak başlıklarda buluştu
Yurttaşlar eksik de olsa var olan demokrasinin geliştirilmesini savundular. Var olan demokratik değerlerin ve cumhuriyetin kazanımlarının daha ileriye taşınmasını istediler. Tek bir kişinin otoritesinin kabul edilemezliğini dile getirdiler. Ülkenin içeride ve dışarıda sürüklendiği çatışma ve savaş halinden kurtarılmasını istediler. OHAL’in kaldırılmasını ve bu süreçte ortaya çıkan hukuksuzlukların son bulmasını istediler. Daha genel bir yaklaşımla bu iktidarın ülkeyi iyi yönetmediğini ve getirilen değişikliklerle ülkeyi daha büyük bir felakete sürükleyeceğini haykırdılar.

CHP yeni siyaseti inşa etmeli
Ortaya çıkan başarıyı yurttaşların ortak başarı olarak görmeli ve bu çerçevede Hayır’ı yine yurttaşlarla birlikte geleceğe kanalize etmelidir. Bu bir anlamda CHP’nin eski siyaset tarzını aşmasını, her aşamada toplumun farklı kesimleriyle yatay bir örgütlülük ve ilişki kurmasını sağlayacak bir yeni siyaseti inşa etmesini zorunlu kılmaktadır. Çünkü Hayır oyu verenler aslında otoriteye karşı ortak aklı ve vicdanı savunmaktadırlar.

CHP bir dizi toplantıyla geleceğe ilişkin strateji oluşturmaya çalışıyor. Bu stratejinin ne olacağı, nasıl bir hareket tarzı belirleneceği ve bunun nasıl yaşama geçirileceği konusunda önümüzdeki günlerde net veri ve söylemlere ulaşacağız. Ancak CHP’nin aşması gereken iki büyük ve de zorunlu süreç var. İlki partinin yeniden yapılandırılması; ikincisi ise ülkenin yeniden yapılandırılmasına ilişkin yol haritasının çıkarılmasıdır.

Chp yüzünü sola dönmeli
Kemal Kılıçdaroğlu’nun algısının sola kapalı olması ve sürekli olarak sağa açılım yapma uğraşı bir sonuç üretmemiştir, üretmeyecektir. Zira sağın bütün versiyonları denenmiş ve ülke her alanda bir çöküşün eşiğine getirilmiştir. Hâlâ iflas etmiş sağ siyasetten medet ummak çözümsüzlüktür. Ayrıca CHP’nin ezberi haline gelen “yüzde 70 sağ, yüzde 30 sol” son referandumda geçerliliğini bir kez daha kaybetmiştir. Sosyolojik ezberler solun devrimci, değişimci ve dönüştürücü siyaseti açısından kabul edilemez.

Türkiye solu tarihinin en büyük fırsatını yakalamış durumdadır. CHP kendisini bu yeni gerçeklikle uyumlandıracak bir kadro, program ve söylemi tedavüle sokmalıdır. İkinci bir yapısal müdahale ülke için geçerlidir. Ekonomisi, eğitimi, hukuk sistemi, medyası, idari yapısı çökmüş bir ülkeyi yeniden ayağa kaldıracak bir vizyonun ortaya konulması gerekmektedir. 2019’a kadar bekleyip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısına bir aday çıkarıp ondan mucize beklemek bir çözüm değildir. O nedenle bu ülkenin her alanı yeniden bir restorasyona tabi tutulmalıdır.

Siyasi partiler dipten gelen hareketleri, istem ve talepleri fark ettikleri ölçüde değişim süreçlerinin aktörü olurlar, etmediklerinde ise kurbanı…