Sinema gibi tiyatro da tekelleşme riskinde

YAĞMUR BOZACI

Berkay Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu eğitimleri sırasında geliştirdikleri ortak bakış açısıyla, beraber üretmeye devam etmek amacıyla Tiyatro D22’yi kurdular. Daha çok şehre ve izleyiciye ulaşmak istediklerini ancak maddi imkansızlıklardan dolayı bunu gerçekleştiremediklerinden yakınan tiyatro D22'nin kurucuları ile konuştuk.

>> Tiyatro D22’yi bize tanıtabilir misiniz?

Can Kulan: Biz Mimar Sinan’da okuyorduk, konservatuvardan sınıf arkadaşıyız. Hayata bakış açısı ve sanatsal bakış açısı olarak ortaklaştığımız noktalar olduğunu gördük ve son sınıfta da bunun bir tiyatroya dönüşmesi fikrinin güzel olacağını düşündük. Tiyatro D22’yi bu şekilde kurduk. Daha sonra da Hamursuz Fırın’ı mekân olarak kurduk ve orada oyunlar oynamaya başladık. Kısaca ortaklığımız bu şekilde gelişti. Hem dostuz hem de ortağız.

>> Sanatın birçok dalında çeşitli zorluklar yaşanırken tiyatronun gördüğü yoğun ilgiyi neyle açıklayabilirsiniz?

Emir Çubukçu: Bence sanatın her dalı gitgide bu ilgiyi görmeye başlıyor Türkiye’de. Bu da normal bir süreç. Sadece baskıyla da açıklanamaz. O da var tabii ki ama gerçeğin bir şekilde kendini gösterme gibi bir özeliği var. Temelde sahne sanatlarına ilginin artma sebebi sanırım insanların; gerçeğin sahnede, sahne sanatlarında olduğunu hissetmesi. Bunun yanında da sığınılacak bir alan herhalde tiyatro.

>> Bir özel tiyatro olarak sizin başa çıkmanız gereken zorluklar neler?

Berkay Ateş: Biz artık gezici bir tiyatro olduğumuz için sahnelerde yer bulmakta zorluklar yaşıyoruz. Bundan daha büyük olan zorluk da ödediğimiz vergiler. Evet, şimdi oyunlarımız doluyor ama yıllardır hep konuşulan maddi anlamda bir zorluğu var tiyatronun. Bir de birçok sahne kapandı. Tabii ki kriz koşullarında bir prodüksiyon yapmak gibi zorluklarımız var ama onun dışında D22 olarak artık kanıksanmış, değişmesini umut ettiğimiz bu zorluklarla boğuşuyoruz. Bu zorluk D22’ye özgü de değil, genel olarak tiyatroların yaşadıkları zorlukların aynısını yaşıyoruz.

>> Özel tiyatrolara devlet desteği ne kadar önemli?

B.A.: Tabii ki önemli. Biz de bu devlet desteğini, birçok tiyatro gibi hiç görmüyoruz. Sinemaya devlet desteği de önemli. Biz sadece bilet gelirleriyle tiyatroyu döndürmek zorundayız. Bu da dünyanın hiçbir yerinde böyle işlemiyoruz. Görüştüğümüz insanlar bize hayret ediyor. Ama burada insanlar şövalye gibi ellerinde metinlerle devam ettiriyorlar. İyi ki de devam ettirmişiz, artık bağımsız tiyatrolara ilgi de arttı. Ama tabii ki Her tiyatro zor zamanlar geçiriyor.

E.Ç.: Bu aslında bizim de biraz yüksek sesle dile getirmemiz gereken bir talep. Çünkü bunu devletten beklemek aslında devletten umut beklemek değil. Yerel yönetimlerin de, devletin de, Kültür Bakanlığı’nın da, belediyelerin kültür sanat kurumlarının da asli görevlerinden bir tanesi. Buna mecburlar aslında çünkü bu bir lüks tüketim değil, hamburger değil, bu sanat. Burada insanlar yüzyıllardır toplumları ilerleten bir dala kendilerinden yatırım yapıyorlar. Devlet de bunu desteklemek zorunda. Bizim de bunu tiyatro sanatçıları olarak daha yüksek sesle dile getirmemiz gerekir.

C.K.: Nitekim Tiyatro Kooperatifi de bu yüzden kuruldu ve şu anda profesyonel bir şekilde emin adımlarla ilerlediğini düşünüyoruz.

>> Tiyatro sahnelerinin artışı, koltuk sayısındaki artış tiyatronun gelişimine dair bir kanıt mıdır? Eğer değilse de mevcut tiyatro anlayışımızı nasıl geliştirmek mümkündür?

B.A.: Seyirci sayılarında belirgin bir artış var. Bunda bazı parametreler var, büyük salonlar açıldı büyük komplekslerin içinde. İnsanların televizyonda gördükleri insanların çoğu tiyatro yapmaya başladı. İnsanlar artık o oyuncuların canlı performanslarını izlemek istiyorlar. Tabii ki Türkiye’de tiyatronun gelişiminde bir kanıt. Ama bunun sürekliliği bence bu oyunların niceliğinden ziyade niteliğinin daha gelişkin olmasında. Burada şöyle riskler var, bu büyük kompleksler artık kendi projelerini de yaratıyorlar. Yani aslında sinemanın başına gelen, tekelleşme, önümüzdeki dönem Türkiye tiyatrosunu da bekleyen bir risk. Şu an yatırımcılar tiyatroya yüzünü dönmüş gibi bir durum var. Sinemada bağımsız filmler nasıl çok az kopyayla giriyorsa, nasıl çok az süre vizyonda kalma tehlikesiyle karşı karşıya ise, bu durum tiyatronun da başına gelebilir.

İMKÂNSIZLIKTAN BAŞKA ŞEHİRLERE ULAŞAMIYORUZ

>> Bu seneki repertuvarınızdan bahsedebilir misiniz biraz?

Şu anda ‘Hakikat, Elbet Bir Gün’ü oynuyoruz. Başka hazırladığımız bir oyunumuz yok elimizde. Ama yakın zamanda iki tane prodüksiyona başlayacağız. Bir tanesi belli. Bu sene Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’nü aldık biz, Julius Caesar’ı. Önümüzdeki dönem onun çalışmalarına başlayacağız. Kesin olan projemiz bu, Tolga Karaçelik yönetiyor. Bu sene Hakikat’e devam edeceğiz farklı mekânlarda. Turneler farklı şehirlerde devam edecek. Biz daha çok şehre daha çok ve daha farklı seyircilere ulaşmak istiyoruz. Aslında D22’nin şu anki problemi fiziksel imkânlardan ötürü başka şehirlerdeki seyircilere ulaşamamak. Bizi sevindiren iki tane gelişme var, onu da eklemek isteriz. 8 Aralık’ta Hakikat, Elbet Bir Gün Nürnberg’de oynadı. 5 Nisan’da da Almanya’da Mülheim’de oynayacak. Bu sene biraz İstanbul’dan çıkacağız, hedefimiz de o.