Çok sayıda prestijli ödüle değer görülen 20.000 Arı Türü isimli filmin yönetmeni Estibaliz Urresola Solaguren BirGün’e konuştu. Solaguren, “Sinemanın gücü gerçekten dönüşüyor ve dönüştürüyor” dedi.

Sinemanın gücü dönüştürüyor
Berlin Film Festivali’nde gösterilen film, en son Malaga Film Festivali'nde En İyi Film Ödülü’nü aldı.

Seray GENÇ

Estibaliz Urresola Solaguren son dönem İspanya Sineması’nda karşılaştığımız gerçekçi, insani ve bu özellikleriyle etkileyici bir sinemanın örneklerini sunan yeni bir kuşağın yönetmenlerinden. Solaguren’in 20.000 Arı Türü bir ailenin ve bir çocuğun dönüşümünün hikâyesi. Coco’nun Lucia oluşunun hikâyesi. Başkalarının bakışı, kendine bakış ve toplumsal cinsiyetler kabulü. Filmden hepsini sorgulayarak çıkıyoruz. Solaguren ile filmini konuştuk.

20000 Arı Türü farklı açılardan önemli bir film. Dünyanın çeşitli bölgelerinde LGBTQ+ bireylere yönelik nefret suçları ve ayrımcılık yükseliyor. Mevcut politik iklim hikayenizi daha da değerli kılıyor. Bir çocukluk ve büyüme hikayesi olduğu kadar çevresindeki kadınların da hikâyesi.

Sinemada transgender karakterler düşünüldüğünde anlatılar, temsiller çelişkili, karanlık ve acılıdır. Evet acılı, bu tabi ki doğru ancak hiç durmadan bu şekilde anlatıldığında bu karakterlerin kendilerini başka pek çok şeyle özdeşleştirebilecekleri bir senaryo olanağı veya alan sunmuyorsunuz demektir. Oysa ki tam tersi.

2018 yılında Bask Bölgesi’nde 16 yaşındaki bir çocuk trajik bir biçimde intihar etti. Bu elbette çok trajikti, ancak bu kararıyla beraber toplumun kendi hayatlarına biraz daha fazla bakmasını, merak etmesini umarak bir mektup bıraktı. Benzer durumdaki insanların kendilerini daha rahat hissedebilecekleri, daha az zorluk yaşayacakları bir gerçeklik içindi, en azından bunun hayalini kurmaya çalıştı. Ben de belki anlatılarımız da buna destek sunar diye düşündüm. Onun hayalini kurduğu bu senaryoya bizim gerçekliğimizden köprü olabilecek bir film yapmak için bu mektubu bir çıkış noktası alabilirdim. Sinemanın gücü gerçekten dönüşüyor ve dönüştürüyor ve belki de bunu aşkın bir temsili haline getiriyor. Temsile aşk, sevgi katarak dönüştürüyor. Filmde bu görülüyor. Ancak elbette çok daha vahşi ve saldırgan durumlarla muhatap olanlar var. Fakat biz öyle görmesek de Lucia da cinsel kimlikle ayrışmış mekanlarda benzer bir durumu yaşıyor.

Film nasıl bir hazırlık aşamasından geçti?

Ailelerle pek çok görüşme yaptım. Yaptığım görüşmelerde beni etkileyen şeylerden biri onların dönüşümü yaşayanın çocuktan ziyade gözlerinin önündeki insana karşı kendi bakış açılarının dönüştüğünü söylemeleriydi. Bu gerçeklikle ilgili bir film yapmak benim açımdan meseleye olumlu bir katkı koymak için bir fırsattı. Çünkü, bana aynı zamanda yalnızca bakış açılarının değil, kendileri ile ilgili düşüncelerinin, yaşam felsefelerinin ve kendi cinsel kimliklerinin de değiştiğini söylüyorlardı. Kendi gerçekliklerini yansıttıklarında ailenin geri kalanı için de yeni bir şey öğrenme, yaşanan çelişkiye bir katkı sunma imkanı doğuyor. Transgender bir kızı düşündüğümde ya da oğlanı, fark etmez… Bu çocuklar bizim inançlarımızı, toplumun üzerine kurulduğu temel direkleri sallıyorlar, yıkıyorlar.

Filmin ana karakteri Lucia’nın etrafındaki herkes kadın ve farklı kuşakları ve kültürleri temsil ediyorlar gibi. Filmin anlatısı, feminen, feminist ve politik öte yandan doğayla da ilişkili.

Bana kadın cinsel kimliğine yönelik tüm yapıları keşfetme olanağı verdiği için transgender bir kız seçtim. Değişik kuşaklardan kadınlara yer vererek onlar için kadın olmanın ne anlama geldiğini -eğer bir anlamı varsa-sorgulama olanağım oldu. Artık bir kadından değil, pek çok kadından söz ediyoruz. Ortak noktaları ne biliyor musunuz? Utanç. Bir filozof olan Martha Nussbaum utancın kadınları patriarkal sistemde kontrol altında tutmak için bir mekanizma olduğunu söylüyor. Böylece kendi cinselliklerini, kimliklerini, tutkularını, sosyal konumlarını keşfedemiyorlar diyor. Kadın olmanın ne demek olduğunu bulmaya çalıştım. Bunun yanında tek bir kadın yok, pek çok farklı kadın var aslında. Onları şekillendiren ve ortaklaştıran hissettikleri utanç, kırmak ve özgürleşmek zorunda oldukları duygu.