Müjde niyetine paket gibi bir şeyler açıklandı. Örneğin emeklinin bayram ikramiyesi 100 TL artırıldı. Yine ihtiyaç sahibi hanelere destek yine 100 TL artırılmış durumda. Keza işten çıkarma yasağı 30 Haziran’a kadar uzatılmış, böylece gerçekten işsiz olanların işsiz sayılmamaları için aynı numara yine çekilmiş durumda. Lafı uzatmayalım; sermayeye çekilen peşkeşlere kıyasla yukarıda sıralananlara destek diyebilmek zor. Neticede “desteksiz” “tam kapanma” eleştirileri çok yerinde.

Sınıfsal bağışıklığın testi olarak kapanma

SERDAL BAHÇE

Hiç düşündünüz mü; acaba hangi sınıf pandemiye karşı daha korunaklı ve dayanıklıdır? Elimizde şimdi bu soruyu cevaplayacak kadar açık net bir veri seti yok; aslında kabaca hangi sınıfların kendilerini daha iyi koruyup, hangilerinin bu mahşeri hastalığı kâr hanesine yazdığına dair yerinde ve tutarlı bir tahminimiz var. Ancak soruyu yine de bilimsel bir şekilde cevaplandırmak için tahminden öte veriye gereksinim duyanlar da anlaşılan o ki çok beklemek zorunda kalmayacaklar. Önümüzdeki 18 günlük tam olmayan “tam” kapanma bize bu sorunun cevabına ilişkin yeterince kanıt ve veri sağlayacaktır; merak etmeyin.

16 milyona yakını kesin, 5-6 milyonu şüpheli, nerdeyse 20 milyon kişi “tam” olduğu iddia edilen güdük kapanma döneminde çalışmaya devam edecekler gibi görünüyor. Bunların önemli bir bölümü işçi sınıfının onurlu üyeleridir. Aslında hizmet sektörünün bazı alt sektörleri hariç işçi sınıfı tüm ekonomi sathında çalışmayı sürdürecek. Hiçbir kısıtlama, hiçbir sağlık önlemi, hiçbir sosyal koruma önlemi olmadan hem de. AKP anlaşılan toplumsal değil ama sınıfsal bağışıklığa umut bağlamış durumdadır. En iyi işçi pandemi riski yüksek iken bile hastalığı kapmamayı beceren ya da kapsa bile iki ayağı üstünde durabilerek çalışmaya devam edebilen işçidir. Hastalanacak olanlar mı? Aman boş verin çalışma zayiatıdır. O da işin fıtratındadır değil mi? Eğer olur da bir gün bu Covid belasından kurtulursak Türkiye sermayesi üyelerinden zayıf olanların elendiği, güçlü olanların ayakta kaldığı uyumlu ve fakat daha da önemlisi “bağışıklık” kazanmış bir işçi sınıfına sahip olacaktır. Durum budur, “tam” olduğu iddia edilen sınıfsal olarak taraflı kapanma bir tür insanlık komedyasına yol açacaktır.

Nitekim adı geçen komedya bu ülkede pandeminin başından beri bu ülkede AKP’li başkanlık rejimi tarafından uygulanmaktadır. Bu eninde sonunda toplumsal bir salgındır, onlar pandemi ile mizahi bir güreş tutmaktadırlar. Ortada bir bilim kurulu vardır, ancak geride kalan koca bir zaman süresince bu bilim kurulunun (üyelerinin televizyonlarda bolca boy göstermelerine rağmen) görevinin tam olarak ne olduğunu anlayabilen var mı? Tamamı çeşitli branşlardan gelen yetkin ve uzman doktorlardan oluşan kurul tüm pandemi süresince havanda su dövmüştür. Açıkçası göstermelik olduğunu defalarca kanıtlamıştır. Erdoğan ve ekibi, bilim kurulunun herhangi bir tavsiyesini dikkate alıyor gibi görünüyor mu? Örneğin bu kurul arada bir tam ya da kısmi kapanma diye bir şeyler terennüm etmektedir ancak bu kapanmanın içeriğine dair hiçbir şey söylememektedir. Örneğin bu kurul çalışanlar için “Maske taksınlar” veya “Çalışırken aralarına en az 1,5 metre koysunlar” türünden sokaktaki adamın bile edebileceği kelamlar dışında çalışanların fiziksel ve ekonomik varoluşlarına yönelik büyük tehdide yönelik bir uyarıda bulundular mı?

Pandeminin başından beri ülkeyi yönetenler (tıpkı başka kapitalist ülkeleri yönetenler gibi) kâr ile toplumsal sağlık arasındaki gerilimde taraf olmak durumunda kaldılar. Seçimlerini ise genellikle birinciden yana yaptılar. Nitekim önümüzdeki “tam” kapanma da bu anlamda gerçek bir kapanma bile değil. İşçi sınıfı yüksek bulaşma riski altında çalışmaya devam edecek. Üstelik yüksek risk daha yüksek ücret anlamına bile gelmeyecek (öyle ya sadece sermaye için risk yüksek ise kâr da yüksek olur değil mi?). Ayrıca eve kapatılan yoksullar için de bir tür zorunlu püritenizm, zorunlu bir açlıkla sınama ortaya çıkacak. Milyonlarca işsiz ve işinden edilen, sermayenin hanesine yazılacak milyarlarca tutarındaki teşviklere ve aktarımlara inat yardım kolisi, tarlada kalmış patates ve soğan bekleyecek. Zorunlu oruç tutacaklar, ötekiler homini gırtlak yerken hem de. Böylece yoksul emekçi halk çalıştığı için de ölecek, çalışamadığı için de. Çalışan da çalışamayan da kefaret ödeyecek. Çalışan üç beş kuruşun karşılığında eve virüs ve hastalık taşıyacak, çalışamayan ise sessiz ve yalnız bir çaresizliğe itilecek.

Çok sayıda küçük işletme kapandı, daha da çoğu tam olmayan, yarım bile olmayan “tam kapanma” sırasında kapanacak. Peki ya bu iş yerlerinde çalışanlar? Şanslılar ise bin küsur lira kısa çalışma ödeneği alacaklar ve bu yüksek tutarlı ödeneği nerelere harcayacaklarını bilemeyecekler. Ancak o da haziran sonunda bitecek. Seyyar satıcılar, kâğıt toplayıcılar, sokakta çalışanlar mı? Onlar devletin resmi istatistiklerine bile girmiyorlar ki, neden dikkate alınsınlar? Milyonlarca yoksul çocuk online derslere erişebilecekleri araçlara sahip değiller, kimsenin onları düşündüğü de yok.

Üstelik aşı da yok, Sağlık Bakanı ikinci doz ile birinci doz aşı arasına artık 6-8 hafta koyacaklarını açıkladı. Bu ellerinde aşı yok anlamına gelmektedir. İnsanları aşılayamadığın bir durumda güdük bir kapanma ne işe yarayacak sorusunu soran var mı acaba? Peki, neden aşı alamıyoruz?

Bu arada hükümet ve sermaye pandemiyi hayırlara vesile niyetine işçi sınıfının toplu gösteri ve grev hakkını baltalamak için kullandılar. 1 Mayıs gösterileri tüm yurt sathında bulaşmayı engelleme mazeretiyle yasaklandı. Anlaşılan koronavirüs sınıfsal ayrımları bilmektedir. Yani AKP kongrelerinde, sermaye çevrelerinin alengirli toplantılarında veya hükümetin toplu açılışlarında ya da patates/soğan dağıtım törenlerinde bulaşamayan virüs işçi sınıfının toplu eylemelerinde bulaşma kapasitesine sahip. Ancak bu çok akıllı virüs ne hikmetse işçiler birlikte eylem yaparken bulaşıyor, birlikte çalışırken bulaşmıyor. Hatta bu virüs yerli ve milli olan ile yabancı olanı da ayırt edebiliyor. Nereden mi biliyoruz? Tur acentesi sahibi Kültür ve Turizm Bakanı kısıtlamaların yabancı turistler için geçerli olmadığını büyük bir mutlulukla ilan etti. Anlaşılan virüs yerli ve milli olanın düşmanı. Bu nedenle yerli ve milli olan kimselere alkolü yasakladık (alkol onların vücut direncini düşürmekte herhalde) ancak yabancı turistler kafaları istedikleri kadar çekebilecekler.

Üstelik bu kapanma herkesi de kapsamıyor. Örneğin kamu-özel ortaklığı projeleri için verilen garantiler kapanmayacak, işlemeye devam edecekler. Toplumun önemli bir bölümü evde otururken kapitalist devletimiz emekçilerin maaşlarından ve harcamalarından kesilen vergilerden büyük bir meblağı aslında kullanılmayacak köprüler, otoyollar ve hava limanları için adları herkesçe malum inşaat şirketlerine ödemeye devam edecek. Kapanma işçi için, küçük üretici için kötü ama anlaşılan onlar için iyi bir şey.

Bu arada müjde niyetine paket gibi bir şeyler açıklandı. Örneğin emeklinin bayram ikramiyesi 100 TL artırıldı. Yine ihtiyaç sahibi hanelere destek yine 100 TL artırılmış durumda. Keza işten çıkarma yasağı 30 Haziran’a kadar uzatılmış, böylece gerçekten işsiz olanların işsiz sayılmamaları için aynı numara yine çekilmiş durumda. Lafı uzatmayalım; sermayeye çekilen peşkeşlere kıyasla yukarıda sıralananlara destek diyebilmek zor. Neticede “desteksiz” “tam kapanma” eleştirileri çok yerinde.

Önümüzdeki kapanma da dahil, koca bir pandemi dönemi çalışanlar, işsizler, küçük üreticiler ve yoksullar devede kulak bir takım palyatif önlemlerle salgınla baş başa bırakıldılar. Garip bir “aç-kapa-aç-kapa-….” stratejisinin kurbanı oldular. Ancak AKP’li Başkanlık rejimi sermaye tarafgirliği, çaresizlik, beceriksizlik ve plansızlık konusunda yalnız değil. Kapitalizm bir bütün olarak pandemi karşısında çuvallamış durumda. “İyi” örnekleri de “kötü” örnekleri de bunu kanıtlayan bir performans sergilemekteler. Pandemi kapitalist toplumsal sistemin tüm çürümüşlüğünü ve insani/toplumsal gelişimin önünde engel ve hatta bir tehdit olduğunu bir kere daha göstermiştir.