Paralel devletin ümüğüne çöktük…

 Paralel devletin ümüğüne çöktük…

Bizi nasıl kandırdıklarını, iyi niyetimizi nasıl suistimal ettiklerini dosta düşmana gösterdik… Bodoslama inlerine daldık… Dağıttık…

Şimdi sıra Paralel Ekonomi’ye geldi… Onun da defterini düreceğiz…

*

Meğer bu Paralel Ekonomiciler de tıpkı Pensilvanya güruhu gibi içimize girmişler, kanımızı emmişler… Bankalarımızı, yatırım projelerimizi ele geçirmişler, farkına varamamışız… Armatör çocuklarımızın en temiz duygularını istismar etmişler, müteahhitlerimizi baştan çıkarmışlar. Bizi kandırmışlar…

Nasıl kandırmışlar?

Paranın gücüyle kandırmışlar…

Bir kısım saf arkadaşlarımız bu çocuk katillerinin oyununa gelmişler. Onlarla ortaklık etmişler, onları aralarına almışlar…

*

Safız biz saf!

Üflemedik bir kulak arkamızı bırakmışlar. Farkına varamamışız…

Gazete haberlerine bakılırsa, Zorlu bir holdingimiz, İsrail’in elektrik üretiminin yüzde onunu karşılamak üzere enerji santrali işine girişmiş…

Farkında olmadan İsrail’le 104 müteahhitlik senedi imzalamışız… Bu senetlerin bedeli 580 milyon dolarmış. Bizi kandırmışlar…

Bizi parayla kandırmışlar…

Hem de nasıl kandırmışlar…

Küçük girişimlerimize bile el atmışlar da ruhumuz duymamış…

Atlas Halı’nın yüzde 51.1’ini ele geçirmişler… Çok değil, 9 milyon dolara…

Hapoalim Bank, BankPozitif’in yüzde 57.5’unu satın almış… Ofer Grubu Tüpraş hisselerini… Hatta iftihar kaynağımız, gururumuz olan Galataport projemizi…

Bereket versin, erken uyanmışız da bu ihaleyi iptal etmişiz…

Demek ki o kadar da saf değilmişiz…

*

Ama öte yandan hakikaten safız biz… Her şeye inanıyoruz…

Örneğin İsrail Merkez İstatistik Bürosu bazı rakamlar yayınlamış…

Güya 2010 yılında bize 1.8 milyar dolarlık mal ve hizmet ihraç etmişler… 2013 yılında bu ihracat tutarı 4.9 milyar dolara fırlamış, rekor kırmışız… 2014 yılındaysa Allah’ın izniyle yeni bir rekora koşacakmışız. Çünkü ilk üç ayda 1.3 milyar doları bulmuşuz…

Bunlara silahlanmayla ilgili ticari veriler dâhil edilemiyormuş… İleri demokrasiye geçtik ya, silaha harcadığımız parayı hâlâ konuşamıyormuşuz…

Çünkü safız…

Rakamlarla konuşmak can sıkıcıdır ama o kadar safız ki, saflığımızı ancak rakamlarla dile getirebiliyoruz…

2013 yılının ilk yarısında İsrail’e ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 7 artmış, 1.17 milyar dolar olmuş… Bu dönemde İsrail’in ithalatı yalnızca bizimle olan ticaretinde artış göstermiş… Yani bize başı çektirmişler, bizi rekortmen yapmışlar…

Safız biz!

Aynı dönemde İsrail’in Türkiye’ye yaptığı ihracat yüzde 53 artmış… Dış ticaret hacmimiz 2000 yılından 2006 yılına kadar tam olarak iki katına çıkmış…

İşte bu kadar safız…

*

Bizim iş dünyamızın önder girişimcileri de saf… TÜSİAD da saf…

Sen tut, 2013 Mayısında, durup dururken İsrail İmalatçılar Birliği Başkanı’nı ağırla!

Ağırlamakla kalma, bir de ortak proje çalışması yap! TÜSİAD’la İsrail İmalatçılar Birliği, bir yürütme komitesi kursunlar…

Olacak şey mi?

Maazallah, adamın adını enternasyonaliste çıkarmazlar mı? Çıkarırlar…

Hele bu Suriye! Ah bu Suriye…

İç savaş başlayınca, ticaret filolarımız mecburen İsrail limanlarına yönelmişler… Hatta başıbozuk medyada yazılanlara göre Sisi’nin Mısırına bile gitmişler…

*

Biz ne kadar safız! Ne kadar safız!

Mayıs 2010’da İsrail’i kendi ellerimizle OECD’ye üye yapmışız…

Biz yapmışız… Mecbur bırakmışlar…

Ne kadar safız!

O zamanlar Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, bunu İsrail saldırganlığının ödüllendirilmesi olarak değerlendirmiş ve protesto etmiş ama onları dinlememişiz…

Niye?

Safız…

*

İsrail’in ihracatında altıncı sıradayız…

İsrail’in ithalatında dokuzuncu sıradayız…

Venezuela, İsrail büyükelçisini sınırdışı etmiş… Şili, İsrail’le bütün ticarî ilişkisini kesmiş…

Bekâra boşanmak kolay…

Biz bekâr değiliz…

Biz neyiz?

Safız…

*

Bunlar ne yazık ki güzide basınımızı da kandırmışlar…

Onlar da saf…

Şimdi Gazze’ye bomba yağdıran uçakların yakıtını meğer biz sağlıyormuşuz… Buna kanıt bile bulmuşlar; malum bankanın evraklarında…

Bir de eski defterleri karıştırmaya başlamışlar…

AKP, Mavi Marmara olayından sonra, TBMM tarafından yayınlanan protesto deklarasyonunu imzalamamak için güya direnmiş… O vakitlerin AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, meclis kürsüsünde, deklarasyondaki “İsrail’le siyasî ekonomik ilişkilerin gözden geçirileceği,” ifadesine karşı çıkmış…

Milli Gazete demiş ki:

“Mavi Marmara’dan sonra İsrail’le ticarette rekor kırıldı…”

Yeni Şafak demiş ki:

“Türkiye ile İsrail arasında yaşanan siyasî krize rağmen, ticarî ilişkilerin hacmi giderek artıyor…”

Bunlar Ali Bulaç’ı da kandırmışlar…

Kendileri, İsrail’in petrol ihtiyacının Türkiye üzerinden sağlandığını yazmış… Demek ki yalnızca Paralel Devlete kanmamış, Paralel Ekonomiye de kanmış…

Bunlar, Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’ı bile dize getirmişler…

Ne demiş Sayın Bakanımız?

Demiş ki:

“İsrail’le dış ticaret hacmi, 2011 yılında en yüksek seviyeye ulaşarak yaklaşık 4.5 milyar dolar olarak gerçekleşti…”

*

Aslolan nedir?

Aslolan Beyefendi’nin dediğidir…

“Aslolan mağdurların, mazlumların yanında yer almaktır…”

Çünkü “biz İsrail’le ilişkiler noktasındaki şeyimizi, zaten adeta sıfırlamış noktasındaydık…”

Her bir kelimenin saçtığı hikmete dikkat göstermek gerekiyor…

Şeyimiz… Adeta… Noktasındaki nokta…

Bu kelimeler birer hikmettir…

Ve ancak saf insanların sarf edebilecekleri, suçluların asla akıllarına getiremeyecekleri ifade biçimleridir…

*

Bu Paralel Ekonomiciler bizi hâlâ kandıracaklarını sanıyorlar…

Gümrük Birliği’nin koyduğu engeller yüzünden ABD ile serbest ticaret anlaşması yapamıyoruz ya…

İşte buna güya bir çözüm bulmuşlar…

İsrail hükümetine yüzde 35 katma değer ödeyerek bu sorunu aşabilirmişiz…

Düşünebiliyor usunuz? Türk malları ABD’de…

Bize gümrüksüz ihracat öneriyorlar…

Ama hepsi yalan… Bizi kandırıyorlar…

Sayın Bakanımız Hüseyin Çelik’i bile kandırıyorlar… 13 Şubat 2009’da diyor ki:

“İsrail ürünlerini boykot etmeyin! Bu tür olumsuz girişimlere karşı okullarımızda gerekli tedbirleri alın!”

Saf işte!

*

Bugüne kadar bizim saflığımızdan yararlandılar… Ama artık yeter!

Artık onlara ağır darbeler indireceğiz… Ne yapacağız biliyor musunuz? İsrail mallarını boykot edeceğiz… O küçük kavunlar var ya… İşte o kavunların tohumunu artık almayacağız… Çünkü onlar İsrail tohumu… Domat tohumu da almayacağız; onlar da İsrail tohumu…

Biz İsrail tohumu değiliz!

Biz safız…

*

Çocukluğumda bizim memlekette bir Terzi Nuri vardı… Allah günahlarını affetsin, akçeli işlerde bir parça düşkünlük gösterdiği söylenirdi…

On liralık dikişi bin liraya dikerdi. Bir kopça tutturduysa yirmi kopça parası alırdı. Fakir fukaranın yamasından bile nasiplenmeye çalışırdı… Fakat asıl işi terzilik değil, tefecilikti… Yüksek faizle borçlandırdığı hemşerilerinin gayrimenkullerine el koymakta ustalaşmıştı…

Dükkânının camına, kalın, kırmızı harflerle “Saf Nuri” diye yazdırmıştı…

Buna kendisinden başka kimse inanmazdı.

Herkes ona Safdiken Nuri derdi.