Alın size gerçekliğinin yanında grotesk, absürt bir roman: 'Başka Adamlar'. Sanırım Cuma Büker roman yazmanın insanın kişiliğini parçalayan, zor bir uğraş olduğunu vurgulamak istiyor.

Sıradan hayatların derin romanı

Deniz KAYA


Cuma Büker’in bu romanını okuyup bitirdiğimde “Vay canına...” dedim çevremdekilere, “Anadolu’da görev yapan bir edebiyat öğretmeni, oturmuş, kapı gibi bir ilk roman yazmış.” Nedir kapı gibi, yani sağlam bir romanın özellikleri? Bu soruyu herkes kendi penceresinden birçok şey sıralayarak yanıtlayabilir. Benim nazarımda iyi roman, ilkin okuru aptal yerine koymayan romandır. Ona bir öğretmen edasıyla parmak sallamaz, öğretici olmaktan kaçınır. Okuru metinle baş başa bırakmayı yeğler. Kahramanlar bütün çıplaklığıyla masaya yatırılır. Onları yargılayacaksa yazar değil, okur yargılar. Sayfalara sinmiş bir felsefe barındırır iyi roman, çok katmanlıdır. Ne süslü ne de yavan anlatıma sahiptir, yazar için asıl gaye dili en doğru hâliyle kullanmaktır. Sıradan hayatların ayrıntılarını bile sanata dönüştürmesini bilir. İyi romanın insana ve topluma dair söyleyecekleri vardır. Belki yeni bir şey söylemeyecektir ama bunu nasıl söylediği daha belirleyici olacaktır. O gelenekten beslendiği gibi yüzünü geleceğe de çevirir. Sınırları ve kalıpları her bakımdan zorlar. Zor okunacaktır belki de, sıkıcı, anlaşılmaz damgası yiyecektir. Böyle anılmak iyidir aslında, çerez gibi tüketilmesinin önüne geçer. Az sayıda ama yetkin bir okur kitlesi sayesinde, yangın yerine dönmüş tüketim toplumunda, kurtlar sofrasını andıran edebiyat âleminde kalıcılığı başaracaktır.


Hacimli bir roman 'Başka Adamlar': 10 bölüm, 378 sayfa. Bölümler taşrada tarih öğretmenliği yapan Çetin’in boğucu yaşamına paralel olarak, şehirde yaşayan ve burjuva düzeninin yapaylığından bezmiş Önder’in arayış dolu günleriyle ilerliyor. Farklı coğrafyalarda yaşayan, birbirinden habersiz ama benzer duyarlılıklara sahip, düşünen, sorgulayan ve arayan iki kafa... Bir gün Çetin’in bir romanını okuyor Önder, sonra bu romandaki yaşamların peşinden sürüklenip gidiyor. Okura saçma gelebilecek bir yolculuk, arayış sebebi bu... Önder de farkında. Bu yolculukta roman bir araçtır. Birlikte yola çıktıkları arkadaşları bu arayış meselesini anlamsız bulup geri dönseler de evlerine, Önder vazgeçmiyor. O bulamasa da aramak, değişmek, anlamak, değiştirmek istemektedir. Neyi? Burjuva düzenine hizmet eden hemen her şeyi: Annesini, babasını, kendisini, inancını, olayları, düşünceleri, kurumları, hocaları, alışkanlıkları... Oysa hali vakti yerinde bir ailede yaşamakta, tıp fakültesinde okumakta ve yakışıklılığıyla, bilgisiyle insanların ilgi odağı olmaktadır. Tuhaf biri sayılmayı göze alarak hepsini elinin tersiyle itiyor Önder, hayattaki gerçek değerin ne ya da neler olabileceğini belirlemek istiyor. Esaslı bir şey bulamıyor ama bu arayışın kendisini seviyor, böylece güçlendiğini ve özgürleştiğini hissediyor. Bu açıdan 'Başka Adamlar’da, 'Tutunamayanlar' ve 'Yeni Hayat’tan esinlenmelerin ve bu romanlara göndermelerin olduğu söylenebilir.

Kitabın ön sözünde romanın otobiyografik unsurlar taşıdığı yazıyor. Kim bu Çetin Karaca, yazarın kendisi olabilir mi? Bilmiyoruz. Zamanında bir roman yazmış, romandaki bazı ifadelerden ötürü disiplin soruşturması geçirmiştir. Ceza almamak için S...’den D...’ye tayin istemiş ve burada insanlarla pek yakınlık kurmadan çalışıyor. Aslında bu şekilde Çetin, kendisini dolaylı yoldan sürgüne göndermiştir. Kitabın Çetin’i konu alan bölümlerinde onun geçmişi irdelenir. Onun yaşamı Önder’inkinden daha beter pişmanlıklar, bekleyişler ve hayal kırıklıklarıyla doludur. Hayatta ne yapsa boştur sanki... Çetin hiçbir girişiminin anlamlı bir sonuca ulaşmadığını görerek çevresiyle bağlarını koparır. Kendi iç sesi ve hayalindeki eski sevgiliyle konuştuğu yağmurlu bir gece ıssızlığın ortasında kaybolur. Kimileri böyle bir son için, “İşte Türkiye’nin aydınına reva gördüğü yaşam” kimileri de “Aydının kaçıştan başka yolu yok mu?” diyebilir. Eh, dedik ya, iyi bir roman okuru sorularla baş başa bırakmalıdır.

5. bölümle birlikte romanda altkurmacanın yerini üstkurmaca alır. Böylece okur önceki bölümlerin nasıl yazıldığına dair bilgi edinmeye başlar. Kahramanların oradan oraya sürüklenişi sırasında kimin gerçekten yazar, okur, kahraman ve öğretmen olduğunun tartışması yapılır. Romanın oluşum sürecine atıfta bulunan, her şeyin birbirine girdiği çok parçalı bir yapı ortaya çıkar. Alın size gerçekliğinin yanında grotesk, absürt bir roman! Sanırım yazar roman yazmanın insanın kişiliğini parçalayan, zor bir uğraş olduğunu vurgulamak istiyor.

Romanın sonunda bir kahraman konformiste dönüşmüştür: Kurnaz, çıkarcı ve uyumlu. Bu özelliklerin gücüyle bu şeytansı karakter önemli başarılar elde eder. Şöhreti ise bütün ülkeye yayılır. Bu değişik, çarpıcı son içinde bulunduğumuz kokuşmuş düzenin rahatsız edici şifrelerini fısıldamıyor mu?