Sırbistan’da tekrar karantina uygulanacağı duyurulduğunda sağcılar, işe eylemlerin Kosova ile ilgili olduğunu söyleyerek başladılar. Sonra konu göçmenlere, sonra aşı karşıtlığına ve son olarak 5G ağına geldi.

Sırbistan’daki eylemleri nasıl anlamalı?

Vladimir Simovic

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, karantina uygulamasının geri getirildiğini 7 Temmuz günü ilan etti. Açıklaması üzerine ilk düşüncem şu oldu: Bizi aptal mı sanıyorlar?

Vučić hükümeti Mart ve Nisan ayları boyunca Covid-19 salgınıyla mücadele alanında sıkı önlemler aldı ve tüm ülkeyi karantinaya aldı. Fakat bir gün içinde karar değiştirdi ve tüm kısıtlamaları kaldırdı. İnsanlar bunu şüpheyle karşıladı, gevşemenin gerekçesinin 21 Haziran’da yapılması planlanan genel ve yerel seçimler olduğu izlenimi oluştu. Hükümetin Covid-19 ile mücadele heyetinde bulunan salgın hastalıklar uzmanı Predrag Kon (kendisi şu sıralar Covid-19 rakamlarını gizlemekle suçlanıyor) daha oylar bile sayılmadan televizyona çıkarak Belgrad’daki durumun ‘yeniden ciddileştiğini’ duyurduğunda, insanların şüpheleri hepten arttı.

Ertesi gün kriz heyeti acil olarak toplandı ve Novi Pazar bölgesinde sağlık altyapısının çökmek üzere olduğunu öğrendik. Her gün çok sayıda insan ölüyordu. Salgının yeniden hız kazanmasında seçimlerin payı olduğu düşüncesini bir kenara bırakmak güç. Fakat sorumluluk almaktan kaçan hükümet yetkilileri, salgındaki hızlanmayı halkın ‘tedbirsizliğine’ bağladılar.

EYLEMLERİN DEĞİŞİMİ

2 Temmuz günü geldiğinde Vučić bir dizi yeni kısıtlama duyurdu. Binlerce öğrenci yurdunun kapatılması da duyurulan önlemler arasındaydı. Öğrencilerin tepkisi gecikmedi. Aynı akşam sokağa döküldüler. Ertesi sabah eğitim bakanı Mladen Šarčević geri adım attı. Cumhurbaşkanına yanlış bilgi verildiğini, yurtların kapatılmayacağını ve sınavları için öğrencilere ek süre verileceğini duyurdu.

7 Temmuz’a gelindiğinde, gerekçesi açıklanmadan yeniden karantina uygulanacağı duyuruldu. İnsanlar tekrar sokağa döküldü. O günden beri her akşam eylemlere tanıklık ediyoruz. Göze çarpan iki detay var. Birincisi, eylemcilerin ‘net tanımlı’ siyasi talepleri yok. Fakat eylemciler arasında sağcıların kullandığı sembol ve sloganların yaygın olduğunu görüyoruz. Tekrar karantina uygulanacağı duyurulduğunda sağcılar, işe eylemlerin Kosova ile ilgili olduğunu söyleyerek başladılar. Sonra konu göçmenlere, sonra aşı karşıtlığına ve son olarak 5G ağına geldi.

PROVOKASYON VE RADİKAL PASİFLEŞME

Eylemlerin ilk günlerinde şiddetin dozu yüksekti ve polisin müdahalesi de sert oldu. Aniden dozu artan şiddet, eylemlerin ‘organik’ bir gelişme olmaktan çok, ‘dış güçler’ tarafından provoke edilmiş olabileceği şüphelerini yarattı. Fakat eylemciler, üçüncü günden başlayarak bazı ‘radikal pasifleşme’ önlemleri hayata geçirdiler. Böylece içlerindeki saldırgan bileşenleri yalnız bırakacak, bu kişilerin azınlık konumunda olduğunu göstereceklerdi. Her akşam “Oturun!” çağrıları duyuldu. Slogan hızla kitlelere yayıldı: “Otur! Ayaklanma!”

Önceki günlerin aksine, oturma eylemleri başladığı günden itibaren polis kordonu oluşturulmadı, güvenlik önlemlerinin azaldığı görüldü. Komplo teorileri asılsız mıydı? Sokakta gördüğümüz çelişkili tablo, siyasi görüşleri ve sınıfsal konumları birbirinden farklı kişilerin, sokakta bir araya gelmesinin ürünü müydü?

Eylemcilerin bir bölümü aşırı sağcılardan oluşuyor, buna şüphe yok. En azından sağ görüşlere sahip olup, ‘iktidarın uzatması’ haline gelmemiş olanlardan… Tarihler henüz 20 Haziran’ı gösterirken, yani seçimlere bir gün kala, milletvekili ve sağcı hareket ‘Dveri’nin eski üyesi Srdan Nogo, meclisin önünde bir eylem düzenlemişti.

MİKROÇİP VE GÖÇMENLER

Eylemlerde boy gösteren tek sağcı aktivist Nogo değil. Kiliseden ihraç edilen eski keşiş Antonije Davidovic, 12 Temmuz günü bir konuşma yaptı. Konuşmasını meclis binası önüne getirdiği mobil ses sistemiyle yapan Davidovic, mikroçiplerden ve göçmenlerden söz etti, koronavirüsün varlığını reddetti ve ‘altın Orta Çağ’ günlerine dönüş ümidini telaffuz etti.

Diğer yandan eylemlerde daha medeni-liberal görüşlü insanlar da var. Bu insanlar için ‘Kosova’nın ihaneti’ ya da göçmenler, ya da 5G ağı hiçbir şey ifade etmiyor. Bu insanlar farklı durumlarda da sokağa çıkıp Vučić’in rejimini ‘yumuşak başlı’ yöntemlerle protesto edebilecek tipteler. Tabii polis saldırıya geçtiğinde, canı kavga çeken bazı tipler olduğu kesin. Bu kesimin geneline baktığımızda, durumları kötüleşmesine rağmen ‘kaybedecek bir şeyleri yok’ diyebileceğimiz raddeye ulaşmamış, orta sınıfa mensup kişiler görüyoruz. Dolayısıyla eylemlerin radikalleşmesi ve polis ile çatışmaya girilmesinin en olumsuz sonuçları bu kesim için oldu.

Güçlü bir siyasi liderin yokluğunda eylemlerin iki kesim arasında gidip geldiği açık. Meclisi işgal etmeye çalışanların kabadayılıktan başka yöntemler denemek zorunda olduklarına şüphe yok. Diğer taraftan, yıllardır örgütlenememiş medeni-liberal kesimin ise masaya getirdiği bir şey yok. Bu kesim için, toplumsal yaşamın her boyutuna yön veren Vučić, Oz Büyücüsü gibi bir şey. Haliyle savunma halindeyken bile onlara ‘her şeye kadir’ görünüyor.

Sol kesimin bu hareketteki eksik parça olduğu açık. Fakat eylemciler sol kesim için siyasi bir alternatif sunmuyor. Neyse ki insanlar aşırı sağcıların savlarına kanmıyor. Eylemler yavaşlıyor ve yeni bir döneme kapı açılıyor. Yeni dönemde, solun masaya bir şey getireceğini umuyorum.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin