Suyun akışına kapılıp gözden kaybolması vdudaklarımdan kurtulan küçük bir iniltiye denk düştü. Tebessümüyle, ellerini o boşluğa teslim etmesi arasındaki zamandan bir hayat geçti oysa

Sırrım gecenindir

GÜLŞAH ELİKBANK / @gulsahelikbank

Boşluk, hiçbir şeyin söylenmediği ama her şeyin işitildiği yerdir.

Melih Cevdet Anday

Sehri ve insanları saran bahar havasını içime çekiyorum. Ülkenin gergin siyasi atmosferi ya da insanların kendi yaşamlarındaki bıkkınlıklar uğramamış sanki bu sabah Karşıyaka’ya. Çocukların neşeli sesleriyle, martıların keyifli tiz çığlıkları birbirini tamamlıyor. Benim içimdeki hüzünden habersiz, güneş parlamaya, insanlar gülümsemeye devam ediyor. İskele her zamanki gibi kalabalık. Kalabalıklar içindeki yalnızlığım gibi, değişmeyen şeyler var bu şehirle ilgili. Kimse telaşlı değildir, ağır ağır atılır her bir adım. Karşıyaka’dan Konak’a bir an evvel varmak isteyen tek kişi benim sanki koca iskelede. Herkes, her şeyi kabullenmiş, evrenin sırrını çözmüş gibi sakin. Onları omuzlarından tutup sarsmak istiyorum bazen. Nasıl böyle sakin kalabildiklerini sormamak için kendimi zor tutuyorum. Hiç iyi geçmedi oysa bu son üç yıl. Bir anne olarak, ölen her bir gencin ardından kızıma daha sıkı sarıldım. İtiraf ediyorum, çok korktum. Ama o gün, o vapurda ben değiştim. Dünya değişti, kimse bilmese de.

Vapurun kapalı alanına, kapıdan en uzak koltuğa, cam kenarına yerleştim. Başımı denize çevirdim, böyle kederliyken kimseyle göz göze gelmek istemiyordum. Hayatımla ilgili önemli bir karar almıştım, on bir yılımı ardımda bırakacak imzayı atacaktım ama ellerim titriyordu. Bahara rağmen içim üşüyordu. Kararımın doğruluğundan şüphem yoktu, yalnızca yine içimdeki o bildik korku belirmişti. Bana hep korkuyla yaşamayı öğretmişler sanki.

Vapur hareket etmişti artık. Her şeyin düzeleceğini kendime tekrarlayıp, bir parça sakinleşmeye çalışırken keskin bir çığlık duyup irkildim. Sonra bir kaç çığlık daha. Önce vapurda bomba var sandım, bir karar vermeme gerek kalmadan ölecektim, demek. Ama kızım vardı, onu bensiz bırakamazdım, yine o bildik korkuyu hissettim kalbimde. Başımı sesin geldiği yana, vapurun sol tarafına çevirdim. Kırlaşmış uzun saçları darmadağınık, yaşlı bir teyze ile göz göze geldim, o an. Kısacık bir zaman dilimini paylaşırken bana, korkma sakın, der gibi huzurla gülümsedi. Gülüşü, o güne kadar gördüğüm hiçbir tebessüme benzemiyordu, afalladım. Sonra birden onun dışarıdaki korkulukların üzerinde sallanmakta olduğunu fark ettim, ayağa fırladım. Ama sesim çıkmadı, çığlık atamadım, yalnızca bakmaya devam ettim. Kadın, korkulukları tutan ellerini boşluğa doğru, gözlerimin önünde bırakıverdi. Koca gövdesi geriye doğru, boşluğa, mavi dalgaların içine, sırt üstü savruldu. Suyun akışına kapılıp gözden kaybolması dudaklarımdan kurtulan küçük bir iniltiye denk düştü. Tebessümüyle, ellerini o boşluğa teslim etmesi arasındaki zamandan bir hayat geçti oysa.

Çığlıklar içinde sağa sola koşturanlar, ağlayanlar, sahil güvenliği arayanlar, vapurun acil durum düğmesine basanlar… Herkes ilk kez telaşlı. Ama hiçbir işe yaramadı bu telaş. Suların kendinden bir parça gibi kucakladığı yaşlı kadını kurtaramadık. Ben zaten sadece olanları izledim. Sanki o vapurun içinden değil de, bir televizyon ekranının önünden seyrediyordum olup biteni. Öyle uzaktım ki, içim öylesine çekilmişti ki bu dünyadan. Acıyı bile hissedemiyordum, aslında yaşamayan bendim nicedir.

Zihnimde yalnızca kadının hiç kimseye benzemeyen gülüşü kalmıştı. Hayatımda hiç o kadar huzurlu bir tebessümüm olmadı çünkü benim. Derdi neydi, neden her şeyden vazgeçti, bilmiyordum. Belki hiç öğrenemeyecektim bunu. Ama ben o gülüşten, o vazgeçişten bir şey öğrendim; hayatın telafisi yoktu. Zamanında atılmayan adımların, alınmayan kararların bedeli ağır oluyordu. Bu ülke benimdi, bu topraklar, bu beden, bu hayat, bu hayaller. Hepsine sahip çıkacaktım öyleyse. Huzurlu bir gülümsemeye kavuşana dek, direnmeye ve gereken bedelleri ödemeye devam edecektim. O imzayı atacak ve sonra beni babasız büyüttüğü için hâlâ içten içe kırgın olduğum anneme telefon açıp, “seni bugün anladım, anne”; diyecektim. Anladım ve büyüdüm bugün.

Yaşlı kadının cansız bedeni sahil güvenlik tarafından küçük bir tekneye çekilirken, aklımda onun son bakışı vardı. Son bakışıyla bana meydan okumuştu belki. Yaşamaya devam edeceksen, hakkını ver, demişti. Hiç kimse onu duymamış, boşluk onu kucaklarken o yalnızca bana fısıldamıştı. Her gece duyarım o sesi ve bu sırrı paylaşırız uykusuz geceyle. Bazen yine korkarım ama bilirim ki; geçecek; huzurlu bir gülümsemem elbet olacak.