Toplumsal kontrol ve gözetim uygulamalarını en yüksek düzeye çıkaran Mısır hükümeti, kentleri planlarken “Ordu Kampı” modelini kullanıyor. Mısırlı Tarihçi Fahmy “Meydanlarda bir araya gelen toplumu parçalayan köprülerdir” diyor.

Sisi’nin kent hapishaneleri
Sisi, 2014 yılında cumhurbaşkanı olduğundan bu yana "çılgın projelerini" sürdürüyor. (Fotoğraf: AA)

Hossam EL-HAMALAWY

Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi, Mısır’daki muhaliflerini uzun süredir güç kullanarak baskılıyor. 2013 yılında darbe ile iktidara gelirken şiddete başvurmakta çekinmedi, binlerce insanı tutuklattı ve ülkede devasa hapishaneler inşa etmeyi öncelik konusu yaptı.

Ülkede spontane eylemler halen zaman zaman patlak verebiliyor, fakat bunlar da hızla kontrol altına alınıyor. Bu kadar sıkı ve baskıcı toplumsal koşullar altında muhalif fikirlerin ifade edilebildiği tek alanlar, çevrimiçi iletişim kanalları. Fakat bu alanlarda da baskıdan mahrum değilsiniz çünkü güvenlik güçleri internet kullanıcılarını da sık sık hedef alıyor ve yüzlerce internet sitesini sansürlüyor.

Kahire kentinde bazı tarihi anıtların yıkılması ve şehrin merkezindeki bazı ağaçların kesilmesi sosyal medya platformlarında tekrar öfke dolu paylaşımlara sebep oldu. Bu makalenin yazıldığı günlerde iş makineleri, ülkenin İslami mirasının bir parçası olan tarihi mezarlıkları yerle bir ediyorlar. Yıkılan bölgelere köprüler ve otoyollar inşa edileceği söyleniyor. Mimarlara göre yeni projelerin sebep olduğu yıkım ve kültürel miras katliamı öyle bir düzeye ulaştı ki, Mısır’da bu tür bir hasara tarihte ne işgalci bir güç, ne de bir doğal afet sebep olmuştu.

2013 yılında yaşananlar sonucunda ülkede bir sivil toplum yapılanması kalmadı. Sisi o dönemde “devletten bağımsız hareket etme kapasitesi olan” tüm kurumları alaşağı etti. Fakat arkeologlar, mimarlar ve hak savunucuları fikirlerini sosyal medyada dile getiriyor, yaşanan yıkımlar ile ilgili görüş belirtiyor ve tehlike altındaki yapıları belgelemek için canhıraş çalışıyorlar. Rejimin yıkımı durdurması için baskı yaratma amacıyla çevrimiçi imza kampanyaları başlatanlar da oldu.

O esnada devletin yıllardır sürdürdüğü ağaç kesme ve şehrin merkezi noktalarındaki yeşil alanları yok etme politikası da devam etti. Üstelik yıkımın tek gerekçesi yol yapımı da olmuyor. Rejimin COP27 İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yaptığı günlerde dahi hız kesmeyen bu politika, rejimin “yeşil dönüşüm” ve iklim değişikliği ile mücadele söylemlerini sürdürmesine de engel olmamıştı. Hükümet yetkilileri kentlerdeki yeşil alanlara savaş açıldığını inkar ediyor, arada bir ciddiyetsiz gerekçeler ile kendilerini savunmaya çalışıyorlar. Ağaç kesimini durdurmaları için yetkililere baskı yapma amacıyla çeşitli Facebook grupları ve sayfaları kuruldu. Endişeli mahalle sakinlerinin kurduğu bazı gruplar mesajlaşma uygulamaları üzerinden örgütleniyorlar ve bu şekilde bazı yeşil alanları kurtarmayı başardılar.

KUSURSUZ ORDU KAMPI

Fransız Filozof Michel Foucault, modern kapitalist devletin, toplumsal kontrol mekanizmalarının gelişimi ile doğrudan bağlantılı olduğunu söyler. Devlet yetkilileri nüfusun itaatkarlığını sağlamak için ceza infaz kurumları inşa ediyor, gözetim teknolojilerini kusursuz düzeye taşıyorlar.

Mısır devleti kontrol ve gözetim konularında istediği düzeye ulaşmak için kent planlarını ve kurumlarını planlarken resmen “askeriye” modelini temel alıyor.

Foucault'nun tarifine göre, “Kusursuz askeri kampta, gücün dayanak noktası daima gözetimdir. Atılan her bakış, gücün uygulanma pratiğinin bir parçasını oluşturur.”

“Kusursuz disiplin araçları, tek bir bakışın her şeyi daima görmesini sağlar” diyen Foucault'ya göre “kapitalist şehir planlamaya ve hatta mimariye dahi yön veren, bu tür bir askeri kamp modelidir” ve “işçi sınıfının konutları, hastaneler, akıl hastaneleri, hapishaneler ve hatta okullar” da bu modele dayanarak inşa edilir.

Foucault'ya göre toplumu bir tür askeriye kampına çevirme çabaları, “direnişin, toplumsal çalkantının ve isyan tehlikesinin artışa geçtiği dönemlerde güçlenir” ve “her bireyin kesin ve somut bir şekilde izlenmesi gerekir.”

ASKERİ ŞEHİR PLANLAMASI

Yeşil alanların yok edilmesi, otoban ve köprü sevdasıyla kültürel mirasların yerle bir edilmesi akıl almaz bir durum. 2013 darbesiyle iktidara gelen rejimin devletin ve yaşamın tamamını askerileştirme çabası dahi olup biteni açıklamakta adeta eksik kalıyor. Mısır kentleri o zamandan bu yana hızla dönüştüler. Hüsnü Mübarek’in de “soylulaştırmayı” amaçladığı fakat yerel direniş sebebiyle el süremediği yoksul mahalleler, Sisi döneminde hızla yerle bir edildi. Mübarek’in hayata geçiremediği planları uygulamak isteyen Sisi, hemen kaba kuvvete başvuruyor.

Bu tür uygulamaların gerekçelerini anlamak için 1948 sonrası dönemde Paris’te yaşananlardan da örnek verilebilir. Geniş kapsamlı toplumsal çalkantıların bastırıldığı kentte kolluk kuvvetlerinin hızla müdahale edebilmesi için şehrin kamusal alanları yıkılıp baştan inşa edilmişti. Yeşil alanların yok edilmesi ve köprülerin dikilmesi, kamusal alanların “güvenlikçi” hale getirilmesi ve askeri üstünlük kurulması için birer zorunluluk. 

Ünlü Mısırlı tarihçilerden Khaled Fahmy, “Köprüler, toplulukları parçalar” diyor. “Köprüler ve otoyollar toplumu küçük parçacıklara ayırmak için inşa ediliyorlar. Toplum biziz; tehdit ve endişe kaynağı olarak görülüyoruz. Bu yollar aynı zamanda kamusal alanı yok etmek için kullanılıyor. Mısırlılar nerede toplanıyor, bir araya geliyorlar? Meydanlarda ve sokaklarda. Toplumsal bütünlüğümüzü elimizden almak için bu alanları yok ediyorlar.”

2011 devriminde milyonlarca insan geleceği görmüş gibi şu sloganları atıyorlardı. “Yasqut yasqut hukm al-'askar! Masr dawla mish mu'askar!" Yani “Askeri yönetime son, Mısır bir devlet, ordu kampı değil!”

Çeviren: Fatih KIYMAN

Kaynak: Middle East Eye