Karanlığa uyanmak. Günler zifir, zindan. Akıl tutulması, şiddetlenerek, hızını arttırmakta...

Karanlığa uyanmak. Günler zifir, zindan. Akıl tutulması, şiddetlenerek, hızını arttırmakta. Dalga dalga yayılan otorite söylemi. Had bildirme! Ayar çekme.
İçimizde taşıdığımız cehennem, coğrafyamızın cehennemine karşılık gelmekte. Kentlerde cereyan eden hadiseler (İstanbul, Diyarbakır…) zihniyetlerimizin ölçüsü.
Günlerimiz; Kaba politik, toplumsal, entelektüel çelişkilerle parçalanmış ve dağılmış.

Ölüm istenci yaşama coşkusuna öncülük ediyor ve hangisinin bize esin kaynağı olduğunu ayırt edemiyoruz. Tekrarlanıp duran işlere koşturuyor, doruklara yükselmekle övünüyoruz.
Puslu şafaklar sökerken beliren akıl dışı yasaklar, tutuklamalar zihnimizi kemirmekte. Sonuçlanamayan davalar, derinleşen korkular…
Başka bir deyişle ruhun iktidar (para vs…) ile imtihanı. Sessiz kalırsan beslenirsin. Konuşursan, özgürlük gibi bir arayışa falan düşersen; meçhulde bitersin.

Kişisel çıkarlarının bir parça ötesini görebilen herkesin kendisini sorumlu hissetmek zorunda kaldığı ve görevinin en azından kişisel ilkelerini savunmak olduğunu görmezden gelemeyeceği zamanımızda; Nedim Şener, Ahmet Şık, Ragıp Zarakol, Büşra Ersanlı ve diğerleri skandal kararlarlarla cezaevlerine gönderilebiliyor!

İmzaladığımız, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde var olan eşitlik, özgürlük ilkelerinin suça zemin hazırlamak amacıyla delinmesi, masumiyet karinesinin yok sayılması, insanlığın belleğinde, vicdanlarımızda kara lekedir.
Haber videoları, gazete kupürleri, fotoğraflar, giderek yükselen bir koronun dâhil olduğu nefret söylemi. Kamusal ve özel alana yayılan kayıplar. Kavramlar… Günümüzde hızla yok olan kavramlar.

*sürecek