Çöken sadece Türkiye’nin enterkonnekte elektik sistemi değildir.

Özal ile başlayan ve daha sonra gelen Hükümetlerin de sürdürdüğü ve AKP’nin yaklaşık 14 yıldır uyguladığı yeni liberal entegrasyon politikalarıdır aslında çöken.

Elektrik enerji sisteminin kamudan özel sermayeye aktarılması ve özelleştirmeler sonucu gelinen nokta budur işte. Son sekiz yıl içinde Türkiye ikinci kez elektriksiz kalıyor.

Anımsayacaksınız 1 Temmuz 2006 tarihinde oluşan büyük çökme sonucunda Türkiye’nin yarısından fazlası ( Marmara ve Ege’nin tamamı, Akdeniz ve İç Anadolu’nun büyük bir kısmı) elektriksiz kalmıştı. Siz anımsayacaksınız ancak her şeyi unutmaya meyilli Enerji Bakanlığı anımsamayacak ve 15 yıldır böyle bir şeyle karşılaşmadık diyebilecektir. Neyse ki Gökçek gibi 100 yıldır görülmemiş bir afet söylemini kullanmıyorlar.

Evet, 2006 Temmuz’unu anımsayalım. O günlerde meydana gelen büyük sistem çökmesi sonucu Türkiye’nin büyük bir kısmı tam on bir saat elektrik enerjisinden mahrum kalmıştı.

31 Mart çökmesi de buna benzer bir olaydır. O günlerde  NTV’de çıktığım bir programda, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürü İlhami Özşahin büyük çökmenin nedenini aynen şöyle açıklamıştı; “  Efendim biliyorsunuz Türkiye Elektrik Sistemi bir bütün şebeke. Tüm santralleriyle bütün besleme noktalarıyla bir bütün olarak çalışıyor. Bu açıdan baktığımızda elektrik kesintilerinin olduğu Ege bölgesinde, Ege bölgesinin elektrik tüketimi bölgedeki mevcut santraller, bir de bu bölgeye enterkonnekte sistemin diğer bölgelerinden bağlanan hatlarla temin ediliyor. Ege bölgesindeki elektrik üretimlerinin yanında Ege bölgesini takviye eden, ana enterkonnekte şebeke kuzeyden Adapazarı, Bursa, Balıkesir hattı var. Orta kısımdan Ankara, Gökçekaya, Seyitömer, Kütahya hattı var. Güneyden de Konya, Antalya ve Denizli hattı var. Sistem bu şekilde çalışırken hiçbir problem de yokken Cumartesi akşamı 20.50 civarında bu kuzeydeki hatlardan bir tanesi Bursa’da bir teknik nedenle açıyor. O kısımdan yaklaşık 500 megavat o bölgeye akarken o yük Ankara üzerinden gelen hatta biniyor. Sistem bu şekilde çalışırken işte 22 civarında. Özellikle bu 22’de özel üretim yapan üretim şirketleri üretimlerini, pahalı üretimlerinden dolayı durduruyorlar ve şebekeden elektrik alıp müşterilerine o şekilde elektrik veriyorlar. Bu bağlamda da Bursa’da yaklaşık 400 megavat, İzmir civarında da 300 megavat, Antalya civarında da Oymapınar santralinin devreden çıkmasıyla zaten yüklü olan hatlarımız, aşırı yükleniyor ve sistem bu şekilde elektriksiz kalıyor.

Görüleceği gibi olay tamamen ‘duygusal’ nedenlerle meydana gelmiş. Bu ilk ağızdan da itiraf edilmiştir. O günden bu güne değişen bir şey yok. O günlerde özel sektör temsilcisi Mahmut Yılmaz ise aynı programda, “: Eğer elektrik üretimi özelleştiriliyorsa bize göre diğer üretimler de özelleştirilmesi lazım. Yani bırakın az önceki konuşmacı arkadaşın söylediği gibi devlet eliyle değil, özel sektörün eliyle yapılması lazım ve tamamı özelleşmesi lazım. Bırakın santrallerin de üretim yapan ünitelerin de satılması lazım. Enerji bakanlığı elektrik üretmekle değil elektrik üretimini programlamakla uğraşması lazım.” demekte idi.

Türkiye’de özelleştirme üretim ve dağıtımda neredeyse tamamlandı. Lakin değişen bir şey yok yine aynı şeyler yaşanıyor. Demek ki neymiş özelleştirilince her şey daha iyi daha güzel olmuyormuş.

Enerji sektörünün sadece dörtte biri PMUM uygulaması ile borsa benzeri işlem görüp maniplasyona açıkken bir de tamamının borsaya açılması ve özel sektörün insafına, gözü dönmüşlerin manüplasyonuna açıldığını düşünün siz.

Bu günlerde Meclis’te elektrik yasası çıkmak üzere. Halkın haklarını açık açık gasp edecek olan bu yasa çalışması ve dünden bu güne AKP’nin canhıraş piyasalaşma eylemleri sonucunu hep birlikte yaşıyoruz. Sadece AKP değil elbet bu güne kadar buna zemin hazırlayan tüm Hükümetler bundan soruludur. Piyasalaşma sürecinde rolü olan ve bu günlerde tekrar adı geçen  biri de Kemal Derviş olup bu arada onu da unutmayalım. Bu yeni liberal politika uygulamaları sürdükçe Türkiye daha çoook çöküşler yaşar. Bunu özellikle seçim sürecinde belirtmekte yarar var.