Siyahla beyazın 40 yıllık aşkı
Gökhan Tüfekçi

Emrah KOLUKISA

Zaman sadece saçlarımıza ak düşürmüyor; yıllar geçtikçe beyazlaşan başka şeyler de var. Sanatçı ve akademisyen Gözde Mulla'nın Ankara'nın en ünlü sanat galerilerinden Siyah Beyaz'ın 40. yılı şerefine hazırlanan sergi için yazdığı açılış metninin başlığı (ki sergi de aynı başlığı taşıyor: ‘Siyah Daha da Beyaz’) bana bu basit gerçeği hatırlattı. Doğru, yıllar pek çok şeyi beyazlaştırıyor ve bu aslında iyi bir şey. Tıpkı Siyah Beyaz Galeri gibi.

Sevgili Fulya Sade ve kızı Sera Sade bundan 40 yıl önce Faruk Sade'nin başlattığı bir fenomeni (buna başka ne denir bilemiyorum, 40 yıldır olduğu yerde duran ve bir simge haline gelmiş bir sanat galerisi...) onun yokluğuna rağmen aynı başarıyla sürdürmeyi kendilerine iş edindiler ve Türkiye'nin yaşayan en köklü sanat galerilerinden birini ayakta tutmayı bildiler. Cumhuriyet'in 100. yılını idrak ettiğimiz bu dönemde o 100 yılın 40 yılında var olmuş bir sanat mekânı, az şey mi? Bu son cümleyi, itiraf edeyim, biraz da serginin açılış günü yapılan basın turunun ardından Fulya ile kapı önünde sohbet ederken onun söylediklerinden hareketle yazdım; hem zamana hem de sürekli bazı değerlerini yitirmeye alışan memleketimizin haline direnmek dile kolay. Değil mi ki sanat biraz da direniştir...

4 Şubat 1984 Siyah Beyaz'ın resmi doğum günü; bir kimlik belgesi olsa bu tarihi yazmak gerekirdi muhtemelen. Basın turunda galerinin hikâyesini anlatan Sera Sade -her ne kadar kendisi 1984'te henüz ortalarda olmasa da- babası Faruk Sade'nin Paris dönüşü kendilerine ait aile apartmanının bir katını alıp galeri (oto galeri değil, sanat galerisi!) yapmak istediğinde Ankara'da tek tük olan bu mekânların geleceği konusunda ne düşünmüşlerdi bilinmez ama aile apartmanında bunu başlatmaları avantajlı olmuş belli ki. Gerçi bir süre sonra ikinci bir katı daha işgal edip bir de bar açmak ihtiyacı hissetmişler, biraz kendi keyifleri için herhalde ama biraz da galeriye mali destek için. Bu gün, yani 40 yıl sonra girdiğinizde -ister galeriye, ister alt kattaki bara- tam aynı yerdeki siyah beyaz mermer şömine (ki her katta olduğunu öğreniyoruz bu şöminenin) buraya Siyah Beyaz adının verilmesinde de etkili olmuş olmalı. Hikâyeyi merak edenler Evrim Altuğ'un galerinin 30. yılında basıma hazırladığı Doküman Kitap'ın sayfalarında kaybolabilirler; bulacakları şey siyah beyaz bir tarih olacak nihayetinde.

SANATÇI İKİLİLERİNDEN SERGİLER

Siyah Beyaz 40. yıl için özel bir sezon planlamış ve tıpkı adı gibi zıt (ya da uyumlu veya tamamlayıcı…) ikilileri bir araya getirerek bir seri sergi hazırlamış. Sanatçı ikilileri şöyle: Hayri Şengün - Sinan Logie (Hayri Logie - Sinan Şengün), Ebru Döşekçi - Seçkin Pirim (Blue Studio), Ela Cindoruk - Yılmaz Aysan (Sensiz Olmaz), Alev Ermiş Mavitan - Bihrat Mavitan (1+1+1), Günnur Özsoy - Nevzat Sayın (Ada). Buraya kadar sıraladaklılarım biten sergiler, bir de sıradakiler var: Ardan Özmenoğlu - Gökhan Tüfekçi (22 Mart - 27 Nisan) ve Ali Kotan - Murathan Özbek (3 Mayıs - 1 Haziran).

Bu sezon için hazırlanan ve açılışına davet edildiğimiz ’Siyah Daha da Beyaz’ başlıklı 40. yıl pop-up sergisi ise 35 sanatçının işlerinden oluşan ve her biri biraz da 40. yıl konseptine uygun işlerin bir araya geldiği bir seçki. Bedri Baykam tam 40 yıl önce yaptığı bir tabloyu yollamış örneğin. Ankaralı sokak sanatçısı Gökhan Tüfekçi (nam-ı diğer Karagözüktü Kaptan) alabildiğine renkli bir 'aile' tablosu çizmiş 'Siyah Beyaz 33 - 40' adında. Bu tabloda Faruk, Fulya ve Seda Seda’nin yanı sıra tüm Siyah Beyaz ailesini görmek mümkün. Benzer bir şekilde, o meşhur şömineyi resmederek (sergide de tam o şöminenin karşısına yerleştirilmiş ‘Büyük Şömine’ adlı bu resim) 40. yıla selam yollayan Nihat Kemankaşlı da tablonun tam ortasına yerleştirdiği alevlerle siyahla beyazın aşkına vurgu yapıyor sanki. Beril Ateş’in ‘İki Kapı, Bir Yuva’sı ise hem Siyah Beyaz’ı iki farklı kimliğiyle (bar ve galeri) anıyor hem de yuva vurgusuyla belli ki kendi hissiyatını da ortaya koyuyor. Günnur Özsoy, Ela Cindoruk, Emre Zeytinoğlu, Ardan Özmenoğlu, Erdal Aksel, Ali Kotan, Kezban Arca Batıbeki, Gülsün Karamustafa, ha:ar, Tayyar Melih Görgün, Bente Christensen-Ernst, Sıtkı Kösemen, Alev ve Bihrat Mavitan sergide işleri bulunan 35 sanatçıdan bazıları sadece. 

Anlaşılan o ki 45. yılda da, 50. yılda da (ve devamında, her 5 yılda bir) bu kutlamaları yapmaya devam edeceğiz, artık ömrümüz nereye kadar yeterse. Zaman saçlarımıza düşen beyazlarla geçip gidecek geriye Siyah Beyaz’ın tanıklığı, o tanıklığın eserleri, izleri kalacak. Biz en azından bu tarihin bir kısmına bizzat tanıklık ettik; geleceği hep beraber yaratmak için siz de yolunuzu Ankara’ya düşürün ve Kuğulu Park’a yürüyerek 5 dakika mesafede olan bu galeriyi ziyaret edin. Son sözü biz en iyisi yine serginin açılış metnini yazan Gözde Mulla’ya bırakalım:

‘‘2023 Ankarası Cumhuriyet'in 100. yılına tanıklık ederken siyah beyaz şömineli galeri 40. yılına doğru yol alır. Ne kent o 40 yıl önceki kent ne insanlar o dönemdeki insanlar ne de sistem o dönemdeki gibidir artık. Şömine olduğu yerde durur fakat sanat gibi zaman da çok değişmiştir. Doğayı taklit etmenin ötesine çoktan geçmiş olan sanat, güncel olana verilen reaksiyonları yakalar, tıpkı yaşam gibi. Coğrafi ve yaşamsal olarak konumlar değişse de geniş bir perspektifken baktığımızda aynı coğrafyanın aynı zamanında yaşayan insanlar olarak benzer şeylere maruz kalırız. Bu da gördüğümüzün ötesinde hissettiğimiz siyahı ve beyazı algılayışımızı, yani duygulanımımızı etkiler. Kimi zaman siyah kimi zaman beyazdır durumlar, olaylar, olgular ve yaşam. Bazen de aynı anda eşit derecede hissedilir siyah ve beyaz. Karanlık ya da aydınlığın ötesinde yaşamın kendisini temsil eder. Geçmişinden referans alarak bugüne bakan Siyah Beyaz, içinde yaşadığımız bu zamanı Siyah Daha da Beyaz metaforu ile yeniden kodlamak üzere sanatçılar ve katkı koymak isteyen herkes ile yoluna devam ediyor.”