Tutarsızlıklarla dolu ve yüzeysel düşüncelerini dile getiren çevremizdeki kişilere tepkisiz kalamayıp yanıtlar veriyoruz. Bu düzeysiz popüler kültür ortamında “küçük tartışmalara mahkûm” olarak yaşıyoruz.

Siyaset belası
Fotoğraf: Freepik

Zafer Köse

Gülmek de hayata dair, direnmek de, öfkelenmek de; hiçbiri yok sayılamaz, küçümsenemez. Geçim derdi, düşünce, cinsellik, varoluşu gerçekleştirme, eğlenme, kariyer, dayanışma, dinlenme… Onlarca yönünü sayabiliriz hayatın. Onlarca mecburluk, onlarca tercih. Ama bu unsurlardan birinin ağırlığı aşırı büyürse, dengesizlik durumu oluşmaz mı? Örneğin, eğlenmekten başka bir şeyle ilgilenmeden, sürekli gülerek yaşanır mı?

Politikaya ilgi de hayatımızda denge sorununa neden olabiliyor. Özellikle de toplumsal duyarlılığı gelişmiş insanların hayatında politika bazen aşırı bir ağırlığa ulaşabiliyor.

Güncel politik gelişmeleri fanatik biçimde izleyen bazı kişiler için “sağlıksız ilgi” yorumu doğru olabilir. Yine de sorunun kişilerden, daha açıkçası bizlerden kaynaklandığını söylemek doğru değil. Sahiden sağlıksız bir toplumsal atmosferde yaşıyoruz. Kadın cinayetlerinden otoyol geçiş ücretlerine, futboldaki bir gelişmeden bir edebiyatçının tavrına kadar o kadar çok konu “münferit” diye yansıtılıyor ki, bunların politik analizini yapmak, gerçeklerden yana olmanın koşulu haline geliyor.

Eskiden beri söylenir ya; futbol sadece futbol değildir, sanat sadece sanat değildir, eğitim sadece eğitim değildir… Bu durumda, politika da sadece politika olamaz; ancak hayatın diğer alanlarıyla ilişkilendirilerek somutlaşabilir.

Denge bozulduğunda, kapsamlı düşünceler ve sağlıklı iletişimler geliştirmek pek mümkün olmuyor. Tutarsızlıklarla dolu ve yüzeysel düşüncelerini dile getiren çevremizdeki kişilere tepkisiz kalamayıp yanıtlar veriyoruz. Bu düzeysiz popüler kültür ortamında “küçük tartışmalara mahkûm” olarak yaşıyoruz.

Bazen de, yıllardır çeşitli vesilelerle, çeşitli açıklamalarla anlatmaya çalıştığımız temel ve basit bazı politik düşüncelerimizi, kısa maddeler halinde toparlamaya çalışıyoruz:

► Toplumda, ailede, işyerinde... Her türlü ilişkideki çürümüşlüğün ve çirkinliğin temelinde “mutlak iktidar” vardır.

► Başta hukuk olmak üzere; meclis gibi, odalar, üniversiteler gibi kurumlar bağımsız değilse, yöneticinin seçimle belirlenmesi ile babadan oğula geçmesi arasında pek fark yoktur.

► Gelişmesinin ve güzelleşmesinin açıklaması “iyi yöneticiler” olan tek bir ülke bulunamaz dünyada. Kalıcı gelişmeler için esas olan iktidarın değil, muhalefetin güçlü olmasıdır.

► 1950’den beri, Türkiye’deki bütün seçimleri, düzeni değiştirme iddiasına halkı inandıranlar kazandı. Demokrat Parti’den sonra 1973’teki Karaoğlan’ın CHP’si de, 1983’teki Özal’ın ANAP’ı da, bu AKP de, kendilerini “düzen karşıtı” gibi gösterebildikleri için kabul gördüler. Bunların aslında düzen alternatifi olmamaları, bu gerçeği değiştirmez. Muhalefetin kitleselleşmesi, orta yolcu tavırlarla değil, radikal bir tutumla sağlanabilir.

► 12 Eylül sayesinde sol yok edilmemiş, halkla iletişimi kesilmemiş olsaydı, 90’larda dinci hareket kendisini “muhalif” diye yutturamazdı ve dincilik yükselemezdi. Dinciliğin yükselmesinin temel nedeni, bozuk düzene tepkili insanların yönelecekleri gerçek bir muhalif hareketin bulunmamasıydı. Yani o düzenin yapısıydı. Daha kötüsü gelmesin diye veya herhangi bir gerekçeyle savunulamayacak o sisteme, dincilerden daha köklü biçimde itiraz etmek dışında bir çözüm düşünülemezdi. Bir şeye karşı o şeyin nedenini savunmak anlamsızdı: Şeriat tehlikesine karşı devletin o yapısı korunamazdı. Korunamadı da zaten.

► AKP’den önceki düzen bekçilerinin anlayışıyla Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri de savunulamaz; hem şimdikine hem de öncesindeki sisteme karşı olanlar yaşatabilir o değerleri.

► “Hepimiz Kürt’üz, Türkçe diye bir dil yok” demediği halde, kendi kimliğini savunmak amacındaki Kürt hareketlerini de Türk milliyetçiliğiyle aynı nitelikte diye itham etmek, kötü niyetten değilse fanatiklikten kaynaklanır.

► Siyasetin özü; kaynakların nasıl yönetileceği, üretilen değerlerin nasıl ve kimin yararına kullanılacağı, kamusal gider-özel gider ayrımının nasıl belirleneceği gibi konulardaki düşüncelerin mücadelesidir. Kimlik, biyolojik cinsiyet, inanç, etnik köken gibi doğuştan-bebeklikten gelen özelliklerin yüceltilmesi ve politik malzeme haline getirilmesi büyük acılara ve düşünsel karmaşalara neden olur.

► Seçimlerde sandığa gidip oy kullanmak da dahil, bütün politik tavırlar, örgütlü hareket etmediğiniz sürece (neredeyse) hükümsüzdür.

► Günlük siyasete aşırı gömülüp onu hayatın merkezi haline getirmek varoluşsal sorunların semptomudur. “Siyasetle ilgilenmemek” ise, insanlık dışı bu düzenle suç ortaklığıdır.