Muhalefetin hamlelerini değerlendiren Siyaset Bilimci Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, dönüm noktasının yaklaştığını belirtti. Öztan, “Halkın gündemi siyaseti ısıtıyor, muhalefeti hareket ettirmeye zorluyor” dedi.

Siyaset Bilimci Öztan, muhalefetin seçim hamlelerini değerlendirdi: Dönüşüm yakın
SOL Parti’nin geçen pazar Fatsa’da düzenlediği fındık mitingine halkın ilgisi yoğundu. (Fotoğraf: BirGün)

Sercan MERİÇ

Seçim tarihi yaklaştıkça sokak ve miting alanları da ısınmaya başladı. CHP'nin Balıkesir mitingi, SOL Parti'nin Fatsa'daki fındık mitingi oldukça coşkulu geçti. Son araştırma sonuçları da Cumhur İttifakı'nın oylarındaki erime trendinin sürdüğünü gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın DEVA Partisi Lideri Ali Babacan ve Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu’na yönelik çıkışları da gündemdeydi. BirGün Yazarı ve Siyaset Bilimci Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan, son gelişmeleri BirGün TV’ye değerlendirdi.

ALANLAR HAREKETLENDİ

“Genellikle yaz aylarının rehavet ayları olduğunu düşünürüz siyasette. Çok yaklaştı dönüm noktası. İster bu 2023’ün Mayıs’ında gerçekleşsin, ister daha önce gerçekleşsin, Türkiye'de bütün yurttaşlar zaten seçime endekslendi. Dolayısıyla meydanların artık ısınması ve siyasal partilerin sahaya inmesinin bu süreçte daha da dinamik bir ivme kazandığını söyleyebiliriz. Hem Erdoğan'ın mitingleri hem Kılıçdaroğlu'nun mitinglerinin ötesinde bir yerde SOL Parti’nin Fatsa mitingi... Çünkü 1970’li yıllarda Türkiye solu büyürken, güçlenirken en önemli sözü, en önemli örgütlenme biçimi sorunların muhataplarını merkeze koyduğu yeni bir üslubun, yeni bir siyaset yapma biçiminin, yeni bir kitleselleşme biçiminin hayata geçirilmesiydi. Burada çay mitingleri, fındık mitingleri başta olmak üzere üreticinin sorunlarının merkezde olduğu bu mitingler önemli bir kitleselleşme sağlamıştır. Aynı zamanda da sol fikirlerin toplum içerisinde yayılmasına da öncelik göstermişti. Çok uzun bir süre bu dinamiğin uzağında kalınmıştı. Şimdi Fatsa'daki hafta sonu gerçekleştirilen mitingin ve mitingin öncesinin altını çizmek lazım. Çünkü miting yalnızca bir sonuç. Mitingin öncesinde neredeyse bütün Karadeniz'i içine alan çok önemli bir politik faaliyet yürütüldü. Köylerden, kahvehanelerden devam eden bir kazanım ortaya çıktı. İşte sadece SOL Parti’nin meselesi olmanın da ötesinde orada birikmiş üreticinin öfkesini ve yaşadığı önemli geçim sorunlarını politikleştiren bir ivmeydi. Bunun sonucu da mitingde alındı. Dolayısıyla sadece bir miting olarak bakmamak, o mitingin örgütlenme biçiminin de çok önemli bir siyasi uyanış olduğunu hatırlamak lazım.”

CHP’NİN HAMLELERİ

Kılıçdaroğlu şüphesiz iktidarı zorluyor. Çünkü çok derin bir yoksullaşma var. Toplumun önemli bir katmanında giderek gündelik hayatını sürdürmekte zorlandığı bir konjonktürün içerisinde debeleniyoruz adeta. Kime sorsanız ilk gündem maddesi enflasyon, hayat pahalılığı ve benzeri sorunlar. Dolayısıyla halkın gündemi siyaseti hareket ettirmeye, muhalefeti hareket ettirmeye doğru arkadan itme hali içerisinde. Yani kendiliklerinden değil belki ama seçmenin nabzı orada atıyor. Dolayısıyla ekonomik gündemi başa almak zorunda hissediyorlar. Bu konuda 6’lı masayı düşündüğümüzde bir ortaklığın olduğunu söz etmek çok mümkün değil. Bunun nedeni de şu. Aslında 6’lı masanın en azından 5’i sağ partilerden oluşuyor. Bu partilerin en iddialı söyleyebilecekleri şey mevcut neoliberal düzeni biraz daha rehabilite etmek. Daha ötesi değil. Burada ilerici bir pozisyon alması gereken CHP… Biz bunu çok kangrenleşmiş sorunlarda Kılıçdaroğlu'nun yaptığı kişisel hamlelerle görebiliyoruz. Burada bir 6’lı masayı zorlama ve bir miktar sosyal demokrat politikalara doğru yönünü çevirme konusunda bir irade sergiliyor. Bunu KYK borçları meselesinde de gördük. Daha önce de gördük. ÖTV meselesinde de görüyoruz. Şimdi bu tip meseleler tek başına birbirlerinden ayrı maddeler olarak ele alındığında yaşadığımız derin sorunlara cevap vermek bağlamında yetersiz kalabiliyor. Daha bütünlüklü bir perspektife ihtiyaç var. Ben şunu görüyorum. CHP, ortaklarını ya da en azından muhalefeti halkın ekonomik sorunları konusunda daha net pozisyon almaya çağırıyor. Bu çağrı henüz yeteri kadar güçlü bir çağrı değil. Bu çağrının güçlü olmamasının nedeni de örgütlü emek, meslek örgütleri gibi toplumsal kesimlerle organik bir ilişki içerisinde olmadan yapılmasından kaynaklı. Eğer bunu yapabilirlerse eminim seçime giden süreçte bu söylediklerimizi daha gür sesle ifade etme olanağına sahip olacaklar.”

NE ROL DÜŞÜYOR?

Türkiye'de emekçi kesim dediğimizde, bu ücretlilerin nominal gelirleri enflasyon karşısında her geçen gün geriliyor. Yani siz zam alsanız bile alım gücünüz eskisine kıyasla aşağılarda... Aynı zamanda kültürel faaliyetleriniz ve benzeri kendinizi yeniden üretebilme koşullarınız da ortadan kalkmış durumda. Şimdi böyle bir gerçeklik varken mevcut örgütlenme alanlarında daha önce sendikaların ücretlileri örgütleme konusunda geri durduğu sahaları birincil sahalar seçerek yeni bir örgütlenme formatına ihtiyacımız var. Ama daha önemlisi de sendikalaşma oranlarında çok radikal düşüşler var. Bu düşüşler iktidarı ve sermayeyi kendi lehine daha agresif adımlar atmaya özendiriyor. Dolayısıyla örgütlenme konusundaki eksikliğin giderilmesi sadece baskı rejimine bu sonucun bağlanmasının ötesine geçmek demek. Yani kendi yapılarımıza, kendi örgütlenme modellerimize, kendi emek örgütlenme modellerimize yeniden bakmamız gerekiyor ki, post-AKP döneminde en azından örgütlü bir emek mücadelesinin bu kaybedilmiş hakların yeniden kazanılmasında bir lokomotif olması için...

SEÇİM GÜVENLİĞİ

Türkiye'nin bir seçimsiz döneme girebileceğine ihtimal vermiyorum. Önce onu açıklıkla söyleyeyim. Ama Türkiye açıklanmış ya da açıklanmamış bir olağanüstü hal konjonktüründe seçime gitme ihtimali oldukça yüksek. Bunun altını çizmek gerekir. Yani sandık önemli bir meşruiyettir iktidar için bunu elinin tersiyle itemez, dolayısıyla bu konuda belki seçimsiz bir dönem beklememeliyiz ama o seçimin yapılma koşulları konusunda zaten yapılan yasal hazırlıkları da nazarı itibara alırsak çok ciddi problemler var. Şimdi belki baskın seçim ihtimali hiç gündemden inmiyor. Bunun da temel nedenlerinden bir tanesi beklendikçe işlerin daha kötü olacağı düşüncesi... Ama şunu da unutmamak lazım. Eğer kaybedileceğine dair emareler bu kadar kuvvetliyse, kaybetmeyi erkene alma gibi bir seçenek iktidarın masasında pek duracak gibi değil. Ama bu rehavete kapılmamak anlamına da geliyor. İşte Fatsa mitingini o yüzden örnek gösterdim. Sürekli bu somut taleplerin etrafında kitleleri politikleştirecek ve seçime giden süreçte o muhalif dalganın devletin kurumları üzerinde iktidarın baskısını zayıflatacak bir güce ulaşmasını sağlayacak atmosfer yaratmak lazım. Bu atmosferi de ancak Türkiye'nin sosyalist güçleri yaratabilir.”