Salgının en dik tırmandığı ülkelerden Türkiye'de, iktidar bu zamanlarda dahi vulgar siyasetten vazgeçmiyor. Büyükşehirlerin yardım kampanyasının yasaklanmasındaki amaç belediyeleri çalıştırmamak. Belediye mevzuatı belediyelere bu alanda açık yetkiler tanıyor

Sizin inadınıza birlikte başaracağız

GÖKHAN GÜNAYDIN
Doç. Dr., CHP Parti Meclisi Üyesi

CHP'li Büyükşehir Belediyelerinin "Birlikte Başaracağız" adıyla 30 Mart'ta başlattığı yardım kampanyası İçişleri Bakanlığı tarafından ertesi sabah (31 Mart) gönderilen genelgeyle durduruldu, aynı gün akşam da yardımların toplandığı banka hesaplarına bloke konuldu. İçişleri Bakanlığı, genelge ile yasaklama işlemini gerekçelendirmeye çalışırken, 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu'nun (RG gün 25.6.1983, sayı 18088) 6 ve 7'inci maddelerine dayanıyor. Buna göre, izin almadan yardım toplayabilecekleri Cumhurbaşkanı'nca belirlenen kamu yararına çalışan dernek, kurum ve vakıfların dışında kalanlar, izin almadan yardım toplayamayacak. İl bazında yapılacak yardım toplama faaliyetlerine izin vermede yetkili makam ise Valiliktir. Buna karşılık Büyükşehirler izin başvurusunda bulunmadılar. Bu nedenle yardım toplama faaliyetlerinden men edilecekler ve sorumlular hakkında kovuşturma yapılacak. Ancak hukuki durum İçişleri Bakanlığı'nın göstermeye çalıştığından farklı. Çünkü Belediye mevzuatı belediyelere bu alanda açık yetkiler tanıyor.

5393 sayılı Belediye Kanunu'nun (RG gün 13.7.2005, sayı 25874) "Belediyenin Yetkileri ve İmtiyazları" başlıklı 15'inci maddesinin i bendi, belediyelere bağış kabul etmek yetki ve imtiyazını tanımıştır. Paralel biçimde, 59 uncu maddenin g bendi, belediyenin gelirleri arasında bağışları da saymıştır. 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'nun (RG gün 23.7.2004, sayı 25531) 18'inci maddesinin g bendi ise, karşılıksız bağış kabul edebilmeyi Büyükşehir Belediye başkanlarının görev ve yetkileri arasında saymıştır.

İZNE İHTİYAÇ YOK

Buradan açıkça görülmektedir ki, bağış toplamak belediyeler için yalnızca bir yetki değil, aynı zamanda kanunla verilmiş bir imtiyazdır. Bu bağlamda belediyeler, yardım toplayabilmek için Cumhurbaşkanı'nın özel imtiyaz niteliğindeki kararına ihtiyaç duymazlar. Benzer biçimde, yasa ile tanınmış bu yetki ve imtiyazı kullanmak için Valinin iznine de muhtaç değillerdir. Diğer taraftan, ortaya çıkan hukuki sorun konusunda bir an için "genel düzenleyici işlemler hiyerarşisinde aynı konumda bulunan farklı yasalardaki çelişik hükümler" yorumunun yapılması durumunda, özel kanun/genel kanun ilişkisine bakılması gerekmektedir. Bu durumda, belediyelerin doğrudan görev ve yetki alanlarını düzenleyen 5393 ve 5216 sayılı yasaların özel kanun niteliğinde olduğu için bunların hükümlerine üstünlük tanınması gerekeceği açıktır. Hukuki durumu böylece irdelendikten sonra, konunun etik yönünün değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır. Büyükşehirlerin Covid-19 krizi nedeniyle yoksul, dar gelirli, gelirini kaybetmiş geniş halk kesimlerinin kriz süresince temel gereksinimlerini karşılamaya yönelik çabaları, olağan bir devlet düzeninde ancak destek görmelidir.

Türkiye'de ise, sahte birlik söylemlerinin aksine, kutuplaştırma politikalarının mimarı AKP tarafından kasten engellenmektedir. Daha evvelki bağış politikalarındaki istismarlar nedeniyle yurttaşın önemli bir bölümünün merkezi hükümete duyduğu güvensizliğin toplanacak bağışların nitelik ve niceliğine yansıyacağını bilen "AKP aklı", dünyanın dört bir tarafında yurttaşını önemli fonlarla destekleyen devlet örnekleri karşısına, kendi kampanyası için İBAN numaraları vermek ve büyükşehirlerin kampanyalarını yasaklamak yoluna gitmiştir. Ancak bunu, 2860 sayılı Yasa arkasına sığınarak yapmaktadırlar.

AMAÇ İBB'Yİ ÇALIŞTIRMAMAK

Eğer mesele, belediye mevzuatının açık hükümlerine rağmen 2860'ın lafzi hükümleri ise, bunu aşmanın son derece basit iki yolu vardır: Ya Cumhurbaşkanı, belediyeleri izin almadan yardım toplayacak kurumlar arasında sayan bir karar çıkarır ve izin gereği ortadan kalkar ya da Valilik, tamamlayıcı izin prosedürü çerçevesinde, Büyükşehirlerden gönderilecek yazılar doğrultusunda hızlı bir izin kararı tesis eder. Şüphesiz bu ikisini de yapmayacaklardır. Çünkü "yasal eksiklik" bahanesinin ardında yatan düşünce, Büyükşehirleri çalıştırmamaktır. Yasaklamanın arkasındaki zihniyet, yapılan açıklamalarla ortalığa saçılmaktadır.

İçişleri Bakanı, "Devlet, vali izin vermeden banka numaraları açıklayıp 'Ben yardım topluyorum' derseniz başka devlet, yeni hükümet oluşturmak istiyorsunuz" diyebilmiştir. Açıkçası, CHP'li Büyükşehir belediyeleri, Türkiye'de iktidarın terör örgütü saydıklarını nitelerken kullandığı "paralel devlet oluşturmak" suçlamasıyla karşı karşıya kalmışlardır. Bu söylemin ayaküstü yapılmış bir açıklamadan ibaret olmadığını, en azından yasaklama kararı alınırken AKP Genel Başkanı ile yapılan "istişarelerin" bir özet dökümü niteliğinde olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Süleyman Soylu'nun ağzından dökülen söz dizimi, kavram oluşturma ve hedef gösterme açısından kamuoyunun yabancı olmadığı tipik bir "AKP aklı" çalışmasıdır.

RAHATSIZLIĞIN DIŞA VURUMU

Bu ifradın arkasındaki psikoloji ise iki ana temele dayanmaktadır: Bunlardan ilki, 1994'ten bu yana belediyeler ve ardından merkezi hükümet olarak AKP'nin ve öncüllerinin sosyal yardımlar üzerinden yürüttüğü siyaset etme biçimine yönelik hamlenin, özellikle en yoksul semtlerde doğuracağı sonuçlara yönelik AKP deneyiminden üremektedir. İkincisi ise 2019 Mart/Haziran İstanbul seçimlerinin yarattığı travma üzerinden açıklanabilir. Yasama-yürütme-yargı erkleriyle kör topal yürüyen Türkiye demokrasisinin denge ve denetleme ağını çözerek devleti tek kişide cisimleştirme çalışmalarında bu kadar yol alınmışken, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere CHP'li büyükşehirlerin virüs krizinin tırmandığı bir ortamda gösterdikleri etkinlik, otoritenin parçalanması anlamına gelmektedir.

Siyaset psikolojisinin bu arka planı, dünyada virüs pandemisinin en dik tırmandığı ülke olarak anılan Türkiye'de, bu zamanlarda dahi vulgar siyaseti öne çıkarabilmiştir. Nihayet, bloke edilen yardım paralarının ne olacağı da bir başka sorun olarak ortadadır. Bağış yapanın, hangi amaçla bağış yaptığı kadar, bağış yapacağı yeri seçme hakkı da vardır. Bu bağlamda yurttaş, Büyükşehirler üzerinden yardım yapmayı tercih etmiş ve seçimini bu yönde yapmıştır. Bu bağışlara el koyma sonucunu doğurabilecek herhangi bir karar yalnızca hukuksuzluğu nedeniyle bağışçısına dava açma hakkının doğmasına neden olmayacak, aynı zamanda böylesine hassas gündemin içeriğiyle bağdaşmayan yeni tartışmaların büyümesine de yol açacaktır. Yazıyı, yurttaşın dilinden bitirelim: Biz ellerimizi yıkarız ancak asıl sorun sizinkilerin temizlenmesi..