Sokaklarda yürürken, kalabalığa karışmışken, kasvetli halimden ya da dalıp gittiğim düşüncelerimden beni çıkarabilecek tek şey

Sokaklarda yürürken, kalabalığa karışmışken, kasvetli halimden ya da dalıp gittiğim düşüncelerimden beni çıkarabilecek tek şey gürültüler arasından gelen müzik sesleri... Beyoğlu’nun, İstanbul’un en sevdiğim yerlerinden biri olmasının nedenlerinden biri de bu. Sokak müzisyenleri diye adlandırdığımız arkadaşları gördüğünüzde, duyduğunuzda artık yolunuza eski düşünce ve duygularınızla devam etmeyeceğinize emin olabilirsiniz.
Kemençeleriyle, kemanlarıyla, kanunlarıyla, saksofonlarıyla, şarkılarıyla bize hayatı anlatıyorlar. Herşeye rağmen hayatta güzellikler de olduğunu hatırlatıyorlar. Sevgiyi, barışı, huzuru bazen de bir başkaldırışı yayıyorlar enstrümanlarıyla, melodileriyle. Sıcak bir temmuz akşamı, buz gibi bir şubat gecesi, sabahın erken saatlerinde, gecenin bir yarısı... Gördükleri şiddete rağmen, herşeye rağmen sokaklarda bize birşeyler anlatıyorlar. Silahları enstrümanları. Bizi ve kenti tam kalbimizden vuruyorlar. Şehir kalabalığı arasına karışıp ruhumuzu iyileştiren bu arkadaşlara teşekkür etmek yerine yapmadığını bırakmayan zabıta amirlerinin yapacak daha önemli işleri olmadığından mı yoksa insanları, hayatın kargaşasından çekip almak suça teşebbüse girdiğinden mi onları tehlikeli gördüklerini bilmiyorum. Halbuki onlar müzik yaptıkları yerlerde yazılı izin alarak çalışıyorlar. İzinli olmasalar bile ülke için bir tehdit unsuru olduklarını düşünen ve saplantılı düşüncelerle onlara şiddet gösteren bir zihniyeti anlamak imkansız. Sokak müzisyenleri insan öldürmüyor, hırsızlık yapmıyorlar. Onlar sadece en iyi bildikleri şeyi yapıyorlar. İnanın karşı çıktıkları zabıtaların, polisin tutumu bile değil. Onların sorunları hoşgörüsüzlükle, tahamülsüzlükle. Çaresiz oldukları için orada değiller. Tam aksine, bir duruş, bir eylem, bir başkaldırış onlar için sokaklarda müzik yapmak. Karşı oldukları şeylerin karşısında da en güzel şekilde duruyorlar. Ben de gereksiz koşuşturmalar arasında beni bir anda kendine çeken, günümü güzelleştiren bu arkadaşların ülkemizin her köşesine yayılmasını diliyorum. Çellonun hüzünlü sesi, kemençenin büyüsü bütün sokakları sarsın. Çıplak sesle kaliteli müzik keyfini herkes yaşasın. Müzik nasıl bizi bir yapıyor her sokak, her insan görsun. Bir sonraki melodiyi, bir sonraki şarkıyı duymak, dinlemek için varsın geç kalalım gideceğimiz yerlere. Biz yürürken arkamızdan gelsin şarkılar. Bizim cümlelerce anlatmaya çalıştıklarımızı onlar birkaç notayla döksünler ortaya. Anları, hayatları, sokakları güzelleştiren, bize unuttuğumuz şeyleri hatırlatan, başka kültür ve ülkelerden, başka melodileri bizlere aktarmaya devam etsinler. İstanbul’a yakışan da bu. Çünkü İstanbul herşeye ve herkese rağmen farklı kültürlerin, farklı melodilerin şehri olmaya devam ediyor. Devam etmeli.