Doğu Akdeniz’deki enerji gerilimi üzerine bir rapor hazırlayan SOL Parti, “Türkiye halklarının yararı ile Türkiye egemenlerinin çıkarları birbiriyle uzlaşmamaktadır” dedi, çözümün demokratik bir enerji programı olduğunu söyledi.

SOL Parti’den enerji raporu: AKP'nin dış politika çıkmazında hamaset ve gerçekler

SOL Parti, Doğu Akdeniz’deki enerji arama faaliyetleri çerçevesinde süren gerilime bakış açısını ortaya koyan bir rapor hazırladı. Raporda, ‘Mavi Vatan’ politikasının arka planına dikkat çekilirken, “Türkiye halklarının yararı ile Türkiye egemenlerinin çıkarları birbiriyle uzlaşmamaktadır” denildi.

SOL Parti Enerji Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “AKP’nin Dış Politika Çıkmazında Doğu Akdeniz Sorunu: Enerji Sorunu, Paylaşım Kavgası ve Demokratik Enerji Programı” başlıklı raporda Akdeniz’deki doğalgaz çıkarma faaliyetlerinin emperyalist tekeller tarafından kontrol edildiği kaydedildi.

Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarının önemine dikkat çeken SOL Parti, “2011 yılından itibaren bölgede yaşanan altüst oluşun ve Mısır, Suriye, Libya ve diğer ülkelere dönük emperyalist müdahalelerin tek sebebi bu olmamakla birlikte enerji rezervlerinin ve koridorlarının kontrolü de önemli etkenler arasındadır” dedi.

Raporuun tamamını tweetteki linkten okuyabilirsiniz.

Rapordan öne çıkan bazı bölümler ise şöyle:

TÜRKİYE CİHATÇI DIŞ POLİTİKA ÇIKMAZINDA

Bölgedeki gerilimde Türkiye, Suriye, Lübnan ve Filistin dışlanmış pozisyona düşmüşler, İsrail-Mısır ve Yunanistan, AB’nin (özellikle Fransa ve İtalya) desteği ile bu ülkeleri devre dışı bırakacak bir formül üzerinde yol almaya çalışmaktadırlar.

Türkiye’nin bölgede yalnızlaşmasının arkasında, tarihsel ve kültürel nedenlerin yanında, AKP iktidarının bölgesel politikalarının da büyük bir etkisi olduğunu görmek gerekmektedir. AKP, neo-Osmanlıcı ve cihatçı dış politikası ile bölgede her çelişki alanına çatışmayı körükleyici bir faktör olarak müdahale etmiş, siyasal İslam’ın ve Müslüman Kardeşlerin bölgesel çöküşü ile birlikte Türkiye’nin bölgede yalnızlaşmış bir aktör olmasına neden olmuştur.

Bununla birlikte enerji ve dış politikayı partizan atamalarla liyakatsiz, çapsız kadrolara teslim ederek burjuva siyaset sınırları içerisinde dahi uluslararası hukukun sağladığı “olanakları” da heba etmiştir.

MİLLİYETÇİ HAMASETİN BİTTİĞİ YERDE NATO BAŞLIYOR

AKP iktidarı, uzun süre sonra, kısmen içerideki sıkışmışlığına da çare olması amacıyla Yunanistan’la ilişkileri gerginleştirme politikasına hız vermiş, Yunanistan egemenlerinin Türkiye egemenleri ile yarışan milliyetçi hamasetle düzen içi muhalefeti de kendisine yedekleyecek bir seferberlik için nesnel bir zemine sahip olmuştur.

Burada “Mavi Vatan” üzerine kopartılan fırtınanın altı kazındığında sonunda NATO ile yakın ilişkileri olan, Türkiye’nin içinde bulunduğu emperyalist bağımlılık ilişkisinin boyutunu yeterince dikkate almayan, bu yapısal bağımlılığı ortadan kaldıracak politikalar manzumesi öneremeyen ve Türkiye’nin donanma gücüyle bölgedeki taleplerini dikte ettirebilme gücüne sahip olduğu varsayımına dayanan bu bakış, günün sonunda AKP’nin iç ve dış siyasetteki ihtiyaçlarına bağımlı bir propaganda faaliyetinden öteye geçemiyor. AKP iktidarının emperyalist merkezler karşısındaki zayıf ve bağımlı konumu gereği, her zamanki gibi, esip gürledikten sonra Yunanistan’la ön koşulsuz görüşmeye hazır olduğunu açıklamasıyla Mavi Vatan savunucuları şaşkınlık içinde kaldılar.

ÇÖZÜM BÖLGESEL KONSORSİYUM

Türkiye halklarının yararı ile Türkiye egemenlerinin çıkarları birbiriyle uzlaşmamaktadır. Türk egemen sınıfları ve onun siyasal temsilcileri, milliyetçi histeriyi körüklemek ve “pastadan olası maksimum payı almak” için bölge halkları ile savaş dahil her türlü politikayı ısıtmaktadır. Türkiye halkları ve diğer bölge halkları arasında bir çıkar çatışması olduğu yönünde bir ön kabule dayanan bu propaganda, sonuç olarak tüm toplumu ve muhalif kesimleri de AKP’nin neo-Osmanlıcı politikalarına yedekler pozisyona düşürme tehlikesi barındırmaktadır.

Türkiye emekçi halkının yararı, her türlü savaş ve gerginlik politikalarını kategorik olarak reddeden ve temelde Doğu Akdeniz’deki yeraltı kaynaklarının tüm bölge halkları arasında ortak kullanımını öneren bir modelin gerçekleşmesinden geçmektedir. Bu konuda emperyalist merkezler ve uluslararası tekellerin devre dışı bırakıldığı “bölgesel bir konsorsiyum” oluşturularak adım atılabilir.

DEMOKRATİK ENERJİ PROGRAMI

Demokratik enerji programı, emeğin tarihsel kazanımlarını, örgütlülüğünü ve sosyal devleti sermayenin çıkarları lehine yok eden; sağlık ve eğitim başta olmak üzere tüm kamusal hizmet alanlarını piyasa uygulamalarına açan neoliberal politikaları değiştirmeyi esas almaktadır. Emeği en yüce değer sayan, siyasal, ekonomik, sosyal yönleriyle bütünlüklü, toplumcu bir demokratikleşme siyasal programının, eşit, özgür, adil bir topluma ve bağımsız ve demokratik bir ülkeye ulaşma mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Diğer yandan politika ve programlar, içeriklerinin yanı sıra oluşturulma yöntemleriyle de demokratik olmak zorundadır. Toplum yararını gözeten enerji politika ve uygulamaları, yine toplum yararını gözeten alternatif kalkınma ve sanayileşme politikaları ile birlikte düşünülmeli ve böyle bir toplumcu program, ilgili kesimlerin aktif katkılarına imkân veren demokratik katılım mekanizmalarında tartışılarak geliştirilmelidir.

Ayakları yere basan bir geçiş programı, hızı ve ölçeği hem kesintisiz bir enerji tedarikinin teknik ilkelerine hem de sınıflar mücadelesindeki güçler dengesine bağlı olduğu için detaylı bir çalışmanın konusu olmakla birlikte aşağıdaki genel ilkeler çerçevesinde oluşturulabilir.

1- Tüm özelleştirmeler durdurulmalı, kamunun bu alana yatırım yapmasını engelleyen yasal veya fiili engeller ortadan kaldırılmalıdır.

2- Gerek elektrik gerekse petrol ve doğalgaz alanlarında dikey entegre bir kamu tekeli tekrar kurulmalı, kamu mülkiyetindeki bu tür kuruluşların; çalışanlarının yönetim ve denetimde söz ve karar sahibi olduğu, liyakati esas alan nitelikli yönetimlere sahip olmaları; kayıt, hesap ve işlemlerinin erişilebilir ve şeffaf olmaları sağlanmalıdır. Kamu mülkiyetindeki kuruluşların bağımsız ve özerk olmaları, bu kuruluşların istihdam sağlama ve kaynak kullanma açısından o günkü siyasi iktidarın günübirlik politikalarından uzak durmaları sağlanmalıdır.

3- Kâr odaklı üretim hedeflenmemeli, yeterince kârlı olmadığı durumlarda bile üretimi sürdürerek toplumun enerji ihtiyacını güvenli biçimde karşılama amacını gözeten bir yatırım programıyla, özellikle geri kalmış bölgelerde doğrudan ve dolaylı istihdam olanaklarının artmasına imkân sağlanmalı, enerji üretimine yönelik ithal girdi miktarını azaltarak, hem dışa bağımlığı, hem de dış ticaret açığının en büyük nedeni olarak gösterilen enerji girdileri ithalatı faturasını azaltma yönünde sistemli bir çalışma başlatılmalıdır.

4- Enerji ihtiyacını, yeni enerji tesisleri kurulması ve bu tesislerde üretilecek yeni enerji arzıyla karşılamaya çalışan, plansız ve özel sermaye çıkarlarını gözeten, dışa bağımlılığı artıran hatalı politikalara son verilerek, iletim ve dağıtımdaki kayıpları düşürmeyi ve nihai sektörlerde yer yer % 50’nin üzerine çıkabilen enerji tasarrufu imkânlarının değerlendirilmesi temel alınmalıdır.

5- “Acele kamulaştırma” denilen ancak gerçek kamu yararından uzak, sermayenin enerji yatırımları için yurttaşların oturdukları evlerden, topraklarından, çevrelerinden koparılmasına, sürgün edilmesine dayanak olarak kullanılan ve temel insan haklarına aykırı olan bu düzenleme ve uygulama derhal sona erdirilmelidir.

6- Doğal çevreyi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santralların (termik, jeotermal, hidrolik, biyokütle vb. kaynaklılar dâhil) faaliyetleri durdurulmalıdır. Üretim yöntemi ne denli çevre dostu olursa olsun üretim ihtiyacı gerekçesiyle, santral çevresinde yaşayan insanların istekleri dışında yaşamsal haklarının sınırlanmasına, verimli tarımsal arazilerini sınırsız biçimde işgal etmeye, akarsu yataklarının güzergâhlarını değiştirmeye, ve çok sayıda ağacı kesmeye derhal son verilmelidir.

7- Yerli taş kömürü, linyit, asfaltit vb. her tür kömüre dayalı yeni santral projelerine mutlak toplum yararı yoksa izin verilmemelidir. Mevcut ve yatırımı süren kömür yakıtlı santralların, JES’lerin, yasal hilelerle çevreyi kirletmelerine son verilmelidir.

8- Yeni yapılan binalarda, görüntü kirliliği yaratmayacak bir şekilde güneş ısı sistemleri zorunlu hale getirilmeli, teknik gerekliliklerin sağlanması kaydıyla bu sistemlerin eski yapılarda da uygulanması özendirilmelidir. Toplu konutlar ve yapı adaları güneş enerjili ve ekolojik olarak tasarlanmalı ve bu uygulama tüm toplu konutlar ve kooperatifler için zorunlu hale getirilmelidir.

9- Enerji ekipmanlarının yerli üretimine ağırlık verilerek, istihdamın ve enerji ekipmanlarının ithalat faturasını azaltma hedeflenmelidir.

10- Sayıları her gün çoğalan enerji yoksunlarına kömür dağıtmak yerine, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak kadar su, elektrik, doğal gazın ücretsiz temin edilmesi sağlanmalıdır.

11- Sanayileşme strateji ve politikalarında, yoğun enerji tüketen, eski teknolojili, çevre kirliliği yaratabilen sanayi sektörleri (çimento, seramik, ark ocak esaslı demir-çelik, tekstil vb.) yerine enerji tüketimi düşük, ithalata değil yerli üretime dayalı, ileri teknolojili sanayi dallarının örneğin elektronik, bilgisayar donanım ve yazılımı, robotik, aviyonik, lazer, telekomünikasyon, gen mühendisliği, nano-teknoloji vb. sektör ve alanlara öncelik verilmesi sağlanmalıdır.