Google Play Store
App Store

“Zonguldak Grevi” sergisi ile sanatseverlerle buluşan İbrahim Akyürek, “Mitinge katılanların fotoğrafa yansıyan aydınlık, öfkeli, uyanık yüzleri unutulur mu! Solun örgütünden mahrum kalırsak neleri yitireceğimizin belgesi bunlar” dedi.

‘Sol’dan bakanlar vizöre yansıdı
Fotoğraflar: İbrahim Akyürek

Işıl ÇALIŞKAN

Türkiye işçi sınıfının tarihi direnişlerinden 1990-91 Büyük Madenci Grevi ve Ankara Yürüyüşü belgesel fotoğrafçı İbrahim Akyürek’in vizöründen yansıyanlarla “Zonguldak Grevi” adı altında sergiye dönüştü. İşçiler ve ailelerinden oluşan 100 bin kişilik toplululuğun askeri diktatörlük ve onun gönüllü devamcısı ‘liberal-muhafazakar’ sivillerce 10 yıldır gasp edilen haklarını geri almak için mücadelesi 35 fotoğrafla günümüze taşındı. Sergi, Zonguldak Sergi Odası’nın, kentin eski mahallesi Soğuksudaki yerinde Haziran 2023 ayı boyunca pazar dışında saat 11.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek. İbrahim Akyürek ile 33 yıl öncesine giderek, anımsadıklarını konuştuk.

Türkiye işçi sınıfının tarihi direnişinin zirvesi kabul edilen 1990-91 Büyük Madenci Grevi ve Ankara Yürüyüşü’nde çektiğiniz fotoğraflar ile bir sergi oluşturdunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?

30 Kasım 1990’da greve çıkılmadan önce İstanbul’dan İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK)’tan gelen fotoğrafçı arkadaşlarla çoğu üretim bölgesini dolaşmıştık. Grev sonrasında bir dizi sendika salon toplantılarında ortak dia gösterisi olarak bu fotoğraflar işe yaradı. Daha sonra Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD)’dan gelenlerin de fotoğraflarıyla ‘Madenci ve Zonguldak Grevi” gösterisi ortaya çıktı. Bu gösteri seti, aralarında fabrika yemekhanelerinin, Hilton otelinde yapılan bir toplantının da bulunduğu elliyi aşkın mekânı dolaştı. Beş bine yakın izleyicisi oldu. Şu anki sergiye gelirsek… 90’lı yıllar’ı İstanbul’da İHD İstanbul Şubesi’nin Kültür Komisyonu’nun parçası olarak geçirdim. O yılların güncel eylemleri ‘Cumartesi Anneleri, Maga Deri, Paşabahçe, Çorum maden direnişi, Kazlıçeşme yıkımları’ nedeniyle şimdiki sergiye sıra gelmedi. Bu arada 90’ların sonunda negatif filmlerin dijitale geçişi başladı. Filmlere bu işlem sırasında zarar gelir mi korkusu da eklenince geçiş ertelendi.

Seçimden henüz birkaç gün geçmişken bu direnişin bugün fotoğraflarla sergileniyor olması neden önemli?

Kozlu, Kandilli, Karadon kömür üretim bölgelerindeki grizu patlamalarının anma törenleri yerel basına işçilerin dua eden fotoğraflarıyla yansır. Çok iyi hatırlıyorum, 12 Eylül sonrasının ilk geniş katılımlı mitingi bizim şehirde yapıldı. Yeni Çeltek’de madenciler ölmüştü. “İnsana Saygı” başlığı altında farklı sendikalardan 25 bin kişi toplandı burada. Pankartlarda ocaklarda can güvenliği istiyoruz yazılı. Bugün işçinin canı, sağlığı için grev, miting, direniş DİSK’in gündeminde var mı? Fabrika, büro, fikir işçisi fark etmez… Kendi canını hiçe sayan-saydıran insan, sen ben hepimiz için tehlike değil mi?

90’LARIN MÜCADELECİ İNSANI BİR BAŞKA

Fotoğraflar günümüzde unuttuğumuz bir şeyi daha hatırlatıyor. Umudu…

Hep aklıma takılır, elimizin altındaki  görseller biz fotoğrafçıların peşini bir türlü bırakmıyor diye. Yani işimiz zor. 90’ların mücadeleci insanı ile bugünün tüketici, borçlu insanı; gergin, dayanışması bozulmuş insanı arasında farklar var.

35 fotoğraf nasıl bir seçkiyle bu sergide yer buldu?

Özel bir seçim olmadı. 4 Ocak 1991’de Ankara’yı hedeflemeden önce 35 gün boyunca çocuk, kadın dayanışması eşliğinde işçiler kendi üretim bölgelerinden kent merkezine yürüdüler. Kent içi ve dışı yürüyüşlerden eşit kareler koymaya çalıştım. Yakın ve genel çekimleri dengelemeye çalıştım.

Eminim 100lerce hikâyeye tanıklık etmişsinizdir. Sizi en çok etkileyeni bizimle paylaşabilir misiniz?

Zonguldak çıkışının yakınında cezaevi vardı. Ankara yürüyüşünün hemen başlangıcıydı. Demir çubuklu pencerelerden, kendilerine el sallayan madencilere “Bizi de kurtarın!” seslenişi oldu. Abant’ta, hükümet ile sendika arasında görüşme yapılacaktı. Başbakan Yıldırım Akbulut  bekleniyordu. Destek için gelen bir grup işçi için uzun bir masaya meyve tabakları konmuştu. İşçiler arasında gururla karışık ‘sunulanları yesek mi, yemesek mi’ mırıldanması yaşandı. Gözümüz fotoğraf kareleri ararken, kulağımız da boş durmaz. Mengen’de dönüş tartışmaları yaşanıyordu. Bir sendika çalışanı,  bundan sonrasının CHP’nin de işine gelmeyeceğini, çünkü E-5’e çıkma gerçekleşirse kötü örnek olabileceği yorumunu yaptı. Sendika başkanının arabayla, uçakla, gelen maddi yardımlarla karışık serveti genel basının manşetindeydi. Günümüzün “Çalıyor, ama çalışıyor” söyleminin benzeri vardı: “İsterse uçağı olsun, yeter ki bizim ücretler yukarıdan bağlansın!”  Fazla değil, sadece bir yıl sonraydı, 8 Mart 1992 geldi. Madenci Heykeli’nin önünde toplanan kadınlar yürüyüşe geçmek istedi. Polis engeli çıktı. Sendika adına yürüyüşte en aktif gözüken yönetici, bir avuç kadını sendika binasına doğru kaldırımdan yürümekle yetinmeye çağırınca, bir kadın; “Biz bir yıl önce binlerce yürümedik mi?” diye seslendi sendikacıya. Fotoğrafçıların da çekim yapmaktan vazgeçtiği anlar vardır. Kim sendika binasının bulunduğu sokağı hatırlamaz. Kent içi yürüyüşler bu sokakta noktalanırdı. Başkanla toplananlar arasında duygusal seslenişler olurdu. Ocakların kapatılması, özelleştirmelerin gündeme geldiği zamanlar olmalı. Bir toplantı için sokağı protestoları ile dolduran işçilere dayanamayan sendika başkanı polisten destek istemek zorunda kaldı.

Bugün hâlâ sayısız maden işçisi olağanüstü koşullarda çalışıyor ve ihmalkârlıklar nedeniyle yaşamını yitiriyor. Fotoğraflar, aradan geçen 33 yıla ne söylüyor?

1992 Kozlu grizu patlaması sonrasına yetişmek için bindiğim belediye otobüsünde duyduğum “fazla zorluyorlardı” sözünü hiç unutmam. Amasra, Soma tüm kıyım raporlarının en başına bu söz yazılmalı. Her olumsuz koşula, savsaklamaya, ihmale karşın daha fazla üretim! Ocakların girişindeki “Önce tedbir, sonra tevekkül” levhası bile gözden düştü günümüzde. Sen yeter ki öl, en yakınına madende işe başlama garantisi var. Mahkemeden gelecek tazminat parası var. Sen yeter ki depremde öl, TOKİ hemen yuvanı yapar. “İnsana Saygı” mitingini anımsattım… Mitinge, grev yürüyüşlerine katılanların çoluk-çocuk, erkek-kadın fotoğrafa yansıyan aydınlık, öfkeli, uyanık yüzleri unutulur mu! Solun örgütünden, solun imecesinden mahrum kalırsak neleri yitireceğimizin belgesi bunlar.

ZONGULDAK’TAN ANKARA’YA DİRENİŞ

30 Kasım 1990’da, işçilerin örgütlü olduğu Genel Maden İş Sendikası grev kararı almış, 4 Ocak 1991 tarihinde kent içi yürüyüşler Ankara’ya yönelmişti.

KADINLAR GÜCÜNÜ GÖSTERDİ

Grevde öne çıkan en önemli sınıfsal özelliklerden biri de kadınların, havza tarihinde ilk defa madencilerle birlikte yürümesi oldu. Yürüyüşün üçüncü günü 6 Ocak 1991’de, yolun barikatlarla kesildiği haberleri üzerine kadınlara Zonguldak’a geri dönmeleri çağrısında bulunulmuş fakat kadınlar bu çağrıya kulak asmamış ve sonuna kadar yürüyüş içinde yer alacaklarını söylemişlerdir.

ÖRGÜTLÜLÜĞÜN SONUCU ZAFER

Eylemler öncesinde yüzde 35 ücret artışı öneren hükümet, eylemler sonrasında geri adım atmış, yüzde 142’lik bir artışı kabul etmek zorunda kalmıştır.