Kadınların kazanılmış haklarını her geçen gün hedef alan iktidarın son hamlesi Medeni Kanun’a yönelik. Avukat Nazan Moroğlu, “Kadın hareketi için Medeni Kanun, laikliğin ve kadın haklarının güvencesidir. Bu yüzden sahip çıkmak zorundayız” diyor.

Soluksuz bırakamayacaksınız
Fotoğraf: DepoPhotos

BirGün Kadın Kolektifi 

AKP iktidarının kadınlara yönelik sistematik saldırılarının arkası kesilmezken, bir de üzerine bin bir mücadele ve emek sonucu elde edilen Medeni Kanun’u ekledi. “Türkiye Yüzyılı” ifadesiyle ‘şahlanacağını’ iddia ettikleri ülkede var olan hakların kadınların elinden almak istiyorlar. Laikliğe türlü saldırılar gerçekleştirilip dinci, gerici kadın düşmanı iktidara karşı kadınlar mücadele etmekten vazgeçmiyor.

Adalet Bakanlığı’nın geçen haftalarda kapalı kapılar ardında düzenlediği ‘Türkiye Yüzyılında Türk Medeni Kanunu Çalıştayı’ ne ifade ediyor? Laikliğe her gün saldıranlar 2002’de büyük bir mücadele sonucu son halini alan Medeni Kanun’da neyi değiştirmek istiyor? Vites attıran iktidarın “Medeni Kanunu baştan yazacağız” demesinin arkasındaki asıl hedefi ne?   

***

AFGANİSTAN VE İRAN: GERİCİLİĞİN GÖLGESİNDE 

Gerici, İslamcı iktidarların haklara yönelik gerçekleştirdiği saldırılar sonucu pek çok kazanımı elinden alınan kadınlar türlü zorluklarla mücadele içinde bir hayat yaşıyor. İran ve Afganistan’da yaşananlar buna büyük bir örnek. Kadınları kontrol altında tutmak isteyen hükümetler, dinle temellendirdikleri yasalarla kadınları ölüme ve yoksulluğa itiyor. Şiddet gören kadının şikâyetçi olması ‘utanç verici’ bir durum olarak görülüyor. Okula gitmek, boşanmak, çalışmak kadının hakkı olmaktan çıkarılıyor. Yasal olarak hak tanınsa bile erkek egemenliği bu hakları kullanmaya izin vermiyor. 

Qadria Azarnoosh - Gazeteci

Afganistan’da yaşananları Gazeteci Qadria Azarnoosh anlatıyor: “Hükümetler dini yasaları kadınları kontrol altında tutmak için kullanmaya çalışıyor.  Afganistan’da dini otoritelerin kadınların haklarını ihlal etmesine çok fazla şahit oldum. Din, şiddetle ve kadın bedenine yönelik kontrollerle dolu. Bu hükümet kadın karşıtı ve kadınların haklarını ortadan kaldırıyor. Kadınların sorunları giderek büyüyor. Kadınların polis karakoluna gidip ev içi şiddeti ihbar etmesi utanç verici görülüyor. Tabii kadın, polise tek başına gidemez, giderse yasadışı bir şey yapmış olur. Taliban geldikten sonra halam uzun bir süre eşi tarafından şiddete maruz kaldı. Utanç verici olduğu için polise gitmeye cesaret edemedi. Bu dini rejimde boşanmadan sonra kadının ne çalışmaya hakkı oluyor ne de kız çocuklarını okutmaya. Kadın ve insan hakları yok ediliyor.  

İSLAMİ KANUNLAR GEÇERLİ 

İranlı yazar ve araştırmacı Dr. Sepideh Darvishi ise ülkedeki şartlardan şöyle bahsetti: “İran’da kadınlar eğer pasaport almak isterlerse baba ya da eşten izin almak zorunda. Eğer boşanmış veya dul bir kadınsa ona pasaport veriyorlar. Ama eğer evli bir kadın veya kız çocuğu ise eşinin veya babasının izni olmadan pasaport vermiyorlar. Kızlar baba ya da dedenin izni dışında evlenemezler. Nikah kıyılırken de onların izin vermesi gerekiyor. Bu da bir ayrımcılık. İran’da eğer bir baba kızını öldürürse ceza almıyor çünkü kız, babanın mülkü sayılıyor. Bir kadın kocasından boşanırsa çocuklar babaya veriliyor. Kadın çocuklarını alamıyor. Eğer baba olmazsa, dedeye veriliyor. İslam’da zaten kadınların çok hakkı yok. Erkeklerin hakkı kadınlardan daha fazla ve kadın her şey için erkekten izin almak zorunda. Baba istemezse küçük kızlar okula gidemezler. Rejim buna engel olmak için hiçbir şey yapmıyor. Sokaklarda kadınlar, örtülü olmak zorunda. Mahsa Amini olaylarını biliyorsunuz, başörtüsüz olurlarsa hapis cezası alırlar. Şeriat her şeyden daha üstün, kadının hakları çok az. Bir kadın, bir erkeği öldürürse kadını idam ediyorlar. Ama eğer bir erkek, bir kadını öldürürse, kadının ailesi yarım hesaplanan kan parasını devlete vermek zorunda ki o erkek idam edilsin. Yoksa erkek ceza almıyor. Eğer bir kadın başörtüsünü düzgün takmazsa onun devlet işlerini yapmıyorlar. Devlette, poliste, mahkemede her yerde hizmet almak için başörtü kurallarını uygulamak gerekiyor. İslam’da kadın erkekten daha az miras alıyor. İran’da da böyle. Kadın 4’te birini alıyor ama erkek tam alıyor. Eğer bir kadının çocuğu varsa 8’de 1 alıyor. Çocuğu yoksa da kocasının servetini kadına vermiyor, kocasının ailesine veriyorlar.” 

*** 

Nazan Moroğlu - Avukat

KAZANIMLARIMIZIN FARKINDAYIZ

İktidar mensuplarının “Kadın erkek eşitliği fıtratında yoktur”, “Kimsesiz kadınlar sahiplendirilmeli” gibi söylemlerle ana hedefin laiklik, eşitlik ve demokrasi olduğuna dikkat çeken İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü Av. Nazan Moroğlu, şunları söyledi:

“İktidar, Medeni Kanunu hedef alıyor çünkü ‘kadın erkek eşitliğinin, demokrasinin temel kriteri’ olduğunu, eşitlik ve demokrasinin güvencesinin de laiklik ilkesi olduğunu göz ardı ediyor. 2002 yılında yapılan değişikliklerle de kadınlara zamanın koşullarına uygun ‘ailede eşit haklar’, ‘eşler arası eşit haklar’ tanınmıştı. 

Bu nedenle Medeni Kanun, iktidarın kadını birey olarak görmeyen zihniyetinin hedefinde ve giderek kadınların kazanılmış yasal haklarından geri adımlar atılmasına yönelik kanun değişiklikleri gündeme getirilmekte. Adalet Bakanı’nın ‘Medeni Kanunu sil baştan yazacağız’ sözü de bu anlayışın izlerini taşıyor. Son yıllarda hem Yargı Reformu paketlerinde hem de ‘Boşanma Komisyonu’ olarak anılan TBMM Araştırma Komisyonu raporunda, aile hukuku alanındaki uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk konusu gündeme getirildi. Önce iş hukukundan doğan uyuşmazlıklarda, daha sonra ticari davalarda ve kira uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuk uygulaması başlatıldı. Şimdi de aile hukukundan doğan davalarda zorunlu arabuluculuk getirilmeye çalışılıyor. Ancak, aile hukukunda arabuluculuk olmaz, olamaz…

Aile hukukuna dayanan davalarda, ister anlaşmalı ister çekişmeli olsun boşanma davalarının hemen hemen hepsinde psikolojik, ekonomik, cinsel, sosyal, dijital veya fiziksel şiddet vardır. Bu nedenle yargılama yapılmadan şiddet olup olmadığının ayrımının yapılması mümkün değildir. Arabuluculuk Kanunu 1. maddesinde de ‘… aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir’ denilmek suretiyle aile içi şiddet içeren olaylarda arabuluculuğun mümkün olmadığı açık ve net şekilde hüküm altına alınmıştır. Boşanmanın sadece mali sonuçları ve mal rejiminin tasfiyesi konusunda zorunlu arabuluculuk getirileceği açıklamaları yapılmaktadır. Ancak, mal rejimi tasfiyesi davası genellikle ekonomik şiddet içeren bir aile hukuku uyuşmazlığıdır. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra da sıklıkla kadına yönelik şiddet eylemlerinin devam ettiği görülmektedir. Bu nedenle, kadını arabuluculuk masasına  oturtmak demek, kadının can güvenliğini tehlikeye sokmak demektir. Aile hukukundan doğan davaları da arabuluculuk kapsamına sokmak, bunu zorunlu yapmak kadının güvenliğini riske sokacak, kadının haklarını kullanmasına ve adalete erişimine engel oluşturacaktır.  

Medeni Kanun, kadın hareketinin her zaman laik hukukun ve ülkede hukuk birliğinin simgesi olarak sahip çıktığı, kadın haklarının güvencesi olarak gördüğü devrim yasamızdır. 17 Şubat 1926’da kabul edilen Medeni Kanun’un özellikle aile hukuku bölümünde köklü bir hukuk devrimi yaşama geçirilmiştir; erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine tek eşlilik, erkeğin ‘boş ol’ demesi ile sonuçlanan boşanma yerine, mahkeme kararı ile boşanma, erkek çocuğun tam pay, kız çocuğun yarı pay alması yerine mirastan eşit pay almaları kabul edilmiştir. ‘Evlenme yaşı’ belirlenmiş ve ‘resmi nikah’ kuralı da kadın haklarının güvencesi olmuştur. Kadın hukukçular ve kadın hareketi, özellikle 1985’de CEDAW’ın onaylanmasından sonra başta Medeni Kanun’da günün koşullarına uygun ‘ailede eşler arası eşit haklar için’ değişiklik taleplerini imza kampanyaları, yürüyüşler, bilimsel toplantılar ve yayınlanan raporlarla kamuoyuna ve meclise duyurmuşlardı. 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’la eşler arası eşitlik önemli ölçüde sağlanmıştır. Türkiye’de kadın hareketi için Medeni Kanun çok önemli, çok değerli. Medeni Kanun’la elde ettiğimiz kazanımlarımızın farkındayız. ‘Medeni Kanun’a dokunma, uygula’ diyerek sahip çıkıyoruz. Medeni Kanunu sil baştan yapamayacaklar, çünkü biz laiklik için, eşitlik ve demokrasi için mücadelemize devamda kararlıyız.” 

*** 

1926 Medeni Kanunu’nun getirdikleri 

17 Şubat 1926’da kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun ile özellikle Aile Hukuku bölümünde köklü bir hukuk devrimi hayata geçirilmişti. Tek eşlilik yasalaşmasından ‘boş ol’ sisteminin kalkmasına varan bir kazanımdı. Fakat hâlâ kadınlar için tam anlamıyla eşitlikçi bir kanun olmaktan uzaktı. 

*** 

50 yıllık mücadeleyi kadınlar kazandı 

4 Ekim 1992 ile 8 Mart 1993 tarihleri arası “eylem dönemi” ilan edildi. Toplanan 119.000 imza Medeni Kanun’un kabul edilişinin 67. yılında üç büyük şehirden gelen 150 kadınla meclise sunuldu. Türk Medeni Kanunu, 50 yıllık mücadele sonucunda değişti. Yeni Medeni Kanun 22 Kasım 2001’de TBMM’de kabul edildi. 

*** 

2002’de Medeni Kanun’da yapılan değişiklik ile kadınlar ne kazandı? 

• Evlilik birliğini eşler beraber yönetirler. 

• Kadın evlilik öncesindeki soyadını, kocanın soyadı ile birlikte nikah işlemleri sırasında yapacağı beyana dayanarak kullanabilir. Ancak kadın, yalnızca kendi soyadını kullanmak istiyorsa yerel mahkemede dava açarak bu imkândan yararlanabilir. 

• Evlilik dışında doğan küçüğün velayeti anneye aittir. Ayrıca boşanmanın ardından velayeti alan kadının çocuğuna kendi soyadını vermesi mümkündür 

• Miras paylaşımından erkek ve kız çocukları arasında eşitlik bulunmaktadır. 

• Her eşin evlilik birliği içinde kendi emeğiyle elde ettiği malvarlığı değerleri (edinilmiş mallar) evliliğin sona ermesi hâlinde eşit olarak paylaşılır.  

• Eşler, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıklarıyla birlikte katılırlar. 

• Kanunda, evlilik için 18 yaşını doldurma şartı getirilmiştir. 

*** 

NEDİR BU KADIN KOTASI? 

Kendilerine yüklenen çocuk ve yaşlı bakımı, ev işleri gibi pek çok görünmeyen iş nedeniyle kadınların siyasi parti toplantılarına, örgütlenme çalışmalarına katılımı dolaylı olarak kısıtlanır. Kadın kotası, kamusal alanda hizmetlerin cinsiyet eşitliği ilkesi dikkate alınarak düzenlenmesine ve kadınların özellikle siyasete katılımlarının artırılmasına olanak sağlar. Ataerkil sistemin kadınlara dayattığı eşitsizliği azaltmak için kullanılan bir araçtır.