Mavisel Yener, “Düşünme biçimimi geliştirebilecek editörlerle, edebiyat tutkunu, ideallerimizin kesiştiği yayınevleriyle çalışırım” diyor.

Sonunu bildiğim kitabı okumam da yazmam da

KADİR İNCESU

Çocuk edebiyatının en çok üreten ve okunan isimlerinden, 'Mucize Kasabası' dizininden 'Leyla ile Leya', 'Uçan Kitaplık' ve 'Ejderha Semercisi' adlı kitapları Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan Yener ile yeni kitapları ve çocuk edebiyatı üzerine konuştuk

-Son yıllarda Türkiye'de çocuk edebiyatının çok geliştiği yazılıyor, söyleniyor. Düşünceniz nedir?

Çocuk edebiyatı haritasında yolculuğa çıktığımızda umudumuz yeşeriyor ancak, bir ülkede çocuk edebiyatının gelişmesi toplumsal sağduyu, bilinç ve eğitim sistemiyle doğru orantılı ilerler. Müzik, tiyatro, resim gibi sanat ve kültür öğeleriyle beslenen, estetik değerleri içselleştiren politikalar, çocuk edebiyatının gelişimini de sağlar. Aksi takdirde istediğimiz kadar nitelikli metinler yazalım, çok iyi illüstrasyonlar yapalım, baskı kalitesini yükseltelim, toplumun bu konudaki bilinç seviyesini yükseltip alanı güçlendiremiyorsak, 'gelişim' süreci dilediğimiz gibi ilerlemez. Günümüz koşullarında çocuk edebiyatının gelişmesini, yayımlanan kitap sayısıyla değerlendirirsek 'niceliksel bir gelişme' den söz etmiş oluruz. Bu nicel yoğunluk kendi nitel sıçramasını yapıp, doğru politikalarla desteklendiğinde, istenen sonuca ulaşacağız.

-Dünyadaki çocuk edebiyatıyla kıyasladığınızda ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

Türk çocuk edebiyatının yeryüzü kültürüne katkısı oluyor mu, diye düşünelim birlikte. Çocuk ve gençlik edebiyatı bağlamında, Batı ile Doğu kültürlerini birbirinin karşısına koymayan, insancıl bakış açısıyla kültürler arası köprü oluşturulmaya çalışılan tutumlar bütünü 'yeryüzü kültürü'nü oluşturur. Bilimsel, laik, çağdaş yaklaşımlarla bu bütünü sağlayabiliriz. Çocuğun edebiyatla ilişkisi, toplumun okuma ve yazma kültürüne bakışıyla şekilleniyor. Bir mahkemenin 'kitap okuma cezası' verdiği bir ülkede yaşıyorsanız ve çocuk haberlerde bunu duyuyorsa 'kitap-ceza' ikilisini onun zihninden nasıl sileceksiniz?

-Yazar ile -sonuçta ticari bir kurum olan- yayınevinin ortak paydada buluşması gerekir mi?

Sanat, zanaat, ticaret üçgeni üzerine bir kitap okuyordum tam da. Delidolu Yayınları’ndan çıkan, Peter Ginna’nın derlediği bu kitapta şöyle bir cümle var: “Yeterli sayıda kitap satmanın temel amacı, kültürel hayata paha biçilmez katkılarda bulunurken hem yazarı hem de yayıncıyı maddi açıdan ayakta tutmaktır.” Bu açıdan baktığımızda, yayınevinin yönetim felsefesi ile yazarın ortak paydada buluşmasının çok da zor olmadığı görülüyor. Ben, ortak paydada buluşamadığım yayınevleriyle çalışmam. Yayınevimin konuya edebiyat ve çocuk penceresinden bakmasını isterim. Örneğin popüler kültür tetikleyicisi olan ya da tek amacı okullara kitap seçtirmek olan yayınevleriyle çalışmam. Bilgisi, sezgisi, duyguları gelişmiş, çocuk edebiyatını içselleştirmiş, bana özgür yazma alanı tanıyan, düşünme biçimimi geliştirebilecek editörlerle, kültürel hayata katkı amacı olan, edebiyat tutkunu, ideallerimizin kesiştiği yayınevleriyle çalışırım.

-Çocuklar için yazmanın genel kabul görmüş kuralları var mı?

Kurallar edebiyatın sınırsızlığına aykırıdır, çocuk edebiyatında 'çocuğa göre'liği gözardı etmeden o sınırsızlığı yakalamak mümkün. Çocuklar için yazacak kişilerin yatay-dikey ve mevzii alanlarda ilgili bilgileri sindirerek, yeni bağlamlar oluşturabilmeleri önemli. Burada 'sindirmek' önemli bir sözcük. Son zamanlarda, özellikle pandemi sürecinde 'yazar yetiştirme' iddiasında olan 'online yazarlık atölyeleri'nin çoğaldığını görüyoruz. Oysa edebiyat birikim işidir, atölyelerle bu iş olmaz. Pedagojik, psikolojik, sosyolojik birikimin yanı sıra yaratıcılık kumaşına da ihtiyaç var. Hiç roman yazmamış birinin roman yazma atölyesi dersi vermesi kendi kimlik arayışından öte gitmez.

-Çocuklar için yazmak uzmanlık gerektirir mi?

'Uzmanlık' çok tehlikeli bir sözcük. Yazar Edward SaidUzmanlaşma heyecan duyma ve bir şeyler keşfetme duygusunu da öldürür” diyor. O nedenle kimse edebiyat alanında 'uzmanlaşma'ya teslim olmasın.

-Üç yeni kitabınız aynı anda yayımlandı. Merak, araştırma, iyilik, umut, sevgi, paylaşmak, yazmak, okumak… Ve daha pek çok konu var dikkat çeken. İnsanın çoğu zaman fark etmediği, kendi içindeki mucizeler…

Hiçbir şey, hiçbir zaman göründüğü gibi değildir. Hayatın yazıya dönüşme öyküsü de burada gizli. Çocuklara yaşamın satır arasındaki mucizeleri göstermeye, güler yüzlü bir dünyanın ışığını yansıtmaya çalıştım bu üçlemede. Sığınmacılarla birlikte gelen kedi Leya da bunun bir parçası.

-'Uçan Kitaplık' bana Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ü hatırlattı…

Bu çok hoş bir anımsama. Kitabımızın kahramanı olan, ‘Zümrüdü Anka’ adını verdiği balonuyla dünyayı gezen, dağlardan uçan, bulutlardan bakan, dünya çocuklarını kitaplarla buluşturan dedenin adını özellikle yazmadım kitapta. Oraya kütüphanecilerimizin isimlerini koyarak okuyabiliriz. Eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ü saygıyla analım. 'Uçan Kütüphane' okuma kültürüne katkı sunan tüm kütüphaneci dostlarımıza armağan olsun.

-“Vırvır kumaşı dokuyup dırdıra satmak…” deyimini ilk kez duydum. Bir öyküsü var mı bu deyimin?

Bu anneannemin söylediği deyimlerden biriydi. Bir iş yapmadan boş konuşanlar için söylerdi. Yazdıklarımın mayasında içine doğduğum kültür var. Dilimizin tadına doyulmaz deyimleri büyük zenginliğimiz. Kitaplarımda Anadolu kültürünün bize sunduğu dilsel hazineleri kullanmayı seviyorum.

-Yapay zekâ son dönemlerde sıkça duyduğumuz bir kavram. Kitapta da yapay zekâ teknolojisinden söz edilmiş. Gün gelir yapay zekâya kitap da yazdırılır mı?

Yapay zekâya kitap yazdırmayı Japonya’da denediler, üstelik edebiyat yarışmasında ön elemeyi geçmeyi başardı. Yapay zekâ insan beyni kadar yaratıcı olabilir mi, emin değilim. Çünkü edebiyat kurallarla yapılmaz.

-Mavisel Yener bu dizinin dördüncü kitabını yazarsa adı 'Leya Evini Özlüyor' olabilir mi?

Leya sığınmacılarla birlikte o zorlu yolculuğu yapmış sığınmacı bir kedi, evini özlediğini ben de düşünüyorum. Bunu yazar mıyım bilmiyorum fakat hiçbir öykünün bitmediğini, her zaman 'sonrası' olduğunu okura düşündürmeyi de seviyorum.

-Kitaplarınızda merak duygusunun öne çıktığını görüyoruz. Merak da okuru düşünmeye, soru sordurmaya ve araştırmaya yöneltiyor. Okura dünü unutma, bugünü önemse, yarın için çalış der gibisiniz.

Yazmamın özündeki en önemli öğe 'merak' duygusu. Ne yazacağımı, nasıl ilerleyip nasıl sonlanacağını merak etmesem yazmazdım zaten. Okur için de aynı şey geçerli. Sonunu bildiğim kitabı okumam da yazmam da! “Okura dünü unutma, bugünü önemse, yarın için çalış” demiyorum aslında. Dünü unutursan, bugünü önemsemezsen, yarın için çalışmazsan bunlar bunlar olabilir, yine de tercih senin diyorum. Kararı onlara bırakırım her zaman.