Devletin asgari ücret görüşmelerinde hakemlik değil, ‘sermayenin bekçiliğini’ yaptığını belirten Özveri, “1980 öncesi devletin bir elinde sopa, bir elinde ekmek vardı. 1980 sonrası devlet, elindeki ekmeği işverene teslim etti” diyor

‘Sopa devletin, ekmek işverenin elinde’

Mahir Bağış

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2020 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek için üçüncü toplantısını salı günü gerçekleştirdi. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) ev sahipliğinde yapılan toplantıda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bir işçinin aylık asgari geçim tutarını 2 bin 331 TL olarak açıkladı. TÜİK’in bu hesabına işçi örgütleri ve emekçilerin tepkileri sürüyor. Öte yandan üç büyük işçi konfederasyonu, bugün asgari ücretle ilgili ortak basın toplantısı düzenliyor. Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmeni, hukukçu Dr. Murat Özveri, BirGün’ün asgari ücret tartışmalarına ilişkin sorularını yanıtladı. Özveri, asgari ücret görüşmelerinde devletin hakem rolünde olmadığını, aksine tam anlamıyla sermayenin bekçiliğini yaptığını belirtiyor. Komisyonda işverenleri temsil eden TİSK’in kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini ifade eden Özveri, “Buradaki sorun TİSK’in karşısında güç unsuru oluşturamayan işçi sendikalarında. İşçi sendikalarının varlığı kökten bir şekilde tartışılmalıdır” diyor.

TEMEL MESELE UCUZ İŞGÜCÜ YARATMAK

‘Asgari ücret Türkiye’de artık genel ücret haline geldi’ tespitlerine katılıyor musunuz?

13 milyona yakın çalışan var ve önemli kesimi asgari ücret alıyor. Genel ücret hesaplamalarını da asgari ücret belirliyor. Temel mesele ucuz işgücüne zemin hazırlamak. Ucuz işgücünden doğru ekonomik bir tablo çiziliyor. Buna ilaveten toplu pazarlıkla belirlenen ücret de ucuz işgücüne çıkıyor. Bu model 40 yıldır devam ediyor. Turgut Özal’dan beri ‘kemerlerimizi sıkacağız’ anlayışıyla Türkiye’nin uluslararası piyasalarda önemli aktör olacağı düşünüldü. Bu aktörleşme olgusunun temelinde de ucuz işgücü var. Bugün uluslararası piyasalardaki durumumuz bunu net bir biçimde ortaya koyuyor.

DEVLET SERMAYENİN BEKÇİLİĞİNİ YAPIYOR

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda devletin hakem rolünde olduğu söylenebilir mi? Devletin işveren ve işçi temsilcilerine yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şu an var olan modelde devlet hakem falan değildir. Aksine devlet tam anlamıyla sermayenin, işverenin bekçiliğini yapıyor. Asgari ücret görüşmelerinde devletin rolünü iki döneme ayırmak mümkün. Birinci dönemde devlet, 1980 öncesi sermaye ile işçi sınıfı arasında bir uzlaşı kurmaya çalışıyordu. Bir elinde sopa, bir elinde ekmek vardı. İkinci dönemde yani 1980 sonrası devlet, elindeki ekmeği işverene teslim etti. Devletin bu politikası sermaye birikiminin devamına hizmet ediyor. Bunun için de gerek hukuksal uygulamaları gerek ekonomik politikaları şekillendirerek işverene önemli avantajlar sağlanıyor. O yüzden Anayasa’da bulunan sosyal devlet maddesi sadece bir makyajdan ibarettir.

İŞÇİ SENDİKALARI KENDİNİ SORGULAMALI

İşçilerin asgari ücret görüşmelerinde grev, eylem gibi herhangi bir yaptırım hakkının bulunmamasının pazarlık masasına nasıl bir etkisi oluyor?

Türkiye de işkolu sendikacılığı değiştirildi. Şu an garabet bir işkolu sendikacılığı yürürlükte, örneğin grev hakkı tanımıyor, ülke bazında endüstriyel bir eylem hakkınız yok. Asgari ücret gibi temel bir konuda işçinin elinden grev hakkının alınması ILO’nun sendikal özgürlük kararlarına aykırıdır. Daha önce de bahsettiğim ucuz işgücünün oluşturulması konusunda bu nokta da belirleyici rol oynuyor.

Bir TİSK yetkilisi basına yaptığı açıklamada, asgari ücretin en fazla 2 bin 262 lira olması gerektiğini söyledi. TİSK’in 242 liralık zam önerisi hakkında neler söylemek istersiniz?

TİSK kendi sınıfsal çıkarları açısından çok başarılı bir strateji izliyor. Haksızken haklı görünmeyi çok iyi başarabilen bir işveren sendikası var. Türkiye emekçi sınıflarından sermayeye hâlâ kaynak akmaya devam ediyor, TİSK de buna doymuyor ve daha fazlasını istiyor. Buradaki sorun TİSK’in karşısında güç unsuru oluşturamayan işçi sendikalarında. Grev hakkı, toplu eylem gibi kazanımlar sonuna kadar sınırlandırılmış bir durum içerisinde, işçi sendikalarının varlığı kökten bir şekilde tartışılmalıdır.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Selçuk’un “istihdamı korumalıyız” açıklaması size göre de görüşmelerin nasıl sonuçlanacağının işareti mi?

“İstihdamı korumalıyız” şeklinde bir açıklama kabul edilir değildir. Bu açıklama emeğin daha fazla yağmalanmasına hizmet eder. Şu an var olan durumun asıl adı eksik istihdamdır. Bakan, eksik istihdamı istidam olarak değerlendiriyor. Bir insan aldığı eğitime uygun bir işte çalışamıyorsa, aldığı ücret yaşamını devam ettirecek koşulları sağlamıyorsa bunun adına eksik istihdam deniyor. Bakanlığın temel görevi eksik istihdamı ortadan kaldırmak ve gerçek istihdamı yaratmaktır.

ASGARİ ÜCRETTEN VERGİ ALMAK İNSAN ONURUNA AYKIRI

Asgari ücretten alınan vergiler hakkında neler söylemek istersiniz?

Türkiye’de vergi adaletinden bahsetmek mümkün değildir. Gelir dağılımı politikaları sermayeden yana, emek aleyhine göre düzenleniyor. Sermayenin, işverenin çıkarları hesaplanıyor ve bu konuda siyasi irade sermaye tarafında belirleyici, destekçi bir saf tutuyor. Oysa yapılması gereken emekçilerin vergilerinde düzenlemelerde bulunmaktır. Asgari ücretin tanımı gereği bu vergiler insan onuruna aykırıdır.