İhtiyacımız demokrasi. İhtiyacımız hak temelli bir sosyal devlet. İhtiyacımız hem kamu hem özel yatırımların verimli alanlara yönlendirilmesi, üretimin sürdürülebilir bir anlayışla arttırılması. İhtiyacımız tüm bunları sağlayacak kamu politikalarının ülke ihtiyaçlarını gözeten bir anlayışla oluşturulması. İhtiyacımız sadece bugünü ve kendini gözeten değil, yarını da ama en önemlisi tüm ülkeyi gözeten bir yönetim. İhtiyacımız kimlikler üzerinden ayrıştıran ve ötekileştiren değil, o farklılıkları herkesin özgürce yaşamasının güvencesi olacak bir anlayış.

Oysa bugün gerçeklerimiz çok farklı. 2018’den beri resmen, 2014’den beri ise fiilen tek adam rejimi ile yönetiliyoruz. Tek adam rejimini tanımlayan unsurlar ise belli. Her şeyden önce tek adam rejiminde demokrasi yok.

Kimliklerle, siyasi parti aidiyetleriyle, tek adama sadakatle erişim imkânı belirlenen bir sosyal politika ağı var. Bu ülkenin vatandaşı olarak doğmuş olmaktan edinilen hakla, vatandaşının ihtiyaçlarını sağlayan bir sosyal devlet yok.

Kamu yatırımlarının mega projeler adı altında yandaş zenginleştirme aracına dönüştürüldüğü, kamu-özel işbirliği adı altında halkın parasının garantiler yoluyla özel şirketlere aktarıldığı, özel sektör yatırımlarının toprağı işlemek ve fabrikalar kurmak yerine beton yığını rezidanslar ve inşaatlar yapmayı tercih etmesine neden olacak bir vahşi neoliberal düzen var. Katma değeri olan bir üretim zaten yok, olan da etkin ve sürdürülebilir değil.

Devlet şirkete dönüştürülmüş, vatandaş müşteriye… Aile şirketindeki yöneticilerin ihtiyaçları gözetiliyor, ülke ihtiyaçları değil. Yandaşlık gözetiliyor, liyakat değil.

Tek adam yönetiminin gözünü rant hırsı bürümüş. Bu uğurda ülkenin tüm miraslarını yağmalamakta kararlı. Cumhuriyet mirası kamu kurumları ve halkın Hazinesi kararnameler yoluyla aile şirketinin yönettiği Varlık Fonu’na ve yandaş şirketlerin emrine devredildi. Temiz havamız, güvenli gıdamız, berrak suyumuz tek adam rejiminin sınır tanımaz hırsıyla elimizden alınıyor. Her şeyin temelinde rant ve kişisel zenginleşme hırsı yatıyor, bugünü ve yarınıyla hayatı ve toplumu gözeten bir anlayış değil.

Tek adam rejiminin dayanakları vahşi neoliberal düzen ve tek tipçi siyasal İslam. Bizi birey olarak tanımlayan ne varsa, bu tek tipçi anlayış tarafından ayrıştırıcı bir unsura dönüştürülmüş durumda. Etnik kökenimiz, inancımız, cinsiyetimiz, siyasi görüşümüz, yaşam tarzımız özgürce yaşayabildiğimiz birer unsur olmaktan çıkartıldı. Hoyratça ötekileştiren bir yıkım var; kardeşliğin, barışın, laikliğin verdiği güçle var eden değil.

Sonuç ise belli… Tüm uluslararası deneyim de sonucun bu olacağını söylüyordu zaten. Tek adam rejimi fakirleştirir, kutuplaştırır, işsiz bırakır, hayatı pahalılaştırır, borçlandırır, batırır. Öyle de oldu. Tek adam rejimi ile 80 milyon hep beraber fakirleştik. 2014 yılında 12 bin 112 dolar olan kişi başına milli gelirimiz 9 bin 76 dolara düştü. İşsizlik arttı. İşsizlik fiilen başkanlığın başladığı Ağustos 2014’de yüzde 10,1 iken bugün yüzde 13. Enflasyon çift hanelere yapıştı. Ağustos 2014’te yüzde 9,5 olan enflasyon, Temmuz 2019’da yüzde 16,7. Ekonomik eşitsizlikler arttı. Kararnameler vasıtasıyla insanlar işlerinden atıldı, grevler ertelendi. Aile ve parti aidiyetleri, hatta iktidarın kendinden görmediklerine açıkça saldıranların öncelikli görülmesi, atamaların hep söylenmeyen temel prensibiydi, artık açık prensibi haline geldi.

Hedefimiz işte bu ağır sonuçları doğuran vahşi neoliberal, tek tipçi, ayrıştırıcı tek adam rejiminin yerine hızla eşitlik, adalet, özgürlük, barış ve laiklik ilkeleri üzerinde yükselecek bir demokrasiyi kurmak olmak zorunda. Milyonların tüm baskılara ve zulme göğüs gererek yıllardır bu ilkelerden ödün vermedikleri mücadelenin ve hepimizin ortak çabasının sonucunda temsil yetkisini ve sorumluluğunu üstlenmiş olan herkesin, hepimizin sorumluluğu işte budur…