KESK tarafından düzenlenen “Savaş, göç, mültecilik kıskacında emek” başlıklı sempozyumun ilk ayağı dün gerçekleşti. Sempozyumda yapılan konuşmalarda AKP iktidarının çözüm yerine soruna yol açtığı belirtildi.

Sorun iktidarın yasal mevzuatı
Fotoğraf: KESK

Politika Servisi

Savaşın getirdiği yıkım nedeniyle evlerinden uzaklaşan milyonlarca mülteci, gittikleri bölgelerde de birçok sorunla karşılaşıyor. Emek sömürüsünden, toplumsal dışlanmaya kadar yüzlerce problemle yüz yüze bırakılan mültecilerin, göç ettikleri ülkelerde karşılaştıkları en büyük sıkıntıların başında nefret söylemi gösteriliyor. KESK tarafından savaşa karşı gerçekleştirilen sempozyumda da mültecilere nefret söylemine çözüm bulunamadığının altı çizildi.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK), İstanbul Şişli’de bulunan Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde “Savaş, göç, mültecilik kıskacında emek” başlıklı sempozyum gerçekleştirdi. İki gün sürecek sempozyumun ilk gününde birçok sendika ve sivil toplum örgütü temsilcisi sempozyuma katıldı.

SORUN ÇÖZMEKTE YETERSİZ

Sempozyumda ilk sözü alan KESK Eş Başkanı Mehmet Bozgeyik, Suriye savaşından sonra milyonlarca mültecinin Türkiye’ye geldiğini ve aynı zamanda farklı kıtalardan da göçlerin olduğunu söyledi. Bozgeyik, “Bugün açısından Birleşmiş Milletlerin (BM) açıklamış olduğu raporlara baktığımızda 2020 yılı raporlarını değerlendirdiğimizde, Türkiye’de 4 milyonu aşan sığınmacının yanı sıra 1 buçuk milyona yakın kayıtlı ve kayıt dışı göçmenin Türkiye’de yaşamak zorunda kaldığını söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı. AKP’nin çözümden çok soruna yol açtığını ifade eden Bozgeyik, “Özellikle ülkemizde AKP iktidarının göçmen ve mültecilerin giriş, kalış ve işgüçlerine katılmalarına dair son 10 yılda oluşturduğu yasal mevzuat ve güvenlikçi iş politikaları, toplumsal sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kaldığını ve sürekli bir sorun alanı üretiyor” dedi.

Mülteciler için önemli çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Uluslararası Çalışma Örgütü(İLO) Türkiye Ofis Direktörü Numan Özcan, “Çalışmalarımız 3 ana başlıktan oluşuyor. Bir tanesi özellikle Türkiye’ye gelen Suriyelilerle ilgili ve diğeri de uluslararasında koruma altında ki mültecilerle alakalı. Onların dil becerilerini ve mesleki becerilerini arttırarak daha iyi bir yer bulmalarını ve iyi yerlerde çalışabilmelerini sağlamaya yönelik faaliyetler. Diğerinin de çalışma şartlarının, temel haklarının, çalışma haklarının mülteciler dahi herkes için mümkün olması için yaptığımız çalışmalar” ifadelerini kullandı. “Göç, göçmen ve Mülteci Kavramsallaştırmaları” konusunu ele alan Doçent Doktor Suna Gülfer Ihlamur Öner, birçok araştırmacının “zorunlu göç” tanımını kullanmaktan imtina ettiklerini belirtti. Zorunlu göçün sığınmacıları ve mültecileri ülke içerisinde zorla yerinde edilmesini kapsadığını söyleyen Öner, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yerinden edinme sadece savaş ve yaygınlaşmış şiddet nedeniyle olmuyor. Büyük projeler, barajlar, doğal afetler, iklim değişikliği gibi nedenlerle de ülke içerisinde yerinden edinme zorunlu göç kapsamında ele alınıyor artık.”

İŞGÜCÜNDE GÖÇMEN

Küresel Mülteci Politikalar Merkezi üyesi Patrick Taran, Türkiye’nin mültecilerle ilgili bulunduğu sözleşmenin içeriğine uyarak mültecilerin en temel haklarını vermesini gerektiğini belirtti. Birçok gelişmiş ülkede işgücünün göçmen işçilerden oluştuğunu söyleyen Taran “Türkiye’de BM rakamlarında göre 6 milyon uluslar arası göçmene sahip. Ancak daha geniş kaynaklardan alınan bilgilere göre 7 milyondan daha fazla olduğu belirtiliyor” dedi.