Sorun sadece bazı adamların şiddeti mi?

Gamze TAŞCIER / CHP Ankara Milletvekili / Parti Meclisi Üyesi

İktidarın her soruna uyguladığı temel bir yaklaşımı var: Sorunların kaynağına değil, sonucuna çözüm üretmek. Kadına yönelik şiddetle mücadelede de tam olarak bu yaklaşımı uyguluyorlar. Bu garip halin nedenine daha sonra geleceğim, ancak öncelikle birkaç örnekle meseleyi somutlaştıralım.

Siz eğer kadınlar şiddete uğruyor diyerek kadınlara “pembe” alanlar yaratmaya çalışıyor, Kalkınma Planlarında ve Yıllık Programlarda hamam mantığıyla ‘kadın üniversiteleri kuracağız’ gibi vaatler sunuyorsanız, yetmiyor, kadınlara özel otobüsler yapalım diyorsanız, sonuca çözüm üretme anlamsızlığına bulanmış, onu üretirken de bizatihi kadına yönelik şiddeti artırıcı bir damarı beslemiş oluyorsunuz. Boşanmak isteyen veya boşanmış kadınlar şiddet görüyor gibi bir sorundan yola çıkarak, aile arabuluculuğu gibi yöntemlerle “o zaman boşanmayı zorlaştıralım”, kadınları birey olarak görmek yerine onları “yalnızca aile içerisinde tanımlayalım” gibi sözde çözümler üretiyorsanız, tam da yukarıda bahsettiğimi yapıyorsunuz demektir. Kadınları öldüren katilleri “idam edelim” gibi önerilerle, sorunun kaynağını görmezden gelip, sonucu üzerinden intikamla vicdan rahatlatma çabasına girişiyorsanız, siz bu sorunu aslında çözmeye çalışmıyorsunuz demektir.

Daha sayısız örnek var iktidarın meşguliyetine ilişkin, ancak bu kadar yeterli. Sorun belli, belli olmasına da üretilen ‘çözümler’ dönüp dolaşıp sorunu besliyor. Zaten AKP iktidarının sorunun kaynağıyla ilgili de bir kavrama sıkıntısı olduğunu görüyoruz. Sorunun temeli, kadınların şiddet görüyor olması değil; kadınların ikinci sınıf insan görülmesi, kadın erkek eşitliğine inanılmaması, erkeklerin kadınlar üzerinde hak sahibi olduğu düşüncesinin varlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmamış olmasıdır. Kadına yönelik şiddet, bu kaynak sorunlardan türeyen bir çıktıdır. Bunu kavrayamayan bir iktidarın, daha da vahimi, bu kaynağı yapıp ettikleriyle ve söylemleriyle devamlı besleyen bir iktidarın sorunu gerçekten çözebilme yetisi olabilir mi?

Kadına yönelik şiddet, bazı adamların bazı kadınlara yönelik bireysel eylemleri değildir, başlı başına bir zihniyet sorunudur. Olması gereken de topyekûn bir zihniyet dönüşümünün sağlanmasıdır. Ancak kadınları ikinci sınıf insan gören bir zihniyete sahip olanlar, yani sorunun kaynağı olanlar, pek tabii o sorunu da çözemezler. Eğer siz Meclis’te her partinin desteğiyle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu kurduktan bir hafta sonra, bir gece yarısı hukuksuz ve Meclis iradesini yok sayarak İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alıyorsanız; komisyona çok eşliliği ve 15 yaşında çocukların evlenmesini savunan, İstanbul Sözleşmesi’nin de ötesine geçerek Lanzorette Sözleşmesi’ni dahi tartışmaya açan, evrensel temel insan haklarından rahatsız olduğunu ifade eden, 6284 sayılı kanunun kaldırılması konusunda talepleri yönelten kişileri davet edip onları dinletiyorsanız, hele hele bu kişiler kamu kurumlarında yöneticilik yapıyor ve bu kişileri oralara siz atıyorsanız, hangi zihniyete sahip olduğunuz da apaçık ortada demektir. Kürsüye çıkıp, “sembolik de olsa iki bayan vekil gelsin” diyor, siyasetçi kadınları sırf sizin partinizden değil diye giyim kuşamları sebebiyle “vitrin süsü” olarak tanımlıyorsanız, siz bu karanlık zihniyetin bizatihi kendisisinizdir.

Sonuç olarak, “kadınlar olmazsa kadına yönelik şiddet de olmaz” gibi akıl dolu(!) bir mantıkla şiddet sorununa yaklaşıp sözde çözümler üretmeye çalışanlar aslında tam tersine sorunun kaynağını besliyorlar. Kadınları toplumsal hayattan izole ederek ikincilleştirmeyi hedefleyen her adım şiddeti artırıyor. Yani sorun bireysel eylemler bütünü olarak değerlendirildiği müddetçe çözüme kavuşamayacağız. Çözüm, kadına yönelik şiddetin bir zihniyet problemi olduğunun kabulü ve bu zihniyet dönüşümünü gerçekleştirme çabasıyla mümkündür. Bu da ancak bu dönüşümü gerçekleştirmeyi hedefleyen bir iktidarla olabilecektir.

Fotoğraf: Meltem Ulusoy / csgorselarsiv.org