Dış politikadaki son makas değişikliğinin ismi ‘sorunsuz çember’ oldu. İktidarın bölgedeki gerilimlere taraf olduğunu hatırlatan uzamanlar, "Türkiye, öncelikle bölgedeki krizlerden sıyrılmalı" diyor.

Sorunsuz çember politikası hayal

POLİTİKA SERVİSİ

Dış politikada sürekli zikzaklar çizen iktidar yeniden makas değişikliğine gidiyor. 10 yıl önce “Komşularla sıfır sorun” diye yola çıkan Saray yönetiminin dış politika macerası 'değerli yalnızlık' söylemiyle son buldu. Gelinen süreçte belirlenen yeni slogan ise “Sorunsuz çember” oldu. Önceki gün Hürriyet’te yer alan habere göre, Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen brifingde, Türkiye’nin çevresinde ‘sorunsuz bir çember’ oluşturulması gerektiği vurgulandı. Edinilen bilgiye göre, toplantının ana başlıklarını hükümetin Ermenistan, İsrail, Libya, Mısır ve Körfez ülkelerine yönelik atacağı adımlar oluşturdu. ABD ve AB ile ilişkiler öncelikler listesinde yer almadı.


Hükümetin dış politikada 'sorunsuz çember' politikası izlemesinin mümkün olmadığına dikkat çeken uluslararası ilişkiler uzmanı akademisyenler hükümetin son hamlesini değerlendirdi.

Uyumsuz politikalar savrulmaya itiyor

"AKP'nin Türkiye'nin içerisinde iktidar olma projesiyle dış politikası çok kesişen iki olgu dolayısıyla çok iç içe" diyen Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Hande Orhon Özdağ, "AKP ilk başta iktidara geldiğinde, iktidara gelmesini ne sağlayacaksa dış politikasını o şekilde şekillendirmişti. 'Komşularla sıfır sorun' denilerek bu çerçevede Ermenistan'la, Suriye'yle İran'la bir şekilde geçmişte kurulandan farklı ilişkiler kurulmasını sağlayarak AKP sermayesine bir açılma alanı yaratmıştı. Bir taraftan da Batı'nın desteğini almasını sağlıyordu, işlevi buydu" diyor. "Değerli yalnızlık meselesine gelirsek, bu dış politika tabii ki Türkiye'nin gerçeklikleriyle uyumsuz bir noktaya savruldukça, yalnızlaşmasının sonucunda ortaya çıkan politikayı meşrulaştırma aracı oldu" değerlendirmesini yapan Özdağ, "Böylelikle aslında AKP iktidarda kalmak için, kendi dış politikasını, iktidar politikaları çerçevesinde yönlendirmeye çalışıyordu" ifadelerini kullanıyor. Ancak gelinen noktada, iktidarın ne doğuyla ne batıyla ilişki kuramaz hale geldiğine dikkat çeken Özdağ, "Dolayısıyla tekrar bir bölgeye dönme çabası içerisinde ama yapılan tüm hatalar Türkiye'yi dış politikada o kadar tahmin edilemez, öngörülemez bir aktör pozisyonuna getirdi ki artık atılan geri adımların ne kadar başarılı olacağını öngörmesi hiç mümkün değil" diyor.

Ukrayna hükümetin Batı’ya açılan kapısı

Dış politikada sorunsuz çember denilirken Ukrayna ile Rusya krizinde Türkiye'nin doğrudan taraf olduğunu hatırlattığımız Özdağ şu değerlendirmeyi yapıyor: "Ukrayna mevzusu şu an AKP'nin batıyla ortak bir zemin elde edebildiği tek mevzu dolayısıyla batıya açılan bir kapıyı mevcut olarak koruma güdüsü. AKP'ye bence bu açmaz ve çelişkili durumu AKP açısından tahammül edilebilir kılan ve makul gösteren şey. Çünkü hem bölgede hem küresel ölçekteki her cephede Batıyla tamamen ayrı düşmüş durumda, en son bir Afganistan'da yakınlaşma istedi ama o da hem bölgenin konjonktürü hem de ABD'nin olumsuz yaklaşımı nedeniyle boşa düştü. Dolayısıyla, 'evet biz sorunsuz çember yaratacağız ama Ukrayna'daki çıkarlarımızı da koruyacak, çünkü orası bizim Batı’ya açılan kapımız' yaklaşımı bence AKP'nin temel motivasyonu."

İktidarın elinde yeterli araç yok

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Ali Tuğtan ise sorunsuz çember tabirinin bir politik beyandan ziyade bir niyet beyanı olduğunu düşünüyor. "Sorunsuz bir dış politika için Dışişleri Bakanlığı'nın elinde gerekli araçlar yok" diyen Tuğtan şu değerlendirmeyi yapıyor: "Bunu gerçekleştirebilmesi için Türkiye'nin öncelikle Suriye başta olmak üzere çok uzun zamandır içinde bulunduğu birtakım krizlerden, bunun siyasi bedellerini de ödeyerek sıyrılması gerekir. Bu olmadan sorunsuz çember inşa etmek zaten mümkün değil. Meseleye daha genel olarak bakarsak bu niyet beyanının nedeni Davutoğlu dönemiyle birlikte başlayan aşırı idealizm safhasına girdi. Bu safha, Suriye'deki durumun beklendiği gibi olmaması üzerine başarısızlığa uğradı. Buna tepki olarak sarkaç bu sefer tam tersi yöne savruldu. 2015'lerden itibaren kaba realist olarak tabir edilebilecek büyük ölçüde askeri güce yaslanan aşamaya girildi. Bugün de Doğu Akdeniz'de, Suriye sahasında yaşanan gelişmelerden sonra bunun da sonuna gelindiği anlaşıldı. Şimdi makul bir orta noktanın bulunması temennim ancak bunun elde edilmesinin araçları Türkiye'nin elinde malesef yok."