Sorunu yaratanlardan çözüm beklemek boşa

CHP PM Üyesi Doç. Dr. Gökhan Günaydın

İzmir’de 30 Ekim’de meydana gelen depremde, an itibariyle yaşamını kaybeden yurttaş sayımız 114 olarak belirtiliyor. Depremde 141 bina ağır hasar almış, 11 bina yıkılmış, 15 bina acil yıkılacak durumda.

İzmir’de 4 Kasım’da yaptığımız incelemelerde, kamuoyuna yansıyan genel geçer bilgiler dışında, önemli gördüğüm bazı hususları, kamuoyuyla paylaşmayı yararlı görüyorum;

1- Depremin merkez üssü Seferihisar açıkları olmasına rağmen, yıkılan binaların tamamı Bayraklı bölgesinde. Bölgeyi daha da sınırlamak gerekirse, ağır hasar gören ve yıkılan binaların tümü Bayraklı ile Bornova’yı ayıran Özkanlar caddesi ile sahil kesimi arasında Manavkuyu, Mansuroğlu ve Adalet mahallesindedirler. Şüphesiz bu tesadüf değil. Sözü edilen bölge, 1990’lı yılların başına kadar mandalina bahçesi, patates, Bornova kınalı bamyası ve diğer tüm sebze çeşitlerinin üretildiği, taban suyu yüksek bir arazi karakteristiği gösteriyordu. 1990’lı yılların başında bölge hızla yapılaşmaya açıldı. Bölgeye zemin + 7 kat emsal verildi. 30 Ekim günü saatler 14:51’i gösterdiğinde, 7 şiddetindeki deprem Sisam adası dahil tüm Ege’yi vurduğunda, yalnızca bu bölgedeki evler yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Bunun temel nedenlerinden birisi olarak zemin sorunu gösterilebilir. Kuşkusuz İzmir’in zemini sorunlu başka bölgeleri de var. Ancak bina kalitesinin, depremde yıkım açısından bir başka temel etken olduğu da unutulmamalıdır. Nitekim, aynı bölgede yan yana olan apartmanlardan/sitelerden, kimileri önemli bir hasar almazken, bazılarının yıkıldığı ve içindeki yurttaşlarımızı ölüme sürüklediği görüldü. Bu çerçevede, zemin itibariyle yapılaşmaya uygun olmayan alanlara imar izni verilmemesi, verilmiş ve yapılaşmış alanlarda yapı denetiminin sıklaştırılması gereği bir kez daha bütün açıklığı ile ortaya çıkmış durumda.

2 - Bölgede kapalı alanlarda barınma olanakları varken çadırlar kurulmuş olup, halen çadırların en az yarısı boş durumda. Yurttaşlarımız, yangın vb yeni felaketlerle karşılaşmadan, derhal kapalı alanlara transfer edilmelidir. Depremi hasarsız atlatan 18.609 bina (107.371 bağımsız bölüm) ve az hasarla geçiren 1.158 binada (18.503 bağımsız bölüm) yurttaşlarımız olağan yaşamlarını sürdürmekte. Depremde orta derecede hasar alan 176 bina (3.002 bağımsız bölüm), ağır hasar alan 141 bina (3.073 bağımsız bölüm), yıkılan 11 bina (172 bağımsız bölüm) ve acil yıktırılacak 15 bina (356 bağımsız bölüm) bulunuyor. Bölgede bulunan 1.550 kişi kapasiteli spor salonunda 26 kişi, 3.166 kişi kapasiteli KYK yurtlarında 43 kişi ve 1.920 kişi kapasiteli özel yurtlarda 139 kişi barınmaktadır. Dolayısıyla, İzmir’de, 6.398 kişinin barınabileceği kapalı alanlar boş olarak bekletilmektedir. Ayrıca yine bölgede 7.600 kişi kapasiteli kamu misafirhaneleri de boş durumda bulunmaktadır. Özetle, İzmir’de yaklaşık 14.000 kişilik kapalı mekan kapasitesi hazır ve boş iken kullandırılmamaktadır.

Diğer taraftan, AFAD verilerine göre, İzmir’de 2.791 çadır kurulmuş olup, bunların 835’i boş durumda bulunmaktadır. Dolu olan 1.956 çadırda ise 8.076 kişi barınmaktadır. Çevre ve Şehircilik Bakanı ise, dün yaptığı basın toplantısında, 2.692 çadırda 6.600 yurttaşımızın barındığını, 1.010 çadırın ise boş olduğunu belirtmiştir. Verilerdeki çelişkiyi bir tarafa bırakırsak, en çok çadırın (827) kurulu bulunduğu Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’nda yaptığımız gözlemlerde, çadırların en az yarısının boş olduğunu saptadığımızı ifade etmek isterim. Ayrıca kapalı spor salonu, özel ve KYK yurtlarında boş kapasitenin 6.398, kamu misafirhanelerindeki konaklama kapasitesinin de 7.600 olduğunu değerlendirdiğimizde, çadırlarda barınan tüm yurttaşlarımızın tümünün ve hemen kapalı alanlarda barındırılabileceği görülmektedir. Kasım ayı ile birlikte havaların özellikle geceleri hızla soğumaya başlaması, ısınma ihtiyacının ortamı çadır yangını gibi felaketlere açık hale getirmesi gerçeği karşısında, bu seçeneğin hızla değerlendirilmesi ve çadırlarda kalan yurttaşlarımızın kapalı alanlara taşınması bir zorunluluktur.

Diğer taraftan, Bakan, 1000 adet konteyner kurulması çalışmalarına başlanıldığını ifade etmektedir. Yukarıda sunulan veriler göstermektedir ki, geçici konteyner kentlerin kurulması tümüyle gereksiz. Yanlış planlamanın, zaman ve kaynak israfı yanında, rant yaratma dışında bir işlevi yok, olamaz.

3 - Merkezi hükümet tarafından bölgeye gönderilen 29 milyon TL kaynak, depremzede yurttaşlarımızın ivedi ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kalıyor. Deprem sonrası bölgeye AFAD Başkanlığı tarafından 13, Aile çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 10, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 6 olmak üzere toplam 29 milyon TL kaynak aktarılmıştır. Bu finansmanın, sorunların çözümünde yeterli olamayacağı açık. Nitekim, yıkılmış ya da yıkılacak binalarda eşyasını alamayan vatandaşlara hane başına yalnızca 30 bin TL, yıkık/acil yıkılacak/ağır hasarlı ev sahiplerine yalnızca 13 bin TL ve bu durumda olan kiracılara yine yalnızca 5 bin TL yardım yapılmaktadır. Sözü edilen rakamların, yaşanılan büyük kayıplar ve yıkılan evler karşısında, yaraları sarmaya yetecek yardımlar olmadığı ortadadır. “İtibardan tasarruf edilmez” diyerek her türlü savurganlığa kılıf uydurmaya çalışanları, bölgeye yeterli finansman desteğini sağlamaya çağırmaktayız.

4 - İzmir’in sosyal konut kapasitesi, tüm depremzedeler için yeterli durumda. Kentsel dönüşümün, yerinde dönüşüm esaslarına göre yürütülmesi yararlı olacaktır. Çevre ve Şehircilik Bakanı, Bayraklı’da yapılan şehir hastanesi civarına 3 bin yeni konut yapılacağından söz etti. Öncelikle ifade etmek isterim ki, AFAD verilerine göre ağır hasarlı, yıkık ve yıkılacak toplam 167 binada 3.601 bağımsız bölüm bulunuyor. Rıza Bey apartmanı da dâhil olmak üzere yıkılan binaların yanındaki binaların sağlam olduğu düşünüldüğünde, bu zemine yapılacak nitelikli binaların, yıkıcı depremlere dahi dayanabileceği anlaşılıyor. O halde İzmir’de yapılacak iş, yerinde dönüşüm olmalı. Aynı mekanlara, teknik ve bilimsel ölçülerde sağlam binalar yapıldığında, hak sahiplerinin mağduriyetleri giderilmiş olacak. Bazı apartmanlarda yıkım gerçekleşmiş, diğerlerinin oturulabilir nitelik taşıdığı kentleşmiş Bayraklı alanları yerine, yurttaşları tünellerin üzerinde, meskun olmayan şehir hastanesi bölgesinde ikamete zorlamanın anlaşılır tarafı yok. Yine Çevre Bakanı’nın ifade ettiğine göre, İzmir’de zaten sosyal konut niteliğinde 6,084 konut inşaatı da sürmektedir. Bütün bu veriler, önerilen alanda oluşturulacak yeni bir rant sürecine İzmir’in ihtiyacı olmadığını açıkça ortaya koyuyor.

5 - Büyükşehir Belediyelerimizin depremin ilk anından bu yana ortaya koyduğu çalışmalar, yönetim kapasiteleri ve dayanışmacı çalışma anlayışları açısından örnek niteliktedir. Depremin duyulmasıyla birlikte, Büyükşehir belediyelerimiz, afet planları doğrultusunda, derhal hazırlıklarını tamamlamış ve bölgeye intikal etmişlerdir. Bu bağlamda, itfaiye ve arama kurtarma ekiplerinin etkili çalışmaları, her öğün onbinlerce sıcak yemeğin servis edilmesi, 24 saat çay, kahve ve çorba sunan mobil ekiplerin bölgeye konuşlandırılması, barınma çözümleri yanında duş, tuvalet tesislerinin hızla kurulması, merkezi hükümetin ve gönüllülerin işbirliği ve eşgüdümüne sürekli açık olma anlayışları bölgede takdirle karşılanmıştır. Alanda özveriyle görev yapan, tüm emekçi kardeşlerimize sonsuz şükranlarımızı sunarız.

Bitirirken, şu saptamayı yararlı görüyorum: İzmir’de meydana gelen, mağdurlarına ve hepimize büyük acılar yaşatan deprem, Türkiye’nin depreme hazırlıklı olmadığı gerçeğini bir kez daha olanca açıklığı ile ortaya koymuştur. Ülkenin, kaynaklarını yanlış projelere ve ranta aktarmaya dayalı yönetim yapısı, inşaata dayalı ekonomi yönetimi anlayışı, çarpık kentleşme ve bilime aykırı yapılaşmanın sorumlusudur. Sorunu yaratanlardan sorunun çözümünü beklemek boşunadır. Deprem de dahil tüm doğal afetlerin kaynağı siyasidir, çözümü de siyasi olmak durumundadır. Yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar, çağdaş bir anlayışla ve bilimsel esaslara göre çalışan, en yoksuldan başlayarak yurttaşın yaşama ve sosyal refah koşullarını sağlamayı dert edinen, ranta değil halka kaynak aktaran bir yönetim anlayışı, diğer tüm alanlarda olduğu gibi doğal afetler alanında da sorunların doğru saptanıp uygun çözümlerin yaratılması açısından temel ilkeler olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor.