Salgınla mücadelede Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’li büyükşehir belediyelerinin başarılı bir sınav verdiğini belirten Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tosun “İktidarın sürecin yönetiminde yetkiyi tamamen merkezde tutup, CHP’li belediyelerin salgınla mücadelede alanını daraltması, büyük kentlerde seçim kaybetmenin yol açtığı politik travmayla ilgili bir şey” dedi

Sosyal belediyeciliğin önemini krizde yine gördük

NAMIK ALKAN

Prof. Dr. Tanju Tosun, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun koronavirüs salgınının başladığı günden bugüne, sorunu tanımlama, politika önermeleri geliştirme ve salgınla mücadele etme anlamında topluma karşı sorumlu liderlik tipiyle ulusal ve yereldeki ekibiyle birlikte başarılı bir sınav verdiğini söyledi. Soylu'nun istifasını ve istifanın reddedilmesini değerlendiren Prof. Dr. Tanju Tosun "İstifa eyleminin kendisi topluma karşı bir hesap vermeye karşılık gelmektedir. Fakat mevcut politik konjonktürü düşündüğümüzde, reel politikada karşılığı olmayan bir eylemdir aynı zamanda" dedi.

►10 Nisan akşamı sokağı çıkma yasağı ile başlayan tartışmaların ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bütün sorumluluğu üstlenerek istifa ettiğini açıkladı. İstifası kabul edilmeyen Soylu görevine devam ediyor. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Türkiye’deki siyasi gelişmelerle kurumlar, aktörler ve davranışları arasındaki ilişkiyi siyasal kültürümüzde egemen olan değerleri veri alarak değerlendirmenin daha doğru olduğunu düşünenlerdenim. Soylu’nun istifasına sosyal-belediyeciligin-onemini-krizde-yine-gorduk-716114-1.bu çerçeveden bakıldığında, siyasal kültürümüzde çok zayıf işleyen istifa kurumuna başvurması anlamında önemli ve değerlidir. Çünkü, istifa eyleminin kendisi topluma karşı bir hesap vermeye karşılık gelmektedir. Fakat mevcut politik konjonktürü düşündüğümüzde, reel politikada karşılığı olmayan bir eylemdir aynı zamanda. Bu anlamda kamuoyu baskısıyla alınmış duygusal-tepkisel bir karardı. AKP iktidarının bu dönemde Soylu’nun istifasını destekleme, Cumhurbaşkanı'nın da kabul etme gibi bir tercihi zayıftı kanımca. Zira Soylu sadece bir İçişleri Bakanı değil, aynı zamanda kökeni merkez sağ siyaset olsa dahi, iktidar ortağı diyebileceğimiz MHP ile AKP'yi emniyet, güvenlik politikalarını belirleme ve uygulamada önemli bir siyasi figürdür. Ayrıca Soylu, Türkiye siyasetinde İç ve Doğu Anadolu merkez sağı ile muhafazakarlıkla milliyetçiliğin harmanlanması anlamında özellikle AKP’nin toplumsal tabanındaki genç taraftar ve seçmenleri için meşruiyeti yüksek bir rol modeldi. Bu koşulları veri aldığımızda, genelgeyle birlikte yaşanan sıkıntıya rağmen görevde kalmasının iktidar ortakları için faydası yüksekti ve yaşanan olumsuzluğa rağmen feda edilemeyecek bir siyasi aktördü.

KILIÇDAROĞLU BAŞARILI BİR SINAV VERİYOR

►3 Nisan’da yazdığınız bir yazıda, "CHP’li belediyelerin proaktif politikaları, partiye dair pozitif bir algının güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Söz konusu algı değişikliği, CHP’de son yıllarda bir taktik ve stratejinin ötesinde bir zihniyet inşası olarak hayata geçirilmeye çalışılan kimlik değişimi çabalarının tezahürüdür" dediniz. Bu görüşünüzü biraz daha açabilir misiniz?

Kamuoyunda son yıllarda CHP’ye ilişkin bir pozitif algı oluşması yönünde değişim başladı. Bunun temel nedeni; CHP’nin politika yapma ve önerme tarzının CHP yönetici eliti tarafından değiştirilme arayışıdır. Özellikle Kılıçdaroğlu öncesinde partinin tarzı ağırlıklı olarak sorun tanımlama ve çözüme ilişkin politika önermeleri ve uygulamaları yerine, değer temelli politika yapma tarzında işliyordu. Hal böyle olunca, CHP Türkiye’nin sorunlarına mutlakçı, “Ya Hep, Ya Hiç” tarzında katı ideolojik perspektiften yaklaşıyordu. CHP’nin bu politika tarzı daha ziyada günlük, iktidar uygulamalarına karşı duygusal-tepkisel taktik ve stratejilere hapsolma şeklindeydi. Oysa ki tek başına duygulara indirgenmiş politika, bunu tercih eden partilerin kendi seçmenlerini konsolide etmesine yarasa da, CHP’nin iktidar alternatifi olabilmek için böyle bir lüksü yoktu. Alternatif haline gelip, sosyolojik tabanını genişletmek için kapsayıcı bir politik dille değerleri yok saymadan, fakat tek başına ondan medet de ummadan, toplumun farklı kesimlerini kapsayıcı, sorun çözmeye dayalı politika önermeleri geliştirme odaklı bir tarz, buna bağlı olarak zihniyet geliştirmesi gerekiyordu. Benim CHP’de özellikle Kılıçdaroğlu döneminde gözlenen kimlik değişimi çabalarından kastettiğim; politikayı rakibiyle demagojik düzeyde salt değer temelli referanslarla icra etme yerine, sorun temelli (issue-based) yaklaşımlarla yürütme arayışıdır.

►CHP’li büyükşehir belediyelerinin koronavirüs salgınına karşı verdiği mücadele başarılı bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun da iktidara yönelik olarak alınması gereken önlemler konusunda yol gösterici ve yapıcı eleştiriler sunması salgına mücadelede doğru bir tutum olarak olarak değerlendiriliyor. Neler söylemek istersiniz?

CHP lideri Kılıçdaroğlu koronavirüs salgınının başladığı günden bugüne, sorunu tanımlama, politika önermeleri geliştirme ve salgınla mücadele etme anlamında topluma karşı sorumlu liderlik tipiyle ulusal ve yereldeki ekibiyle birlikte başarılı bir sınav veriyor. Genel merkezin konuya ilişkin hazırladığı raporda salgınla mücadeleye ilişkin olarak atılması gereken adımlar konusundaki yaklaşımlar salgının ulusal düzeyde nasıl yönetilmesi gerektiğine dair iktidara da tavziye niteliğindeki bir diyalojik önermeler bütünüdür. Nitekim bu önermeler yasal yetki alanları çerçevesinde CHP’li belediyeler tarafından hayata geçirilmekte, hatta iktidar da kanımca belli etmese dahi bu önermelerden yararlanmaktadır. Bugün gelinen noktada salgınla çok boyutlu mücadelede uygulanan sosyal belediyeciliğin kriz anında ne derece önemli olduğu CHP’li belediyeler dışında da anlaşılmış, başta Gaziantep Büyükşehir Belediyesi olmak üzere AKP'i belediyeler tarafından da hayata geçirilmektedir. Bu tabii ki ülkemiz adına olumlu bir gelişme.

►Erdoğan, ulusa sesleniş konuşmasında Kılıçdaroğlu’nu "fitne" odağı olarak ilân etti. Bütün bunlar CHP’li belediyeleri başarısız göstermek ve sözünü ettiğiniz “Yaparsa CHP’li belediyeler yapar” algısını kırmak için midir?

İktidarla muhalefet arasında salgınla mücadele örneğinde yaşanan yetki çatışması ve muhalefet belediyelerinin proaktif politikalarına set çekilmesi, Türkiye’de siyasetin iktidarı elinde tutan aktörlerin güç ve yetkiyi paylaşmaya yatkın olmayan politik zihniyetleriyle ilgili bir mesele. İktidara gelen tarafların politik sosyalizasyon geçmişlerinde müzakere, oydaşma refleksleri çok zayıf olduğu için bu tür dışlayıcılıklarla karşılaşmak sürpriz olmuyor. Ortadoğu toplumlarında siyaset “Kazan-Kazan” refleksiyle değil de “Toplamı Sıfır” tarzında icra edildiği için, iktidarların bu tür uygulamaları anlaşılabilir bir şey. Toplamı Sıfır olan siyaset anlayışına kurumsal yapılar da yardımcı olunca, politik kutuplaşmanın pekişmesi kaçınılmaz olmakta. İktidarın sürecin yönetiminde yetkiyi tamamen merkezde tutup, CHP’li belediyelerin salgınla mücadelede alanını daraltması, büyük ölçüde son yerel seçimde özellikle büyük kentlerde seçim kaybetmenin yol açtığı politik travmayla ilgili bir şey.