Dijital ben, Avatar, Etkileşim bağımlılığı bunların hepsi hayal kurmamızı değiştirdi. Hayal kurmanın zihnimizin en büyük özgürlük alanı olduğunu unuttuk. Emre Dirağ’a göre hayal kurduğunu söyleyenler aslında gelecek hedeflerinden bahsediyor ve Sosyal Medyanın Kara Kitabı’nda; “… hayal kurmak bilincimizin korkusuzca boşluğa dalıp bu boşluğa yaratıcı bir form vermesidir,” diyor.

Günde kaç saat telefonla haşır neşir olduğumuzdan söz etmek gereksiz ama bunu yalnızca telefon bağımlılığına bağlamak da yetersiz. Büyüyen, derinleşen ve düzeltilmesi gittikçe zorlaşan bir sorun. Ya da:

“Karşımızda bağımlı bireyler yerine idealize edilmiş dijital kimlikler, gerçek kişiliğin çöpe atılması pahasına yaratılmış ‘vekil’ sosyal medya profilleri söz konusu.” (Etkileşim Bağımlılığından Mavi Balinaya – Sosyal Medyanın Kara Kitabı, Emre Dirağ, Altıkırkbeş Yayın)

Artık ‘Gerçek ben’ kaybolurken, ‘dijital ben’ öne çıkmakta. Dijital ben artık kişinin kendi benliğini temsil eden biri. Emre Dirağ, -bireyin negatif değişimlerinden, toplumun dönüşümlerine kadar- okuru kavram karmaşasına sokmadan öylesine yalın ve net anlatmış bu sorunu;

“Dijital ben’ bu kolektif rüyanın bir parçası. Dijital ben duygularına hâkim, kendisini olmak istediği gibi gösteriyor, uyurken salyası akmıyor, güneşte gözlerini kısmıyor. Kendisini olduğu gibi değil idealize ettiği, seçtiği gibi gösteriyor. İsterse yüzünü hiç göstermiyor. Dijital ben bir ses tonuna sahip değil, hızlı veya yavaş konuşmuyor. Herkes gibi. Dijital benin bir yüz ifadesi yok, kambur veya dik oturmuyor, hareket etmiyor. Dijital benin tam olarak duygularını anlamak mümkün değil; (…) Yansıttığı gerçekliğin kontrolü kendi elinde.

Dijital ben artık ben değil. Beni temsil etmek için yaratılmış bir üçüncü kişi. Yemeğe veya suya ihtiyacı yok. Günümüzde ’dijital ben’ güçlenir ve zincirlerinden boşalırken ‘gerçek ben’i zincire vuruyor.”

Peki ya ‘Avatar’?

Ben geç bulaştığımdan olsa gerek avatar teriminin -kendimizi internet üzerinde yeniden yapılandırma sürecimizde ortaya çıkmış- profil fotoğrafı/resmi olduğunu yeni öğreniyorum.

Kelimenin kaynağını kısaltarak alıntılıyorum; “Hint mitolojisine göre son derece kudretli tanrılar zaman zaman dünyayı ziyaret eder ve insanların arasında dolaşırlar. Tanrılar insanların düzlemine indiği zamanlarda rahat hareket etmek ve mesajlarını (…) kolayca iletebilmek için kendi olağanüstü formlarını bırakarak daha basit ve anlaşılabilir suretlere bürünürler. Avatar kelimesi de tanrıların dünya üzerinde büründükleri bu sadeleşmiş suretleri tanımlamak için kullanılır.”

Ancak internet jargonuna gelince iş değişiyor;

Günümüz dünyasında ise insanlar, internet üzerinde kendilerini tanrılaştırırken, gerçek hayatta güç kaybetmiş, zayıflamış suretler olan avatarlara dönüştü.

Bir de etkileşim bağımlılığı vardı. Emre Dirağ’a ve kitabına yeniden müracaat edeceğim;

“… telefonumuza gelen her bildirim, her mesaj ve dahi telefonumuzun titreşmesi bile beynimizi harekete geçirmeye ve bizi biraz daha bağımlı kılmaya hizmet ediyor. Bu bilgileri birleştirdiğimizde artık ‘sosyal medya bağımlılığı’ tanımının son derece yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bundan ötürü konuyu ‘etkileşim bağımlılığı’ şeklinde tekrar isimlendirmenin daha doğru olacağı kanısındayım.”

“… etkileşim bağımlılığına bu denli kapılmış kişi için esas korkunç olan, negatif geri bildirim almaktan ziyade tamamen görünmez olmaktır. Dolayısıyla narsisistik normlara uyumlanma ihtiyacı ve etkileşim bağımlılığın kökeninde varoluşsal bir kaygı olduğunu öne sürmek düşünceme göre makul olacaktır.”

‘Dijital ben’, ‘Avatar’, ve ‘Etkileşim bağımlılığı’ hayal kurmayı değiştiren birçok argümandan yalnızca üçü.

Kitapta ayrıca; ‘dehşet yönetimi’ ve ‘narsisizm’ başta olmak üzere günümüz internet kullanıcılarının davranışlarını etkileyen dinamikler, normlaşan narsisizm, vekil kimlik yaratımı, sahte hesap kullanımı, sanal zorbalar, internet trolleri, sosyal medya intiharları ve Mavi Balina gibi intihar kurgularını da bulabilirsiniz.