Sosyalizmden korkuyorlar

Bhaskar Sunkara

Adeta maymuna kasap bıçağı öğretmek gibi… Ekonomist çevrelerinin ekonomiyi demokratikleştirmekten anladıkları biraz böyle bir şey. Okyanusun iki yanındaki nazik liberaller, içlerindeki korkuyu gizlemek için aradaki çizgiyi kasıtlı olarak bulandırıyor, herkese ‘popülist’ etiketini yapıştırıyorlar; bir yanda Sanders ve Corbyn durmuş, heyecanlı gençlere ‘imkânsızı vaat ediyorlar.’ Diğer yanda ise Trump ve Salvini siyasi kazanç için yabancı düşmanlığını körüklüyorlar.

ABD’de sosyalizm ve popülizmin ortak bir tarihi vardır. Nihayetinde sosyalist siyaset yalnızca kaba iş yapan işçilerin haklarını değil, çok daha geniş bir kesimin haklarını savunmuştur. Çiftçiler, yoksullar, emekliler, dışlanmış gruplar ve hatta yenilikçi orta sınıf mensuplarının haklarını...

Tabii bunlar tek seferde olmadı. 1875 Gotha Program’ının temsil ettiği Alman işçi hareketinde erken dönem sosyalisti Ferdinand Lasalle’in görüşleri önemli yere sahipti. Program’ın kuruluş belgesinde “İşçi sınıfının eseri, işçi sınıfının özgürleşmesi olmalıdır” yazıyordu. “Özgürleşme karşısında tüm diğer sınıflar engeldir.” Diğer ezilen sınıfların haklarının ya da ortak çıkarlarının dahi işçi sınıfının özgürleşmesine engel teşkil ettiği düşüncesini Marx zamanında tamamen reddetmiştir.

Aslına bakarsanız, işçi sınıfı liderliğinde ve popüler söylemler etrafında farklı koalisyonlar kurmak son 150 yılın sosyalist siyasetine damga vurmuştur. Bolşeviklerin gerçek devrimci sosyalizmi de budur. İşçilerin ve köylülerin çıkarlarını Çar’ı devirmek için bütünleştirmişlerdir. İşçi sınıfının kıvılcımıyla oluşturulan demokratik kurumların ancak örgütlü işçilerin ötesine erişen programlarla var edilebildiği, Batı Avrupa’da ve farklı coğrafyalarda da görülmüştür.


Yirminci yüzyılın büyük bölümü siyasi demokrasi için kanlı mücadelelerle, sermayenin gücüne karşı bitmeyen bir savaşla ve demokrasiyi hayatın sosyal ve endüstriyel alanlarında yaygınlaştırma çabalarıyla geçmiştir. Bugüne baktığımızda ise mücadelenin duraksadığını, hatta gerilediğini görüyoruz. Sermayenin bitmek tükenmeyen saldırıları ve sosyal-demokratik partilerin neoliberal sisteme verdikleri tavizler neticesinde işçiler hem kendi seçim araçlarına, hem demokrasiye yabancılaşmış vaziyetteler.

İşçi sınıfına mensup seçmenler iktidar sınıfının siyasi görüşlerine küsmüş durumda. Fakat siyasetin yaşamlarını değiştirebileceğine de inanmıyorlar. Oy kullanmaya gitmiyorlar; siyasi partilerde, sendikalarda, sivil toplum kuruluşlarında eskisi gibi faaliyet yürütmüyorlar.

Bu bir ‘siyaset’ ya da demokrasi krizi değil, bu bir sosyalist siyaset krizi. Avrupalı merkez sağ da kitlesel tabanını yitirmiş vaziyette fakat bir düzine AB teknokratının da yardımıyla kapitalizmi ‘kapitalistlerin çıkarına’ işletmeyi sürdürüyor. ABD’de ise sağcılar gücü ele geçirmek için kurumları, yargı sistemini ve ucuz seçim hilelerini kullanma peşinde. Demokratlar ise Çevrimiçi Uzmanlar’ın pazarlama kadrosuyla şanını korumaya çalışıyor. Halbuki sol daima kitlesel örgütlülüğe dayanmıştır. Yalnızca seçim dönemlerinde değil, sermayenin gayridemokratik gücüne karşı koymak için de örgütlülüğü kullanmıştır. Örgütlü olmadığımız takdirde, popülist ‘öbekler’ olarak etiketlenip bir kenara itiliyoruz.

Yaşadığımız sıkıntının bağlamı işte budur. Popülizm kavramının sağ ile sol arasındaki çizgiyi bulandıran yaygın kullanımının dayanaksız olduğunu kanıtlamalı ve önümüzdeki yıllarda daha fazla Trump ve Bolsonaro üretmekten başka hiçbir işe yaramayacak bu güncel siyaseti yenmeliyiz. Aynı zamanda sosyalist siyasetin daima popüler siyaset olduğunu, daima işçi sınıfını geniş tanımıyla kabul ettiğini ve asla tekil temsilcilerinden (araba tamirciler, madenciler, liman işçileri, vb.) ibaret olmadığını hatırlamalıyız. Podemos ve Boyun Eğmeyen Fransa gibi hareketlerin, sosyalist değerler etrafında şekillenen siyaseti ölüm döşeğinden kaldırmak için sol-popülist söylemlere başvurmalarını da eleştirel bakış açısıyla değerlendirmeliyiz.

Popülizm en fazla bir hitabet taktiği olabilir. Daima zamana ve ülkelerin koşullarına uygun yeni taktiklere ve stratejilere ihtiyaç duyacağımıza şüphe yok. Fakat sosyalizmin özüne ve evrensel hedeflerine dair radikal bir değişime ihtiyacımız yok.

Popülizm şu aralar revaçta bir kelime, fakat yanılgıya düşmeyin – iktidar sınıfı Jeremy Corbyn ve Bernie Sanders gibilerinden korkuyor. Ayrıcalıklarını ve servetlerini yitirmekten korkuyorlar. Yani diğer bir deyişle popülizmden değil, sosyalizmden korkuyorlar.

Çeviren: Fatih Kıyman

Kaynak: Jacobin