Ankara Katliamı Davasında söz ailelerde: “Ya kaos ya 400 milletvekili diyenlerden de, saldırı sonrası oyumuz arttı diyen dönemin başbakanından da, gaz atan polislerden de şikayetçiyim”

Söz adalet bekleyenlerde

BURCU CANSU
@burcu_cansu / burcucansu@birgun.net

Ankara Katliamı Davası’nın ikinci duruşmasının ikinci günü başladı. Bugün söz aylardır adalet bekleyen ailelerde ve yaralılarda…

Dava dosyasında müşteki olarak yer alan aileler ve yaralılar dinlenmeye başlandı.

Yaralılar ve aileler 10 Ekim katliamında yaşananları aktardı. Miting alanına yakında çok sayıda hastane olmasına rağmen uzun süre gelmeyen ambulanslar, MİT'e yapılan istihbaratlara rağmen önlem alınmaması, Valilik izni ile yapılması planlanan bir miting olmasına karşın alınmayan önlemler, miting alanında sadece bir tane trafik polisi olması, yaralıların üzerine emniyet güçleri tarafından biber gazı atılması sonucu yaşanan ölümler, başta Cumhurbaşkanı ve dönemin Başbakanı Davutoğlu olmak üzere yetkililerin yargılanması gerektiği belirtildi. Ayrıca, Savcı’nın iddianamede patlama alanına gaz atan polisleri dava dosyasına dahil etmediği belirtilerek, “Süpürün” talimatı veren emniyet amiri ve gaz atan polislerin de yargılanması talep edildi. Aileler ve yaralılar polisin attığı biber gazından yaşanan ölümler olduğunu vurguladı. Aileler ve yaralılar Suruç katliamı ile Ankara Gar katliamı arasında ciddi bir bağlantı olduğuna dikkati çekerken, Savcı’nın “Suruç’un eğer doğru dürüst yargılanmasına başlansaydı, Ankara olmazdı” itirafı aktarıldı.

Salonda sık sık duygu dolu anlar yaşandı.

Söz aylardır adalet bekleyen ailelerde ve yaralılarda:

“Biber gazından dolayı ölenler oldu”

Havva Bayar:

“Bu katliamda kastı bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşlardan şikayetçiyim. Patlama sonrası biber gazı atan polislerden de şikayetçiyim. Çoğu arkadaşımız o gazdan dolayı öldü bunu biliyoruz.”

soz-adalet-bekleyenlerde-242491-1.

Ali Karaçay:

“Başta katliamlarda yitirdiğimiz arkadaşlarımızı anarak başlamak istiyorum. 10 Ekim öncesi bir süreç vardı. Başlangıç 7 Haziran seçimleriydi. Diyarbakır, Suruç… Suruç ve 10 Ekim katliamı arasında çok büyük bağlantılar var. Suruç bombacısı ile 10 Ekim bombacısı Yunus Emre Alagöz kardeş. MİT raporlarında bombayı kimin patlatacağı dahi biliniyor.

Katliam gününe gelirsek, çok fazla ölüm yaşanmıştı ve KESK, DİSK, TMMOB, TTB çağrısı ile barış mitingi çağrısına katıldım. Tren Garı’nın önünde arkadaşlarımla birlikteydim. Kortejler oluşturulmaya başladığında ESP ile köprünün üzerine geldik. Sonra patlama oldu…

Detay vermeyeceğim bu acıyı yaşayan çok fazla aile var. İlk bomba oldu sonra ikinci patlama oldu, ikinci patlama bana daha yakın bir noktadaydı. Ayağa kalktığımda malum manzara ile karşılaştım. İlk yardım bilmemden kaynaklı ilkyardımda bulundum. İkinci bombanın patladığı yerde, sendikalardan birinin ses aracı ve az ilerdi de çevik aracı vardı. Yaralılara müdahale ederken, polisin attığı biber gazı üzerimize düştü. Patlama noktasına yakın çok fazla hastane var ve ambulans gelmedi. Oradan yaralanan arkadaşları gaz bombasının içinden çıkarmaya çalıştık başaramadık. Yaşayıp, yaşatmaya çalışırken başaramadık. TTB raporunda yaşanan ölümlerde gaz bombasının büyük bir payı olduğunu kaydetti. Havuzun orada polisin insanlara müdahale ettiğini gördük. Bu sırada hala ambulans yok. Az ilerimizde 50-60 taksi vardı. Hiç birinin şöforü aracının başında değildi. Yollar kapalı olduğundan sivil araç da yoktu. Ambulansların gelmemesi can kaybı sayısını artırdı.

Burada tutuklu sanıklar var belki de daha fazla insan tutuklanacak.

Suruç katliamının üzerinden 18 ay geçtikten iddianame oluşturuldu. Emniyet Müdürü sadece görevi kötüye kullanmaktan 10 ay ceza aldı ve bu da paraya çevrildi.

Kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunduğumuzda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Onca şehir atlanarak bir bomba geliyor, miting alanı içerisinde patlatılıyor ama bu katliamda 7 haziran seçimleri öncesinde ‘400 vekili verin bu iş çözülsün’ diyenin hiçbir suçu yok, 7 haziarn sonrası ‘millet kaosu seçti’ diyenlerin hiç mi suçu yok. Paramparça olmuş insanların üzerine mazur görülür yanı var mıdır?

Bu polislerin hiç biri yargılanmıyor. Yaralı insanların olduğu yere gaz atmak, jopla saldırmak…

İki bombadan kurtulup polis müdahalesinde yaralanan arkadaşlarımız var. Ben çocukken 2 Temmuz mahkemesi burada görüldü, karar davasında dışarıda bize polis müdahalesi oldu. Belki bu davada yıllar sürecek. Bütün sorumluların yargılanması içn sonuna kadar mücadele edeceğiz. “

soz-adalet-bekleyenlerde-242492-1.

Kamu kurum ve kuruluşlardan şikayetçiyim

Ayhan Örs:

“Olayda ihmali bulunan bütün kamu kurum ve kuruluşlardan, polislerden şikayetçiyim.”

Allahu Ekber sesi geldi sonra güm…

Ayşegül Duman:

“Yitirdiğimiz bütün canları özlemle anıyorum. Eğitim Sen üyesiyim, sınıf öğretmeniyim. 2015 Temmuz’unda genç kardeşlerimizi Suruç’ta yitirdik, 3 yaşında bir bebeğin kıyıya vuruşu ile yüreğimiz parçalandı. Yaralı olarak çıktım hala tedavim sürüyor. Görevime dönemedim henüz. Aylan bebekler kıyaya vurmasın, gençlerimiz ölmesin diye barış demeye geldik… Tekirdağ’dan iki otobüs geldik. Suruç yaşanmasına rağmen böyle bir patlama hiç aklımdan bile geçmedi. Eylemlere geldiğimizde dinlenme tesislerinde buluşup toplu gelirdik. Polis eskortları olurdu ve defalarca GBT sorgulaması yapıldı. Biz de artık bize alıştılar dedik, iyi niyetliydik. Yürüdük… Allahu Ekber sesi ile güm…

Tekirdağ şube ile geldiğim için nerde kortej oluşacak diye bakınırken, arkadaşlarımı aradım neredesiniz diyeceğim tel araması yapılamadı ve hat kesiliyordu…

Ne bilelim böyle bir katliamın içerisinde kendimizi bulacağımızı ve canlarımızı yitireceğimizi… Biber gazı sandım. Geniz yanması göz yanması olmadı. Çevreme bakayım dedim ki ne bakayım. Gerçek bomba. Yanık kokusu aldım. Halepçe’deki gibi kimyasal bomba attılar sandım arkadaşlarımız yanık et kokusu imiş. 16 aydır ben bu kokuyu çok iyi biliyorum, oradaki herkes çok iyi bilir.

İki defa kalkmaya çalıştım olmadı, bacaklarımı açmaya çalıştım açamadım. Kırık var dendi. Bir saate yakın yerde bekledim. Epilepsi hastasıyım ben, biber gazı atıldığında ağzımı burnumu kapatmasalardı atak geçirebilirdim. Bir saate yakın bekledim. Bir amca vardı tek yapabildiğim elini tutmak oldu, sakin ol demek oldu. Arkadaşlarımız polislere sürekli yaralılarımız var diyordu. Biz alana girene kadar didik didik edilirdik. Sadece bir trafik polisi aracını uzaktan gördük. Üzerinde barış çığlıklarını dile döktüğümüz pankartlarla ambulansa taşındık.

Sinir kaybı ve 5 bilge girerek çıktım. Annem bana bakıp mutlu oluyor. 101 kişi size canını vermiş. Anneler gözünüzün içine bakıp sizde evladını arıyor. Hiçbirimiz birbirimizi tanımıyorduk şimdi koskoca aile olduk. Evladım yaşasaydı da bir kolu bacağı olmasaydı… diyor. O anneler bilmiyor ki biz hiç zaman mutlu olmayacağız. Her gece kan gölü içerisinde uyuyorum. Ömür boyu geçmeyecek yaralarımız var. Herkesten şikayetçiyim. Gazı reva gören…

Paris’te yaşanan katliamda polisler yaralıları kucağında taşıdı, ecnebi dediğimiz Paris’te polisler yaralıları kucağında taşıdı kıskandım…

Öğrencilerimizden ayrıyım, öğrencilerim benden ayrı. Müslüman olduğum için buradayım diyorlar ya Müslümanlıkta var mıdır can almak.

En önemli şey insan olmaktır. Mülkiye müfettişleri raporunda geçtiği gibi kan kaybı ile boğuşurken “süpürün şunları” diyen amirlerden de şikayetçiyim.

Ya kaos ya 400 milletvekili diyenlerden, saldırı sonrası oyumuz arttı diyen dönemin başbakanından şikayetçiyim.

Dünyada ve ülkemizde katliamlar oluyor, dünyanın hiçbir yerinde katliamların sahibi yoktur. Biz müştekiler aileler kurumlar davamızın beklisiyiz, takipçisiyiz, adelet bekçisiyiz. Adalet yerini bulsun. “

Hiç önlem yoktu

Özer Ersan Değirmenci:

“Bu katliamda şehit olan arkadaşlarımı anarak başlamak istiyorum. 10 Ekim’de sivil toplum örgütlerinin Barış çağrısı üzerine Balıkesir’den 7 otobüs ile geldik. Sabah 8.30 da geldik. Sadece iki trafik polisi vardı. Bizleri otobüsten indirip bizi başka yere yönlendirdiler. Gara yöneldik.. ilk patlamada ciddi yaralandım.

İlk bombada düştüğüm zaman daha bilincimi yitirmemiştim. Etrafımda yaralı ve uzuvlarını kaybeden arkadaşlarımı gördüm. 4-5 saniye sonra yaralı arkadaşlarımı gördüm. 10 metre ilerimde bir duman gördüm. Polislerin gaz attığını gördüm. Arkadaşıma beni çıkarmasını söylediğimde beni sürükleyerek çıkardı. Sağ tarafımda sirenleri gördüm ama ambulansları sokmuyorlardı. Bilinç kaybı yaşadığımdan ne kadar beklediğimi bilmiyorum. Arkadaşların yapmayın etmeyin feryatlarını duydum.

Bütün kamu görevlilerinden, dönemin başbakanından, emniyetten, valilikten bize gaz atan polislerden ve önünüzdeki katillerden şikayetçiyim.”

Gaz sebebi ile kalbim durmuş

Can Ateş:

“KESK’e bağlı BTS üyesiyim. 10 Ekim sabahı Adana’dan geldik. Bu olayda ihmali olan, kastı olan bütün kamu görevlilerinden şikayetçiyim. Olay esnasında üzerimize gaz atan, gaz atma emrini veren ve tabancalarını ateşleyen bütün polis memurlarından şikayetçiyim. Yaralılarımızın ve yaşamını yitiren arkadaşlarımızın üzerine basan tekmeleyen polis memurlarından şikayetçiyim.

Rahmetli Ali Kitapçı biz onunla beraber düştük. Kitapçı yaşıyordu, vücudunun büyük bölümü sağlamdı, atılan gaz sebebi ile yaşamını kaybetti. Ayaklarımda kırıklar var tedavim devam ediyor. Raporluyum hala işime dönemedim. Gaz sebebi ile kalbim durmuş ve akciğerlerimdeki gaz 5 gün yoğun bakımda akciğerlerim delinerek çıkması sağlanmış. Biber gazının aşikar olduğu belli ama davada geçmiyor. Bu olayın yaşanmasında sebep olan dönemin siyasilerinden de tekrar tekrar şikayetçiyim. Burada bulunan sanıklardan şikayetçiyim.”

Oğluma 25 dk ambulans bekledim

Erdoğan Tedik:

“Korkmaz Tedik’in babasıyım. Aslında bu dava Cumhuriyet tarihinin en kanlı ve siyasi dava.. ülkemizin içerisinde kaos mevcuttu, Diyarbakır’da başlayan Suruç’ta devam eden ve Ankara’da da bizi perişan eden katliam ile karşı karşıya kaldık. 101 insan yaşamını yitirdi, 400 ün üzerinde yaralımız var, aileler var hala tedaviler sürüyor. Bu kaosu gören aydınlar dur demek için ülkenin dört bir aynından Ankara’ya kanın durması için bu ülkede askerin polisin ölmemesi için Ankara’ya geldik. Kızımda oğlumda eşimde hepimiz vardık. Kan dursun, barış olsun diyorduk. Barıştan rahatsız olan kesimler çıkarlarına ters geldiği için…

gar önündeydik, 18 yaşından beri siyasetin içindeyim. Ankara’ya gelişimiz mitingin yapılacağı alanda ne toma ne polis… diğer eylemlerde bile otobüsümüz Kızılay’a sokulmazdı. Böyle büyük bir eylemde sadece trafik polisi vardı. Araç da dedim ki, bir gariplik var, hiçbir önlem alınmamış. Gar önüne geldik. Oğlum, kızım, eşim, hemşerilerim, sohbet ediyorduk. Oğluma tel geldi, arkadaşı ile konuşuyordu. İlk bombayı ses bombası sandım, ikinci bombada her tarafa kan sıçradığını gördük. Gara doğru kaçtık, oğlumu aramaya çalışsam da tel çekmiyordu. Dışarı çıktım, arkada mı bırakamıyorum oğlumun acısı içinde… o sırada gaz atıldı. 25 dk oğlumu götürmediler. Ambulans değil ses aracı götürdü oğlumu. Her eylemde GBT yapılırdı, otobüs durdurulurdu o kadar rahat geldik. Bu kadar rahat geldiğimiz tek eylem 10 ekim katliamı oldu. Kitlede sağlık emekçileri yardımcı oldu, onları da engellemek için gaz bombası atıldı. TTB raporuna göre yüzde 10 arkadaşımız gaz bombası ile katledildi.

Dönemin içişleri bakanından, başbakandan, IŞİD üyelerinden katillerden şikayetçiyim. Örgütlendik, dernek kurduk, bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Halen yakalanmayan, 15 IŞİD katilinin de yakalanmasını istiyorum.”

Katiller finali Ankara’da yaptı

Nazım Karakurt:

“Burada bulunuyorsam 10 Ekim katliamında ikinci bomba yerinde bize siper olan arkadaşlarım sayesinde… 14 arkadaşımı kaybettim, küçük Veysel’i de… barışta evlatlar babalarını, savaşta ise babalar evlatlarını…

10 Ekim mitingi 7 Hazirandan sonra bu ülkenin kimyası değiştiğinden 400 vekil verilmediğinde Türkiye’nin Suriyeli olacağı anlatılıyordu. Dönemin başbakanının burada ifade vermesini isterdim. Utanmadan, 101 kere ikinci üçüncü kez öldük, Ortadoğu’yu analiz eden Ahmet hoca biz bunları biliyorduk, eyleme geçmeden nasıl yakalayacağız…

kırılma noktası burada. Karınızda oturan piyonlarla işim olmaz. Sorumluluklarını kendi deyimleri ile dört dörtlük yapmışlar. Diyarbakır da HDP mitingine bırakılan bombaya Suruç’ta öldürülen canların içinde bırakılan bombalar… halan Suruç ve emniyet müdürü dönemin kaymakamı hala kamu görevi olarak görev yapıyorsa bir şey talep etmem. Türkiye demokratik hukuk devleti ise, yetkililer nerde.

Finali Ankara’da yaptılar. Barış kelimesi zordur. Savaşı savunmak çok kolaydır. Yürekli onurlu aydın insanlar barış çağrısını yaparlar. Bu ülkenin çocukları birbirini öldürmesin diye miting yaptık. BTS genel başkanıydım. Başını gömen sarı sendika olmayan KESK ile gurur duyuyorum. Ne yazık ki 10 ekim de polisin oradaki davranışlarını hepimiz biliyoruz. O gün yaşadığıma pişman oldum. Keşke o gün ölseydim de bunları görmeseydim. Hukukun adaletin olduğu iddia edilen bir ülkede bir polisin silahını çekmesi, yaralılara basması, haaret etmesi… insanlıktan çıkmış. Ali Ateş.. 9 Yaşındaki Veysel’i kucakladım acaba yaşıyor mu diye? Beni koruması gereken kolluk güçleri utanmaz bir şekilde süpürün bunları diyor. İnsanlığınızı yitirmişsiniz diyerek üzerlerine yürüdüm. Belki 100 yıl sonra farklı şekilde anılacaksınız, çocuklarımıza sizi anlatacağız. Aynı İtalya’daki savcı gibi. Çığlıklarımıza kulak asın. 16-17 piyonun değil, Ankara istihbarat şube müdürünün, Ankara emniyet müdürünün , Gaziantep emniyet müdürünün, polisler görevini yapsa iki cani gelip canlarımızı almayacaktı. Neye mal olursa olsun, biz bu ülkede onurlu kalıcı bir barışın olması için evlatlarımızı her gün kaybetsek de alanlarda sokaklarda barış demeye devam edeceğiz. 101 canımız barış çığlığı atarak yaşamını yitirdi. Kalbimde pil var… şiddetli basınçtan dolayı. Önemli olan adaletin yerini bulması. Demek ki benim ülkemde de adalet varmış diyeceğim.”

Nevruz Kızıler:

“Tüm Bel Sen çağrısı ile geldik. Sabah geldik, ilk bomba patladı, gri bulut gördüm. Bomba patladı, ikinci olabilir koş derken, ikinci ile uçtuk. Lojmanlar varmış sığındık. Dışarıyı seyrederken dışarıda atılan gazı gördüm, bizi öldürecekler çıkamayacağız dedim. Hafif yaralı kurtuldum.”

Abdullah Bakış:

“Resimde her şey görünüyor, nasıl olmuş nasıl ayarlanmış, hepsi görünüyor. Başta bunu özellikle yaptıranlara, bunların Gaziantep emniyet müdürü yolda bu araçları bırakanların, bilerek bırakılmıştır. Kuş uçmuyordu diyorlar ya… Yoksa mümkün değil. Onlara yardım eden, yol gösteren Emniyet müdürlüğünden, valilikten emniyetten hepsinden şikayetçiyim. Oğlum 15 günlük öğrenciydi. Barış için geldi. Bunların hepsinden şikayetçiyim.”

Hüseyin Arslan:

“101 ailenin ciğer yanmış. Vicdanen ne düşünebilirler, hepsinden şikayetçiyim.”

Salih Aydeniz:

“Kızım ağır yara almamıştı, astım hastasıydı, gazdan etkilendi hayatını kaybetti.”

Feramuz Tan:

“Benim oğlum 18 yaşına gireli daha 20 gün olmuştu. Hayatı fazla tanıyamamıştı. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlıydı. Öyle yetiştirdim ve öyle de yitirdim. Ev halimi söyleyeyim: ‘16 aydır annesini hep gözyaşları ile görüyorum. Teselli edecek söz bulamıyorum. Dik kalmaya çalışıyorum. Hükümetten, Cumhurbaşkanından, Valisinden, Emniyet müdüründen, MİT’inden hepsinden şikayetçiyim.”

Şafak Yurtman:

“Barış dedi kızım, özgürlük dedi. Köyde oturmamıza rağmen 3 kız evladımızı da okuttuk. Köyde oturmamıza rağmen 1 mayıs ta giderdik. Kızım 23 yaşındaydı, Deniz Yurtman. Bizim anne babamız Allah ölümü sıralı versin derdi ama savaş ölümü sıralı vermiyor. Ben evladımın mezarını ziyaret ediyorum çok acı. Kırığı yoktu, yarası yoktu, gazdan etkilendi. Evlatlarımızı terörist görenlerden şikayetçiyim.”

Nesri Gül Zerendi:

“Dilan Sarıkaya’nın annesiyim. Biz 10 Ekim de bir kaos gördük ve uyanamıyoruz. Bu ve bu katiller asla evlat acısı görmeden ölmesin.”

Salondan, ‘Amin’ sesi geldi.

Solmaz Kılıç:

“Yoğun duygular yaşıyoruz, neyi nasıl ifade edeceğiz bilmiyorum. Öndeki piyon sanıklar kadar duygusuz olamayacağım. Bizler sevgi dolu barış dolu insanlarız. Öğretmenim, İstanbul’dan geldim. Onkoloji hastasıyım. Bizler barış dedik. Öğrencilik yıllarımda da gelirdim eylemlere… 10 yaşında bir kızım var. Benim ailem Suriye’ye gitmedi. Kardeşlerim kimse ile çatışmadı. Biz her zaman barış demeye devam edeceğiz. Uygar’ın çocuğuna nasıl bir açıklama yapacaksınız, ‘Babanı ben katlettim mi diyeceksiniz?’ Özgürce dolaşması oynaması gerekirken 10 yaşındaki kızım artık korkuyor. 480 gündür aynı kabusu görüyoruz. Mevcut iktidardan şikayetçiyim.”

Oğuz Tengiz:

“Emniyet görevlileri içerisinde suçlular var. Arkadaş yaşıyor dedim, tam ona yardım edecekken gaz bombası patladı.”

Solmaz Kılıç fenalaştı. Saat 11.51

Tengiz: Yerde yatan insanların üzerine düştüm, bomba patladığını anladım. Başımı kaldırdım ki ikincisi patladı. Polisler ölen insanların üzerine yürüdü. 20 günde Reina saldırısını yapan kişiyi yakaladılar, 10 ekim de de arkadaşlarımıza gaz atanlar emri verenler tespit edilebilir, tespit edilsinler gelsinler ifade versinler.”

Abdulgaffur Önat:

“Eşimi bu katliamda kaybettim. 7 Haziran sonrasında yaşananların ardından eşim ‘ben de gelmek istiyorum’ demişti. 7 de arkadaşımı kaybettim. İlk patlamada o benden önce kortej alanına girmişti. İkinci patlama da olduğunda her yerde uzuv vardı. Ev kadını olan eşim barış için gelmişti. Şikayetçiyiz çünkü can güvenliğimizi sağlamadılar. Hiçbir güvenlik önlemi alınmamıştı.“

Ali İzzet Sarıkaya:

“Hilal Sarıkaya’nın babasıyım. Jandarmanın oraya inip onların gözlerine bakarak konuşmak isterdim. Dün tehdit etti ya bizi… Eğer siz susturmazsanız ben sustururum diyen kişinin gözlerine bakmak isterdim. Biz susmayın. İddianameyi hazırlayan Savcıdan da şikayetçiyim. Çünkü biz olay olduktan sonra görüşmeye gittik, savcı katliamı yapanlarla polisimi kamu görevlimi aynı davada yargılayamam demişti. Olaydan sonraki videoda benim kızım yerde yatıyor, ona yardımcı olan sağlık görevlisinin gözünden yaş akıyor. Gaz atılmasa böyle olmazdı. Gazı atan ile bombayı patlatan arasındaki fark nedir? Gazı atan ve emri veren de dosyaya dahil edilmelidir. Dönemin siyasetçilerinden de şikayetçiyim. 101 insan katledilmiş sorumluluğu alacak kimse yok. Savcı, Suruç doğru düzgün yargılansa Ankara yaşanmazdı diyor ama iddianamede eksikler var.

Kemal Kılıç:

“Ankara katliamında öldürülen Mehmet Ali Kılıç’ın babasıyım. Kelimeler boğazımızda düğümleniyor. 7 Haziran seçiminde ‘Ya kaosu ya istikrarı seçin’ diyen dönemin başbakanı ve milli irade diyenler milli iradeye sahip çıkmadı. İstikrar seçtiler peki o günden bu yana ‘Kaç bomba patladı?’ Suriye’den gelen bombalar taa Ankara’ya kadar geliyor. İddianamede çok fazla eksik var. Süreçte ihmali bulunan tüm kamu kurum ve kuruluşlarından şikayetçiyim. Can güvenliğimi alması gerekenler neredeydi? Görevleri bana gaz sıkmak mıydı? Çocuğumu katledildiği yerde anmamıza bile izin verilmedi. Suçlu olan kolluk kuvvetlerinin de yargılanmasını istiyorum. Adalet tecelli edene kadar bu mahkeme salonlarında olmaya devam edeceğiz.”

Kamil Mor:

“Ölen 101 arkadaşımızı anarak başlamak istiyorum. Polislerin soruşturulmasına izin verilmeyen Savcıdan başlamak istiyorum, ‘acaba polis teşkilatının hepsi aynı mı?’

Oğlumun telefonunu bulun

Mehmet Zeki Karabulut:

“Ben Bitlis'ten geldim. Adalet göreyim dedim. Ama maalesef göremedim. Benim oğlu 24 yaşında bir harita mühendisiydi. Yaralı olarak üç saat sağ kalmış. Erken müdahale edilseydi yaşama şansı yüksekti. Evladımı hastaneye kaldırmak yerine biber gazı sıktılar. Benim gözümde biber gazı sıkanla kendini patlatan aynı suçu işlemiştir. Onların yargılanması gerekmiyor mu? Barış için toplananları korumakla görevli olup önlem almayanlar nerede? Oylarımız yükseldi diyenler nerede? Adalet nasıl gerçekleşecek? Gerçek sorumluların yargılanmasını talep ediyorum. Bütün sorumlulardan şikayetçiyim. Son olarak katliamın ardından ayrımcılık deva etmiştir. 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında hayatını kaybedenlerin ailelerine bakışla katliamlarda yaşamını yitirenlerin ailelerine bakış aynı değildir. Asıl ayrımcılığın, bölücülüğün bu olduğunu düşünüyorum. Evladını kaybeden babaya verilen maaş 113 lira. Hak mıdır bu? Telefonu hala kayıp oğlumun. Annesi her gün soruyor. Fotoğrafı varmış telefonda oğlumun. Bulun.”