St. Simon Manastırı ve RES tehdidi

HASAN AŞKAR - Arkeolog

Antakya bugüne kadar bilinen 23 medeniyetten 13’üne ev sahipliği yapan bir yerleşim alanı olarak biliniyor. Bu medeniyetlerin kalıntılarından biri olan ve yerleşke sınırları henüz kesin olarak belirlenmeyen St. Simon Manastırı son yıllarda civarında sayısı hızla artan RES’lerin yarattığı tahribattan nasibini alıyor.

Manastırın bulunduğu alanlarda yaşananlar temiz enerji iddiasıyla yaşam alanlarımızın katledilmekte olduğunu anlatıyor. Rüzgâr türbinleri ile ayrıca yaşamımızda telafisi mümkün olmayan tahribatlar yapılıyor. RES’lerin bilinen zararları şöyle sıralanıyor:

Türbinlerin insan duyma eşiğinin altında yaydığı seslerin insanlar ve diğer canlılar üzerinde zamanla doğuracağı hastalıklar büyük sorunların habercisi olarak kabul ediliyor.

Bu zararlar; uyku bozukluğu, baş ağrıları, kulak çınlaması, sersemlik hissi, baş dönmeleri konsantrasyon ve hafıza bozuklukları gibi problemlerdir.

RES’ler bulunduğu bölgede rüzgârı kestiği ve farklı alanlara dağıttığı için mekanik etkilere neden olup birkaç derecelik sıcaklık değişimleri yaratarak doğal yaşamı da bozmaktadır. RES’lerin yol açtığı rüzgâr akımı özellikle arılara zarar vermektedir. Bu akım rüzgâr ile gelen polenlerin önüne geçerek bitkilerdeki tozlaşmayı zorlaştırmakta, bölgedeki endemik bitki türlerini yok olma tehdidi ile karşı karşıya bırakmaktadır.

St. Simon Manastırı’nda bu zararlar bilinmesine rağmen çok sayıda rüzgâr türbini kuruldu.

Enerji elde etme gayesiyle insanlığa dair önemli bilgiler barındıran, 1500 yıllık geçmişe sahip St. Simon Manastırı ve tarihte mucizeler dağı olarak bilinen mevkiinin tahrip edilmesinin önemli kayıplara neden olacağı düşünülüyor. Bu durum henüz ciddi bir şekilde araştırılmamış olan bölgenin bize geçmişten aktaracaklarını telafisi mümkün olmayan şekilde kaybetmemize neden olacaktır.

Aynı mevkide bulunan bir diğer inanç merkezi ‘Al Arabi’ ziyaretgâhı da bu saldırıdan payına düşeni fazlasıyla alıyor. Ziyaretçiler bu sağlıksız koşullarda ibadetlerini yerine getirmek zorunda kalıyor.

Arkeolojik olarak oldukça zengin ve neredeyse hiç araştırılmamış olan bu bölgenin RES şirketlerinin insafsızlığına terk edilmesi oldukça düşündürücüdür. RES şirketleri muhtelif yerlerde gelişi güzel kontrolsüz ve denetimsiz bir şekilde türbin dikerken, arkeolojik tahribatı engellemek için sit alanı olarak belirlenen böyle bir kültür ve inanç merkezinin bu kadar yakınına RES yapılması nasıl bir mantıkla açıklanabilir?

Hangi ÇED raporu böyle bir katliama izin verebilir, bu ÇED raporunun uzman eliyle ve bazı çıkarlar doğrultusunda hazırlanmadığını kim söyleyebilir?

Bugün Hatay Büyükşehir Belediyesi EXPO 2021’e hazırlanırken ve bütün dünyaya kendini tanıtma çabası içine girmişken, RES türbinlerinin bu coğrafyaya verdiği çok yönlü zarara kurulmasına izin verilmesini kim, nasıl açıklayabilir?

Halihazırdaki türbinler bu kültür tarih ve inanç merkezinin siluetini bozmuşken, yakınına yöresine yeni türbinleri eklemek EXPO yoluyla hedeflenen tanıtım faaliyetleri ile ne kadar bağdaşır?

Yanlış tercihlerle tarihsel, kültürel ve inançsal veri kayıplarına neden olunarak insanlık tarihinde önemli olabilecek bilgiler sonsuzluğa gömülüyor. Bu tercihler bitki faunasına, bazı özel bitkilerin varlığına, başta göçmen kuşlar olmak üzere, kuşlara ve diğer canlılara zarar vermektedir.

Bölge insanları olarak sesimizi yetkililere duyurmak istiyoruz; bu yanlışın durdurulması gerekmektedir. Telafisi olmayan kayıpların yaşanmaması için ilgili kurumların daha ciddi titizlikle ÇED raporları hazırlaması sağlanmalıdır. İnsan sağlığını, doğal çevreyi ve kültürel zenginlikleri dikkate almayan, mevzuata uymayan ÇED raporlarının ve RES ruhsatlarının iptalini ve bölgedeki RES faaliyetlerinin durdurulmasını talep ediyoruz.