Müzisyen Serenad Bağcan, Piyanist Fazıl Say'ın “Şu Dünyanın Sırrı” isimli yeni albümüne sesiyle eşlik etti. Kendini geç keşfettiğini söyleyen Bağcan, bunu şöyle açıklıyor: “Selda Bağcan gibi muhteşem bir sesin olması ve diğer aile bireylerinin de ondan eksik taraflarının olmaması sonucundaki yetersizlik duygumdan kaynaklıydı.”

“Şu Dünyanın Sırrı” Bağcan’ın sesinde saklı: Kendimi geç keşfettim

IŞIL ÇALIŞKAN

Etkileyici vokaliyle her şarkıda farklı bir dünya yaratan bir isim Serenad Bağcan. Tabiri caizse şarkıları yaşıyor ve daha da önemlisi yaşatıyor. O ise bunu hem gönülden söylemek hem de yaşanmışlıkları sesinin üzerine oya gibi işleyebilmek olarak açıklıyor.

Şimdi piyanist ve besteci Fazıl Say'ın “Şu Dünyanın Sırrı” isimli yeni albümüyle dinleyici karşısında Bağcan. Türk edebiyatının unutulmaz şair ve yazarlarının şiirlerinin bestelediği şarkı albümünde Yunus Emre, Pîr Sultan Abdal, Sabahattin Ali, Kaygusuz Abdal, Aziz Nesin, Metin Altıok ve Ömer Hayyam şiirleri yer alıyor. Şan ve piyanonun başrolde olduğu albüm 8 parçadan oluşuyor. Bağcan ile albümü ve müzik serüvenini konuştuk.


► Serenad Hanım, “Şu Dünyanın Sırrı” neyde saklı sizce?
Herkesin sırrının kendine özel olduğunu düşünüyorum. Benim dünyamın sırrı belki sizin gündelik rutinlerinizin arasındadır ya da sizin sırrınız benim için çaba sarf etmeden yapabileceğim bir şeydir. Sanıyorum ki, benim dünyamın sırrının, “algılarımın” içinde yattığının farkına varmam ve peşine merakla, cesaretle, korkusuzca düşmemde yatıyor.

ÇOĞU ZAMAN AĞIR İÇSEL SIKIŞIKLIKLAR YAŞADIM

► Kaygusuz Abdal, Yunus Emre, Ömer Hayyam şiirlerini yıllar sonra kendi sesinizden dinleyiciyle buluşturmayı nasıl tarif edersiniz?
Ağır ve hakkını vererek yapmam gerektiğini düşündüğüm büyük bir sorumluluk olarak değerlendiriyorum. Yüzyıllar öncesinde yaşamış bu insanların dünya görüşlerini anlamak, geçtikleri yolları ve gösterdikleri tepkileri ya da davranış biçimlerini analiz etmekle başladım çalışmaya. Çoğu zaman çok ağır içsel sıkışıklıklar yaşadım. Biliyorsunuz Kaygusuz Abdal, Yunus Emre ve Hayyam yaşadıkları dönemin, hem düşünce hem de davranış olarak çok önünde insanlar ve anlaşılamamanın verdiği huzursuzluk, bunun yanında insanoğlunun çiğ davranışlarına maruz kalmalarının kırgınlığını da hissettim çok derinlerde.

► Albümde Türk edebiyatının üç önemli ismi olan Metin Altıok, Aziz Nesin, Sabahattin Ali’nin şiirlerini de notalarla buluşturmuşsunuz. Bu seçki nasıl bir elekten geçti?
Metin Altıok ve Aziz Nesin Fazıl Say’ın çocukluğundan bu yana tanıdığı şair ve yazarlar. Onların anılarına ve eserlerine olan saygısı, onları yeni nesillere tanıtabilme sorumluluğu, parmaklarından dökülen notaların, o güzelim şairlerin dizelerini sarıp sarmalamasına neden oluyor bence. Anlayacağınız şarkılar benim önüme geldiğinde Fazıl Say’ın eleğinden geçmiş oluyor.

su-dunyanin-sirri-bagcan-in-sesinde-sakli-kendimi-gec-kesfettim-799964-1.

FAZIL’IN İLHAM PERİLERİ COŞTU

► Fazıl Say ile albüm için nasıl bir çalışma içindeydiniz? Bu işbirliği hakkında neler söylersiniz?
“Şu Dünyanın Sırrı” aslında single olarak tasarlanmış bir projeydi, daha sonra Fazıl’ın ilham perileri coştu ve 8 şarkılık bir albüme dönüştü. Önümde bir ay gibi kısa bir süre vardı. Pandemi döneminde olduğumuz için de bir araya gelip sık sık prova yapma imkânımız da olmadı. Telefon üzerinden bana şarkıları çalarak gönderdi, Notalar geldi, ben çalıştım ve stüdyoya girmeden 1 hafta evvel bir araya geldik ilk provamızı yaptık.

Fazıl Say’la olan işbirliğimden çok mutlu ve gururluyum. Ülkemiz ve bizden sonraki nesiller için çok önemli bir kültür ve edebiyat mirası bıraktığımızı düşünüyorum. Keşke ömrümüz sağlığımız ve performansımız elverse de, bütün şairlerimizin birer şiirini Fazıl Say’ın notaları benim de sesimle sarabilsek.

► Sesinizin buluşmayı en çok sevdiği enstrüman hangisi?
Piyano ve ney.

► Sizin sesinizle buluşan her şarkı teatral bir havaya bürünüyor sanki. Yaşıyor ve yaşatıyorsunuz. Bu gönülden söylemek mi?
Hem gönülden söylemek hem de yaşanmışlıklarınızı sesinizin üzerine oya gibi işleyebilmek. Ben yıllarımı ve emeğimi zevkle şarkı söylemeye adadım, kendimi hep yeniledim ve geliştirme yolunda çaba sarf ettim.

► Masa tenisinde Türkiye şampiyonu oldunuz. Jimnastik, hentbol, basketbol ile ilgileniyordunuz ve eczacılık okudunuz. Müzisyen dolu bir aileden geliyorsunuz. Müziğin sizin için çocukluktan gelen bir tutku olmaması ilginç… Bunu nasıl açıklarsınız?
Benim hayatımda müzik çocukluğumdan itibaren hep oldu. Sporla müzik hep baş başa gitti. Sadece kendimi keşfedebilmem çok geç oldu. O da ailede Selda Bağcan gibi muhteşem bir sesin olması ve diğer aile bireylerinin de ondan eksik taraflarının olmaması sonucundaki yetersizlik duygumdan kaynaklıydı.
Peki müzik yeteneğinizi fark etmeniz nasıl oldu? Ve sonrasında bu yolda yürüme kararınız...

Müzik hep hayatımda oldu. Çocuk ve Gençlik koroları ile sürdürdüğüm müzik yaşantımı Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu’nda profesyonel olarak sürdürdüm 2016 yılına kadar…

► Bağcan ailesinde yetişmek bir müzisyen için elbette ki ayrıcalıktır. Fakat bunun ayrı bir sorumluluğu da olsa gerek…
Evet, gerçekten ayrıcalıktı benim için, düşünsenize sizi bu konuda destekleyen, önünüze alternatifler sunabilen ve bilgi verebilecek donanıma sahip bireylerden oluşan bir aile... Kim istemez böyle bir aileyi?

Bağcan soyisminin sorumluluğuna gelince, yaptığım şeyi mükemmel yapmak gibi bir takıntım vardı bir zamanlar, hayatım içerisinde ismim, soyismim ve kimliklerimden yavaş yavaş sıyrılmaya başlayınca, bir şeyi mükemmel yapmış olmak için değil, onu yaparken mutlu olduğum için varoluşuma anlam kattığı için yapmaya başladım. Şu dünyamın sırlarından biri de bu belki de.

► Kendinizi kariyerinizin neresinde görüyorsunuz?
Bu sorunuza şöyle cevap vermek istiyorum, kariyerim için önce, doğru teknikle şarkı söylemeyi, yani tekniği kullanmayı öğrendim. Sonra doğru teknikle şarkı söylemeyi düşünmeden yapabilir hale geldim. Şimdi, teknik kendi kendini icra ederken ben olup biteni izliyorum, izlerken görüyorum, işitiyorum.
Pandemiyle birlikte müzik dünyası zor günler geçiriyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz tüm bu olanları?
Pandemi dönemi en çok sanatçıları vurdu. Sanatçı sanatını kitlelerle, insanlarla paylaşamıyor artık. “Sanat halk içindir “cümlesinin yerini “sanat sanat içindir” ya da “sanat kendin içindir” cümleleri dolduruyor belki de. “Sanat sonrası içindir”. Bilemiyorum yaşayıp göreceğiz.

***

HALAM YASAKLIYKEN SÖYLEMEYİ BIRAKABİLİRDİM

► Selda Bağcan’ın yasaklı olduğu yılları nasıl anımsıyorsunuz? O yılların size yansıması oldu mu?
Hiç anlam veremezdim, halam şarkı söylüyordu, şarkı söylediği için cezalandırılıyor ve hapse atılıyordu... İyi ki böyle bir çıkarımı bilinçaltıma kodlayıp, şarkı söylemeyi bırakmamışım. Zor yıllardı hem ailemiz hem de ülkemiz için.

Her şey değişiyor, bozuluyor, iktidarlar geliyor gidiyor, isimler bir var bir yok, fakat Selda Bağcan ismi, kendini yenileyerek, bıkmadan usanmadan, boynunu her zaman dik tutarak hatta ülke sınırlarını aşarak efsane olmaya devam ediyor.

***

BU BULUŞMA TARİHİN İÇİNE YOLCULUK GİBİ

su-dunyanin-sirri-bagcan-in-sesinde-sakli-kendimi-gec-kesfettim-799965-1.

Fazıl Say: Bazı dönemler, “içinden ne geliyorsa onu yap” diyorum kendime. Ve içimden yeni şairlere dönmek, şiirlere şarkı olmak geldi. Yirmi dört yaşımda, ilk şarkılarımı bestelerken hissettiğim heyecanıma geri döndüm. Bir şiiri bestelerken hangi dünyadayım? Belki de sadece kendi dünyamdayım. Bugüne kadar pek çok şarkı ve vokal eser besteledim. İlk Şarkılar, Yeni Şarkılar ve Güz Şarkıları albümlerinin ardından “Şu Dünyanın Sırrı”; aklıma, ruhuma dokunan şiirlerin yer aldığı dördüncü albümüm.

Her şiiri, her şairi piyano ile uzunca anlatmak istediğim bir müzik doğdu bu albümde. Tüm şarkılar Serenad Bağcan’ın güçlü sesine emanet. Büyük oranda şan ve piyanonun başrolü oynayacağı yakınlıkta, görkemli bir orkestrasyondan uzak, yaklaşık 45 dakikalık bir müzik. Sadece Pir Sultan ve Kaygusuz Abdal’da Aykut Köselerli’nin performe edeceği davul ve vurmasız var. Bir de Sabahattin Ali eserinde viyolosel kullandım. Onu da hepinizin çok beğeneceğine inandığım genç yetenek Jamal Aliyev yorumladı.

Albümde 20. Yüzyıl Türk edebiyatından üç şairimizin eseri yer alıyor: Metin Altıok’un felsefi ve güzel şiiri “Kendinin Avcısı”, Aziz Nesin’in “Sivas Acısı”, ve Sabahattin Ali’nin “Ruhumun Dalgaları” şiiri. Ayrıca yüzyıllar öncesinin mirası olan Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Ömer Hayyam şiirleri var. Bu toprakların şiirlerini bilmek gerek. Yüzyıllar sonrasında, aynı seslerin armonisiyiz sanki. Bu buluşma tarihin içinde yolculuk gibi. Dinlerken vardığımız yer, yüzyıllar öncesi bugün!

Şiirleri bestelerken kendimi şairlerin denizinde buldum. Şimdi her birinin şiiri, benim denizimde…