Su gibi akan konuşmalara ve düşündürten sorulara

Demet EKMEKÇİOĞLU

Bazı günler uyanırız ve konuşmak gelmez içimizden; sözcükler büyür ağzımızda. Bazen de korku ve kaygıdan dilimiz tutulur. Her çocuk kekeleyerek öğrenir okuma yazmayı, ama bazılarının kekelemesi yıllara yayılır. İnsanlık tarihi kadar eski, eski olduğu kadar da gizemli bir hastalık kekemelik. Nedeni bilinmeyen dertlerden biri.

Charles Darwin, Çiçero, Isaac Newton, Albert Einstein, Ezop, Lewis Carroll, Marily Monroe bilinen ünlü kekemelerden. Göründüğü gibi bir engel değil. İnsan düşünmeden edemiyor bu ünlüler belki de yaşadıkları sıkıntıyı hafifletmek için kendilerini bilime, sanata, edebiyata adadılar.

Tedavi yöntemi tam olarak tanımlanamasa da yapılan denemeler ve görülen örnekler tedavisinin mümkün olduğunu gösteriyor. Yeter ki size inanarak elinizden tutan ya da yanınızda varlığını hissettiren birileri olsun.

Sanatsal bakış aşısı

Yine bu konuda da edebiyata sığınıp, iyileşmek, yol bulmak mümkün. Kanadalı şair Jordan Scott’un yazdığı, Sydney Smith’in büyülü resimleriyle hayat verdiği, Kırmızı Kedi Çocuk etiketiye yayımlanan ‘Nehir Gibi Konuşurum’ bu iletişim sorununa sanatsal bir bakış açısı yaratıyor.

Kekemelik sorunu olan ya da konuşma güçlüğü çeken biri tarafından okuduğunda hayatında ciddi etki yaratacak bu kitap, sadece kekemelik sorunu olanlara değil kötü bir konuşma günü yaşayan herkese iyi gelecek. Şiirsel dille yazılan hikâye, resimlerle bütünleştiğinde bir sanata, bir şahesere dönüşmüş. Farklı biri olmanın nasıl hissettirdiği, onunla nasıl mücadele edileceğinin ipuçları, güçlü metaforik anlatımlarla veriliyor. Yazarın kişisel deneyimini paylaşması ise hikâyeyi derinleştirip gerçekçi kılıyor.

“Her sabah, dört yanım sözcüklerin sesleriyle dolu uyanırım. Hepsini söyleyemem.” Bu cümleyle başlıyor hikâye. Kekeleyen bir çocuk okulda kendini yalnız ve savunmasız hisseder. Bunu fark eden düşünceli babası ise kucaklayıcı bir bakış açısı yaratır. Onu nehir kenarına götürür. Baba-oğul nehir kenarında yürür ve baba nehri anlatır. Çocuğa eşsiz bir çözüm sunar. Kahramanımıza bu dünyada yalnız olmadığını gösterir.

Kitap bittiğinde düşünmeden edemiyorsunuz. Aslında hepimizin konuşması nehir gibi değil midir? “Köpüren, girdaplanan, çalkanan ve çarpışan.” Lirik hikâye, hassasiyet ve şefkatle sarmalanmış, görsel bir şölenle birleşmiş ve bu resimli kitap ortaya çıkmış.

Yaşam öyküsüne dayanıyor

Bu konuda yayımlanmış bir diğer kitap Vince Vawter’ın yaşamöyküsüne dayanarak yazdığı ‘Gazeteci Çocuk’. Kekeme bir çocuk olan Victor’un kekemelik mücadelesinin anlatıldığı sürükleyici ve dokunaklı bir gençlik romanı. 11 yaşındaki Victor, yakın arkadaşının yerine geçici süreliğine gazete dağıtıcılığı yapacaktır.

Ancak tek bir sorun vardır. Victor kekemedir ve kelimeler beyzbol topunu fırlattığı kadar ağzından kusursuz çıkmamaktadır. Bu kısa süreli işte tanışacağı insanlarla kurduğu iletişim, onun hayatına dokunacak etkiler yaratır. En çok da gazete dağıtırken tanıştığı Bay Spiro’nun anlattıkları onu etkiler ve güçlendirir. Genelde insanlar bu ses engelini görmezden gelir ama Bay Spiro öyle yapmaz. Lafı dolandırmadan söyler, Victor’la bir yetişkin gibi iletişim kurar ve sorularına verdiği yanıtlar kendini iyi hissetmesini sağlar.

Bu da aralarındaki bağı güçlendirir. Bir hediye gibi hayatına giren Bay Spiro, her hafta bir yap bozun parçaları gibi hepsi de s harfiyle başlayan bir kelime verir Victor’a. Bu kelimelerle ona anlatmak istediği şeyler vardır. Stajyer, sorumlu, satıcı, soruşturan. Bay Spiro her fırsatta yaşam hakkında düşüncelerini paylaşır. Sokrates, Voltaire ve Martin Heidegger’e atıfta bulunur. Onun yaşam felsefesi ve kelimeleri üzerine düşünen kahramanımız kendi çıkış yolunu bulmaya çalışır.

Kitabın en önemli noktası kekemeliğin bir engel olmadığını vurgulaması ve kahramanımızın bu sorunu alt etmek için farklı ve yaratıcı yöntemler bulması. Gazete dağıtıcılığı yaptığı o yaz, Victor’un hayatına çok şey katar. Söylediği şeylerin, nasıl söylediğinden daha önemli olduğunu kavrar.

Ödülleri sayılamayacak kadar fazla olan ‘Gazeteci Çocuk’un devam niteliğindeki kitabı ‘Çaylak Gazeteci’ de Kırmızı Kedi tarafından yayımlandı. Kahramanımız artık on altı yaşına gelmiştir. Bir yerel gazetede çalışmaya başlamıştır.

Yol göstericisi

En yakın arkadaşı ve yol göstericisi Bay Spiro’nun ölümü onu derinden etkilemiştir ve onun son dileğini yerine getirmek ister. Bay Spiro giderken bile Victor’un hayatına etki etmeyi başarır. Son bir ayrılık hediyesi gibi. Dünyayı tek başına deneyimlemesi için Mississippi Nehri’nin denizle birleştiği yere gitmesi gerekmektedir.

Yeni arkadaşlar edinir, farklı duygular deneyimler. Bu yolculuk onun dönüşümünü tamamlamasını sağlayacak, kendi kararlarını verme, yeni arkadaşlar edinme ve sahip olduğunu asla fark etmediği kendine güveni keşfetme fırsatına dönüşecektir.

Bay Spiro’nun felsefik sözleri ise hep yanında olacaktır. Ona son bir mesaj bırakmıştır. “Varacağın yere değil, yolculuğa bak Haberci.”

Her yaştan okura dokunacak ve iyileştirici etkisi tartışılamayacak kadar güçlü olan bu üç kitabın kesişim noktası çok net. İnsanların gördüğü sadece kekemelik olabilir ama altında yatan sebepler buzdağının görünmeyen yüzü gibi büyük. Kaygı, korku, reddetme, şüphe, depresyon, utanç, sıkıntı… Tedavisi ise gerçek sevgi ve yakınlık.