Google Play Store
App Store

Sudan’da devrimci güçler gerekirse askerin karşısına çıkmaktan korkmayacaklarını göstermekle kalmadılar, gücü ordu ile paylaşmaya razı gelen sağ siyasetçilere güvenmediklerini de ortaya koydular.

Sudan’da devrim ruhu hâlâ yaşıyor

Pavan Kulkarni

21 Ekim günü sokağa dökülen milyonlarca Sudanlı eylemci, devlet gücünün derhal sivillere teslim edilmesini talep ettiler, Sudan’ın dört bir yanında şehirlerde ve kasabalarda güçlerini sergilediler.

Sudan Komünist Partisi üyesi Osman Said Abu Kumbal, “Sokakları dolduran kalabalık kilometrelerce uzunluktaydı” diyor. Omdurman şehrinde çevik kuvvet eylemcilere plastik mermilerle saldırdı, hatta parlamento binasına yürümeye çalışan eylemcilere karşı gerçek mermi dahi kullanıldı.


Öncesinde aslında yalnızca Hartum’da tek bir eylem planlanmıştı. Fakat eyaletteki şehirleri birbirine bağlayan köprülerin ordu tarafından kapanacağına dair söylentiler işitildi. Bu da eylemcileri farklı şehirlerde eş zamanlı eylemler düzenlemeye itti. Yalnızca Hartum eyaletinde sokağa çıkan eylemci sayısı bir milyonu aşkındı.

ORDUYLA HALK KARŞI KARŞIYA

Kuzey Darfur, Batı Darfur, Kassala, Beyaz Nil ve diğer eyaletlerde de farklı eylemler düzenlendi. Eylemlerin gerçekleştiği gün, 1964 devriminin yıl dönümüydü. O yıl General İbrahim Abboud’in diktatörlüğü sivil itaatsizlik ile devrilmişti. Şimdiyse eylemciler ordunun gücü ele geçirmeye teşebbüs etmesi halinde sokakları ele geçirmekten geri durmayacaklarını göstermiş oldular.

Geçici hükümetin en yüksek yönetim organı olan Egemenlik Konseyi’ne başkanlık eden ordu komutanı General Abdülfettah El Burhan 11 Ekim günü yaptığı hükümetin dağıtılması gerektiğini söyledi. Gerekçe olarak ise sözde daha ‘kapsayıcı’ bir hükümet kurulmasını sundu.

Burada kapsayıcılıktan kast edilen, şimdilerde Aralık Devrimi olarak anılan ve diktatör Ömer El Beşir’i deviren 2018 olaylarıyla denklem dışı kalan İslamcıların tekrar sürece dahil edilmesi. Ordunun alenen destek verdiği bu gruplar devrim sonrasında ülkedeki silahlı isyancılarla ittifak kurdular. Jube barış anlaşması denen bir uzlaşmayla ise gücü ordu ile paylaşmaya ve sivilleri iktidarın dışında bırakmaya yeltendiler.

GÜÇ PAYLAŞIMINDA ORANTISIZ YETKİLER

Yeni koalisyonda dengeyi belirleyen ittifak da bu oldu. Problem şuydu ki, ittifak resmen darbe çağrısı yapıyordu ve hükümetin dağıtılması gerektiğini savunuyordu. Özgürlük ve Değişim Güçleri (FFC) denen şemsiye kuruluş siyasi partiler ile asker arasındaki güç paylaşımını denetleyen bir işlev görüyor. İslamcı ittifak ise kuruluşun ‘orantısız yetki’ sahibi olduğunu öne sürüyor.

Sudan Tribune gazetesinin 2 Ekim tarihli haberine göre İslamcı ittifak toplam 16 siyasi parti ya da kesimi temsil eden FFC’nin yalnızca küçük bir parçasını oluşturuyordu ve önemsiz sayılabilirdi. Abu Kumbal’a göre ise bu partilerin birçoğu aslında yalnızca ‘kağıt üzerinde’ var. Gerçekte birçoğunun içine eski diktatörün İslamcı Ulusal Kongre Partisi (NCP) sızmış durumda. NCP siyaseten yasaklı ve kendi adını kullanarak iktidarı kazanması mümkün değil. Yeni ismi Kuruluş Platformu (FFC-FP) ile başkanlık sarayının dışında oturma eylemleri düzenliyor ve Burhan’ın hükümeti dağıtması çağrılarını sürdürüyor.

ASKERİ DARBEYE ZEMİN HAZIRLIĞI

Abu Kumbal’ın söylediğine göre “Oturma eylemine katılanlar, oraya protesto için gelmediler. Yol paraları verildi, ceplerine para kondu ve buraya getirildiler. Güvenlik ve istihbarat güçleri bu görüntüyü oluşturmak için epey para harcadı.” Birçok insan, bu işin askeri darbeye meşru zemin hazırlama niyetiyle yapıldığını düşünüyor.

Abu Kumbal “Düzenlenen ‘milyonların yürüyüşü’ darbeler döneminin geride kaldığını ve Sudanlıların artık bu teşebbüslere göz yummayacağını gösteriyor” diyor. “Geçen haftaki eylemler sayesinde ordu böyle bir şeye teşebbüs ederse ne ile karşılaşacağını da görmüş oldu” diye de ekliyor.

Fakat önceki eylemlerin aksine, eylemciler bu defa hükümetteki sivil liderleri savunan sloganlar atmadılar. Bunun yerine merkez ve merkez sağ partileri fazlasıyla taviz vermekle suçladılar. Partilerin iktidarı asker ile paylaşmaya razı olmasını eleştirdiler.

HÜKÜMETTE SİVİL ÇOĞUNLUK TALEBİ

Eylemciler partilerden mevcut hükümetten çekilmelerini talep ediyorlar. Şu an gücün çoğu askerin elinde toplanmış durumda. Savunma politikası, dış politika ve ekonominin yaklaşık yüzde 80’i ordunun kontrolünde.

Kurulacak yeni hükümette Aralık Devrimi’nin taleplerine uygun olarak sivil ağırlık olmasını talep ediyorlar. Bu henüz mümkün olmadı çünkü 2019 Haziran’ında yaşanan katliam sonrasında merkez ve sağcı partiler orduya tavizler vererek uzlaşmaya vardılar.

Katliam öncesinde FFC farklı siyasi partilerden ve topluluk örgütlerinden oluşan geniş bir koalisyondu ve Aralık Devrimi güçlerini temsil edebilecek şekilde kurulmuştu. Ana akım siyasi partiler orduyla uzlaşmaya vararak şu anki geçici hükümeti kurduklarında radikal kuvvetler koalisyondan çekilme kararı aldı.
Sudanlı Profesyoneller (SPA) isimli ticaret sendikası ve mahalle düzeyinde örgütlenen Direniş Komiteleri koalisyondan çekilen devrim temsilcileri arasındaydı.

GENERALLERE DOKUNMAZLIK

Bu gibi gruplar takip eden iki yıllık süreçte FFC’ye dışarıdan baskı yapmayı sürdürdüler. Ordunun reform edilmesi, sivil denetim altına alınması ve ekonominin de asker kontrolünden kurtarılması için mücadele etmeyi sürdürdüler.

Bu gibi konularda başarıya ulaşılmadıkça Aralık Devrimini tetikleyen ekonomik krizin ve insan hakları ihlallerinin çözülemeyeceğini güce ortak olan tüm siyasi partiler biliyor fakat gereken yapılmıyor. İşin kötüsü, güç paylaşım anlaşmasını detaylandıran anayasa belgesinin imzalanmasıyla, askerin elinden gücü alması gereken FFC, gücü bizzat askere teslim etmiş oldu.

Haziran 2019’daki katliamı tertiplediği iddia edilen generaller halen egemenlik konseyinde sandalye sahibiler ve yasal dokunulmazlık ile korunuyorlar. Son iki yıldır orduya karşı birçok eylem yapıldı ve cunta rejimine dönmeye çalışan askere karşı geniş kitleler savunmaya geçti.

'KANLI İTTİFAKA SON VERİLSİN' ÇAĞRISI

26 Eylül günü yaşananlar da önemli bir örnek niteliğindeydi. Burhan’ın emriyle hükümet komitesini koruyan polis kuvveti görevi bırakacaktı. Komitenin varlığı önemliydi çünkü kuruluş amacı eski rejimin kalıntılarını temizlemekti. Üstelik polis kuvvetinin koruma görevini bıraktırma kararı alındığında, henüz bir hafta önce başarısız bir darbe girişimi olmuştu. Direniş komiteleri derhal sokağa döküldüler ve binlerce insan komitenin bulunduğu binayı fiilen korumaya başladı.

Geçen hafta yapılan eylemlerde de demokratik dönüşümün tamamlanması ve hükümet kurumlarının askerden korunması çağrıları yinelendi.

Abu Kumbal’ın aktardığına göre “kanlı ittifaka son” sloganı tüm ülkede yankı buldu. Bu slogan, katliamın tertipleyicisi konumunda olan ordu ile ittifak yapan, generallerin adalet önüne çıkmasına engel olan sivil kuvvetleri de gidişattan ‘sorumlu tuttuğu’ için büyük önem taşıyor.

HALK HÜKÜMETE GÜVENMİYOR

Abu Kumbal “Orduya taviz vermek ve generaller ile pazarlık etmek demokrasi getiremez, komünist partinin görüşü budur ve halk da bu görüş arkasında birleşti” diyor. Kamuoyunda oluşan görüş birliğinin, Sudan’ın geleceğinin ya ‘eksiksiz demokraside’ ya da ‘askeri diktatörlükte’ olacağını gösterdiğini savunuyor. “Geçici hükümetin bu ikisi arasında denge kurmaya çalışması artık gerçekçi değil” diyor.

İnsanlar geçici hükümette yer alan sivillere artık güvenmiyorlar ve gerekirse asker ile sokaklarda karşı karşıya gelecekler. Abu Kumbal’ın söylediğine göre geçen haftaki kitlesel eylemler, insanların bu karşılaşmadan hiç de çekinmediklerini gösterdi.

Peoples Dispatch'ten çeviren: Fatih Kıyman