Sürdürülebilir moda kavramını hem akademiye taşıyan hem de tasarımlarında uygulayan kişilerden biri olan tasarımcı, akademisyen Şölen Kipöz’ün editörlüğünü yaptığı ‘Modada Yavaşlık’ kitabı bizlere etik ve yavaş bir moda anlayışını sunuyor.

Sürdürülebilirlik geleceğin var olma koşulu olacak

SEVİL ASLAN

Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan kolektif kitap ‘Modada Yavaşlık’, farklı ülke ve kültürlerden 11 yazarın araştırma yazılarına ve aynı zamanda Türkiye’de yavaş modanın gelişimine öncülük eden tasarımcı, marka ve sivil oluşumlara da yer veriliyor. Ayrıca ‘yavaş yemek’, ‘yavaş kent’, ‘yavaş tasarım’ ile birlikte ‘yavaş moda’nın da son yılların düşünce ve üretim alanlarından biri olduğu gerçeği ile ‘Yavaş Moda Bugün Nerede Duruyor’ sorusunun cevabını da veriyor. Şölen Kipöz ile endüstriyel modanın sürdürülebilir bir yapıya nasıl dönüşeceğini ve moda sektöründeki alternatif oluşumları konuştuk.

►Yılın modası trendleri, tüketicileri ihtiyaç duymadıkları yeni giysileri satın almalarına teşvik ederken, çoğu zaman insanları ‘aynılaşma’ tuzağına düşürüyor. Sürdürülebilir moda bilincini nasıl aşılamalıyız?

Yavaşlığı benimsemek konusunda iki yol bize rehber olacak gibi görünüyor; yerellik ve küçülme. Küresel ve aynılaşmış olan hızlı moda anlayışı ile mücadele edecek olan yerel dayanışma ağları olacak. Böylece İstanbul’da bir kimlikle inşa edilmiş olan dünyanın tüm metropollerinde farklı bir kimlikle ve saygınlıkla gözlenebilecek. Örneğin, yavaş moda akımının referans isimlerinden biri olan Parsons Tasarım Okulu profesörlerinden Hazel Clark kitabımızda daha yavaş bir moda arayışı için kaleme aldığı bölümde yaşadığı kent New York’tan etkili örnekler sunuyor. Bu örneklerden birinde özgün bedenlere göre ceketler geliştiren bir dokuma kolektifinden bahsediyor ve her bir ceketin “tek kullanımlık” bir moda nesnesi olmaktan çok yaratım sürecine katılan insanların kolektif bilgisinin ifadesi olduğunu, ceketlerin üretimlerine harcanan bu emek ve el işçiliğinin onları uzun ömürlü, konfor sağlayan birer “yatırım” nesnesine dönüştürdüğünden söz ediyor. Böyle bir sürece tanıklık edebilen bir tüketici o ceketlerin hayalini kuracak ve aldığı ceketi ömür boyu saklamak isteyecektir.

►Sizce Covid-19, tüketim anlamında insanları dönüştürmeye başladı mı? Pandemi sürecinde endüstriyel modanın karakteri değişmeye başlayacak mı?

Değişmeye başladı diyebiliriz. İçinden geçtiğimiz küresel sağlık krizi moda sektöründe yavaşlama beklentisinin gerçek bir temele oturmasına yol açtı. Salgın öncesinde senede 5-6 koleksiyon sunan, 100 milyardan fazla giysinin döngüye sokulduğu bir moda sisteminden söz ediyorduk. Bu kadar çok giysi modanın yaratıcı dehasına ve niteliğine de darbe vurdu. Pek çok tasarımcı bu hızla üretemeyeceklerini itiraf edip köşelerine çekildi. Pandemi bir taraftan gözle görülür bir ekonomik daralma yaratırken diğer taraftan tüketici vicdanını harekete geçirdi. Eve kapanma, sosyal mesafe ve izolasyonla tanımlanan bu dönem, tüketiciler açısından öncelikleri değiştirdi. Öncelikle hayatımıza yeni bir tekstil nesnesi; maske girdi, maske tüm koleksiyonlara da girdi, stil kazandı.

►Hızlı tüketim ve alışveriş alışkanlığı insanları mutsuzluğa sürüklüyor. İnsanlar maddi imkânını zorluyor ve ulaşmak istediği ürün için zamanının çoğunu harcıyor. Dolayısıyla bireyler geçici tatminler sağlıyor. Kitapta da bu durumdan ‘Hedonik Mutluluk Yanılsaması’ olarak bahsedilmiş. Bu konuyu açar mısınız?

Bugün 20 yıl öncesine oranla beş kat daha fazla giysi satın alabiliyoruz, üstelik her birini en fazla 7-8 defa kullanmak için. Bir tişört yerine beş tane birden alabildiğimiz için placebo etkisinde geçici bir mutluluk yanılsaması yaşıyoruz. İhtiyacımız karşılandığı anda başka bir şeyin hayalini kurmaya başlıyoruz ve moda bizi etkisi altına alan görsel dünyası ile bunu çok güzel kullanıyor. Kitabımızda akademisyen Nesrin Türkmen kaleme aldığı yazıda bu durumu “Hedonik Mutluluk Yanılsaması” olarak tarifliyor.