İnsanlar gösteri yaptı, pankart açtı, ders verdi diye tutuklanıyor, aylarca yıllarca zindanda tutuluyor. Buradaki maymuncuk kavram ise, terör-terör örgütü...

İnsanlar gösteri yaptı, pankart açtı, ders verdi diye tutuklanıyor, aylarca yıllarca zindanda tutuluyor. Buradaki maymuncuk kavram ise, terör-terör örgütü.

Ne yapmış olursan ol, terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia ediliyorsa, her türlü zulme uğratılabilirsin ve bu yapılan, hukukun en evrensel ilkesinin çok ucuz, ucuzluğu ölçüsünde de haince bir manevrayla baypas edilmesi: ‘Yasayla tanımlanmamış suç olmaz’.

Suçun yasayla tanımlanmış olma koşulunu bir kere devre dışı bıraktınız mıydı, artık her hareketi, sözü, hatta bir öksürük veya geğirtiyi dahi suç addedebilirsiniz; terör örgütüyle bağlantılı veya örgüt adına yapılmış olduğu iddiasıyla; ki, bu da suçun somut fiilden koparılması, dolayısıyla kişinin niyeti, bu vasıtayla da kimliği temelinde isnat edilir hâle getirilmesidir: Burada artık, insanların ruhu yargılanmaktadır; kısacası Engizisyon’a geri dönülmüştür.

Her şeyden önce şunu söyleyelim: Dilimizde dehşet-tedhiş kelimeleri, hem de yüzyıllardır zaten  var iken, ‘terör’ kelimesini resmî-yasal metinlere koymak, cahilce değil ise fevkelade haince bir cürümdür. Hemen ardından da şunu ekleyelim ki, terorist bir isim değil, doğrudan doğruya ve de sadece ve sadece bir sıfattır: İnsanları dehşete düşürüp yıldırmaya, ne yapacağını bilemez, gideceği yere gidemez, söyleyeceğini söyleyemez, yazacağını yazamaz hâle getirmeye yönelik bir eylem veya icraat söz konusuysa, işte ancak ve ancak onu nitelemek üzere kullanılır ve işte tam tamına bu yüzden de terör örgütü, gerçekte karşılığı bulunmayan bir terimdir.

Gerçekte karşılığı bulunmayan bir terimin her şeyin merkezine oturtulması, kastîdir; gerçekte var olmasın ki, her yerde olduğu iddia edilebilsin, tıpkı Engizisyoncuların Şeytan’ı gibi. Bu engizisyoncu ruhu şöyle yansır: X terör örgütünün legal ‘görünüm’lü uzantısı. Bu ve benzeri lafları (sözde değil, ‘öz’de laik) eden, hele resmî metinlerin içine yerleştiren, doğrudan doğruya ve de en sıradanından bir engizisyon papazıdır: Somut, fiilî gerçekliğin gerisine saklanmış, yani biz fanîlerin gözüne görünmeyeni görüp okuma yetisine sahip olduğu iddiasıyla, hepimizin aslında ne olduğumuz hakkında karar vermeye soyunmuş bir zorba; daha doğrusu zorbaların basit bir maşası. Bizim vergilerimizle alınmış gazlarla, coplarla, panzerlerle bizi öldürmeyin gibi en basit bir insanî tepkiyi bile ‘terör’ suçu addedebilen insanların yeri aslında tımarhanedir, paranoit şizofren teşhisiyle; ama, Erdoğan’ın ‘ileri demokrasi’sinde, herkesin hayatı bunların eline teslim edilmiştir; ki, bu tam tamına bir devlet terörü, tam bir tedhiş rejimidir. Telefon ve dost sohbetleri, hatta yatak odalarına kadar uzanan ortam dinlemeleri, bunların gazete kılıklı paçavralarda boy boy yayınlanması, gazeteci kılıklı beyinsiz ve şerefsiz muhbir, gammaz ve cazgırların yaygaraları ve de ‘gizli tanık’ların ihbarlarıyla insanların evlerinin basılıp kendilerinin zulme uğratılması; hem de bir gün Ergenekon, ertesi gün KCK, olmadı futbolda veya reytingte şike adı altında: Tam tamına, süreklileştirilmiş bir kıyamet ortamı.

Programına ‘piyasa toplumu’ hedefini koymuş bir hükümet için aslolan da zaten her şeyin pazara çıkartılması, her şeyin pazarda alınır satılır hâle getirilmesidir ve bu konudaki uç nokta insan canıdır ve bu hükümet onu da yapmıştır: ‘Bedelli tezkere’.

Acı olan şudur ki, doğrudan doğruya kendi canlarının devlet zoruyla pazara çıkartılmasından başka bir şey olmayan bu uygulama karşısında, insanlar isyan etmek yerine, 30 milyarı nasıl denkleştiririm derdine düşmüşlerdir.


İnsanlar gösteri yaptı, pankart açtı, ders verdi diye tutuklanıyor, aylarca yıllarca zindanda tutuluyor. Buradaki maymuncuk kavram ise, terör-terör örgütü.

Ne yapmış olursan ol, terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia ediliyorsa, her türlü zulme uğratılabilirsin ve bu yapılan, hukukun en evrensel ilkesinin çok ucuz, ucuzluğu ölçüsünde de haince bir manevrayla baypas edilmesi: ‘Yasayla tanımlanmamış suç olmaz’.

Suçun yasayla tanımlanmış olma koşulunu bir kere devre dışı bıraktınız mıydı, artık her hareketi, sözü, hatta bir öksürük veya geğirtiyi dahi suç addedebilirsiniz; terör örgütüyle bağlantılı veya örgüt adına yapılmış olduğu iddiasıyla; ki, bu da suçun somut fiilden koparılması, dolayısıyla kişinin niyeti, bu vasıtayla da kimliği temelinde isnat edilir hâle getirilmesidir: Burada artık, insanların ruhu yargılanmaktadır; kısacası Engizisyon’a geri dönülmüştür.

Her şeyden önce şunu söyleyelim: Dilimizde dehşet-tedhiş kelimeleri, hem de yüzyıllardır zaten  var iken, ‘terör’ kelimesini resmî-yasal metinlere koymak, cahilce değil ise fevkelade haince bir cürümdür. Hemen ardından da şunu ekleyelim ki, terorist bir isim değil, doğrudan doğruya ve de sadece ve sadece bir sıfattır: İnsanları dehşete düşürüp yıldırmaya, ne yapacağını bilemez, gideceği yere gidemez, söyleyeceğini söyleyemez, yazacağını yazamaz hâle getirmeye yönelik bir eylem veya icraat söz konusuysa, işte ancak ve ancak onu nitelemek üzere kullanılır ve işte tam tamına bu yüzden de terör örgütü, gerçekte karşılığı bulunmayan bir terimdir.

Gerçekte karşılığı bulunmayan bir terimin her şeyin merkezine oturtulması, kastîdir; gerçekte var olmasın ki, her yerde olduğu iddia edilebilsin, tıpkı Engizisyoncuların Şeytan’ı gibi. Bu engizisyoncu ruhu şöyle yansır: X terör örgütünün legal ‘görünüm’lü uzantısı. Bu ve benzeri lafları (sözde değil, ‘öz’de laik) eden, hele resmî metinlerin içine yerleştiren, doğrudan doğruya ve de en sıradanından bir engizisyon papazıdır: Somut, fiilî gerçekliğin gerisine saklanmış, yani biz fanîlerin gözüne görünmeyeni görüp okuma yetisine sahip olduğu iddiasıyla, hepimizin aslında ne olduğumuz hakkında karar vermeye soyunmuş bir zorba; daha doğrusu zorbaların basit bir maşası. Bizim vergilerimizle alınmış gazlarla, coplarla, panzerlerle bizi öldürmeyin gibi en basit bir insanî tepkiyi bile ‘terör’ suçu addedebilen insanların yeri aslında tımarhanedir, paranoit şizofren teşhisiyle; ama, Erdoğan’ın ‘ileri demokrasi’sinde, herkesin hayatı bunların eline teslim edilmiştir; ki, bu tam tamına bir devlet terörü, tam bir tedhiş rejimidir. Telefon ve dost sohbetleri, hatta yatak odalarına kadar uzanan ortam dinlemeleri, bunların gazete kılıklı paçavralarda boy boy yayınlanması, gazeteci kılıklı beyinsiz ve şerefsiz muhbir, gammaz ve cazgırların yaygaraları ve de ‘gizli tanık’ların ihbarlarıyla insanların evlerinin basılıp kendilerinin zulme uğratılması; hem de bir gün Ergenekon, ertesi gün KCK, olmadı futbolda veya reytingte şike adı altında: Tam tamına, süreklileştirilmiş bir kıyamet ortamı.

Programına ‘piyasa toplumu’ hedefini koymuş bir hükümet için aslolan da zaten her şeyin pazara çıkartılması, her şeyin pazarda alınır satılır hâle getirilmesidir ve bu konudaki uç nokta insan canıdır ve bu hükümet onu da yapmıştır: ‘Bedelli tezkere’.

Acı olan şudur ki, doğrudan doğruya kendi canlarının devlet zoruyla pazara çıkartılmasından başka bir şey olmayan bu uygulama karşısında, insanlar isyan etmek yerine, 30 milyarı nasıl denkleştiririm derdine düşmüşlerdir.