Suudi Arabistan rejimi dünyayı mezhepçi bir pencereden görüyor. Şiiler düşman, İran ise onların destekçisi. Müslüman dünyasında Suudi hegemonyasının kurulabilmesi için İran’a diz çöktürülmesi gerek

Suriye savaşının döküntüleri

VIJAY PRASHAD / @vijayprashad

Muhtemelen korku salmak için İstanbul’a yollanan bir IŞİD üyesiydi o. İstanbul’un turistik bölgesinin merkezinde gerçekleştirdiği intihar saldırısı elbette haberlere yansıdı. Bombasını Badat’ta bir alışveriş merkezinde patlatarak 18 kişiyi öldüren IŞİD üyesi intihar bombacısına ilgi ise daha azdı. Bu saldırı neredeyse hiç haber olmadı. Nedeni, büyük ölçüde, Irak’ta bu tür şiddetin olağan görülmesi. Ancak, saldırların birbiriyle bağlantısı var. Her ikisi de IŞİD’in son haftalarda yaşadığı kayıplarla ilişkili.

IŞİD bir süredir; Iraklı milislerin, Peşmerge’nin, Suriye ordusunun ve içinde Kürtler de olmak üzere çeşitli Suriyeli milislerin faaliyetleriyle, Irak ve Suriye’de sıkışmış durumda. Bu askerler Irak’ta Batı’dan, Suriye’de Rusya’dan yakın hava desteği alıyor. Hava gücü olmadan kara askerleri çok fazla yeri geri alamazlar. Karadaki askerler olmadan da hava gücü sadece tahrip edici olur. IŞİD’i; ana üsleri Musul’a ve Rakka’ya doğru geri püskürten bu ikisinin birleşimi.

Iraklı askerler IŞİD’i Ramadi’de (Irak’ta El Anbar vilayetinin başkenti) yenilgiye uğrattı. El Anbar, IŞİD faaliyetlerinin çekirdek bölgelerinden biri. Burası, Saddam Hüseyin’in düşüşünden sonra ABD karşıtı isyanın da kalbi. Bunlar savaşlarda pişmiş savaşçılar. Ramadi’den Musul’a kaçan IŞİD militanları Musul’un meydanında toplum içinde cezalandırıldılar. Ramadi’nin kaybından duyulan hayal kırıklığı somuttu.

Bağdat saldırısı muhtemelen Musul’un öcünü almak için yapıldı. Irak Başbakanı Haydar el Abadi bu IŞİD’in, sempatizanlarını bir arada tutabilmek için yaptığı ‘çaresiz girişimdi’ dedi. Yenilgiler IŞİD’in ivmesini kırdı. Örgütün savaşçılarının moralini yüksek tutmak için daimi bir harekete ihtiyacı var. İlk dönemlerinde, IŞİD bir kasabada yenildiğinde, Büyük Suriye Çölü’nde başka bir yeri ele geçirmek için kırbaç etkisi yaratırdı. Sarkaç kırıldı. Kalan tek sarkaç canlı bomba saldırıları. Daha az stratejik değeri var, fakat sansasyonel değeri savaşçı tabanını cesaretlendirmeye yetiyor.

Rakka’daki IŞİD endişesinin delili ‘Rakka Sessizce Katlediliyor’ (Raqqa Is Being Slaughtered Silently - RBSS) grubuyla ilişkili gazetecilere saldırı. IŞİD, Naci Cerf’i Antep’te, Ibrahim Abdul Kader ve Fares Hammadi’yi Urfa’da, ‘Nissan İbrahim’ adıyla yazan Rukiye Hasan’ı ise Rakka’da öldürdü. IŞİD, Türkiye’de de çeşitli operasyonlar yürüttü, sadece İstanbul’da değil; Diyarbakır, Ankara ve Suruç’ta, her birinde Türkiye solu ve Kürtleri hedef aldı. İstanbul’daki saldırının IŞİD’in hayal kırıklığının işareti olduğuna ilişkin şüphe yok. Neden Türkiye’nin 30 milyar dolarlık turizm pazarını hedef aldı? Çünkü kolayca durulmayacağına dair bir mesaj vermek istedi.

IŞİD’in gücündeki aşınmanın önemli göstergesi Suudi Arabistan’ın tutarsız davranışları. Bir günde 47 kişinin öldürülmesini dikkatle okumak gerek. Politik mahkumlardan iki grup öldürüldü. İlk grup terörist faaliyetler planlayan El Kaide üyeleriydi. Suudilerin mesajı ‘krallıklarının mukaddesliğine yönelik saldırıların tolere edilmeyeceği’ydi. Ancak Suriye’deki bu tip saldırılar kabul edilebilirdi. İkinci grup ise Şii din adamları ve aktivistlerden oluşuyordu. İçlerinde Nimr Bakır el Nimr de vardı. Neden öldürüldüler? Bir yandan El Kaide üyelerinin öldürülmesini dengelemek, diğer yandan Iran’ı provoke etmek için. İkincisi, Suudi hayalinin krizine delalet.

Suudi Arabistan rejimi dünyayı mezhepçi bir pencereden görüyor. Şiiler düşman, İran ise onların destekçisi. Müslüman dünyasında Suudi hegemonyasının kurulabilmesi için İran’a diz çöktürülmesi gerek. Suudi rejimi; Irak, Suriye ve Yemen’deki savaşları bu dünya görüşünün bir parçası olarak körüklüyor. Tarihte IŞİD’e bir yer tahsis etmek istiyor çünkü bunu Şii hakimiyetine karşı bir Sünni savunması olarak görüyor. Suudi rejimi bu nedenle çok uzun zaman IŞİD’in Esad’a karşı savaşan cihatçı gruplardan yalnızca biri olduğunu savundu. Suudi Arabistan, vekilleri Ceyş el İslam’ın lideri Zehran Alluş öldürüldüğünde, Suriye savaşında önemli bir kolunu kaybetti. Ceyş el İslam Alluş’un karizmatik ve sert liderliğine bel bağlamıştı. Aynı zamanda Suriye hükümetinin Şam çevresinde kontrol sağlamada yavaş ilerlediğini de ortaya çıkarıyordu. Suudiler için mezhepçilik zehri vekillerinin moralini yüksek tutmanın yoluydu. Şii nefreti yenilgi korkusunun ilacıydı.

Savaş planları Musul ve Rakka’ya doğru ilerleyiş için yapılıyordu. ABD, Irak ordusunun Peşmergeyle, Musul’u güney ve kuzeyden sıkıştırmak için anlaştığını açıkladı. ABD de havadan koruma sağlayacak. Musul’u IŞİD’den geri almak zorlu bir iş olacak. IŞİD’in geri çekilecek yeri kalmadı. Suriye ordusu ve milisleri ülkenin kuzey aksindeki kentleri almak için hiç durmadan çabalıyor. Asıl mücadele ise Halep’te yaşanacak. Ufukta Rakka için savaş var.

Fakat bu sadece IŞİD. Tam da İstanbul’daki saldırının olduğu gün, Suudi jetleri Yemen’i vurmaya devam ediyordu, çeşitli ülkelerin uçakları da Suriye’yi. Her bomba hayal kırıklığı ve intikam arzusu yarattı. Bu bombalar savaşı durdurmayacak. Bu bombalar gelecekteki savaşların tohumları.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif