Ülkemizin dört bir yanında milyonlarca insanın sokaklara çıktığı, meydanlarda buluştuğu Gezi süreciyle beraber bir anda milyonların gönlünü fetheden taraftarlara ve taraftar gruplarına, siyasal iktidarın baskısı giderek artmakta ve ‘tribün mühendisliği’ olarak tanımlayabileceğimiz uygulamalar devreye sokulmakta

Suskun ve makul olmayacak #taraftarlaromuzomuza

DEVRİM CEM

Ülkemizin dört bir yanında milyonlarca insanın sokaklara çıktığı, meydanlarda buluştuğu Gezi süreciyle beraber bir anda milyonların gönlünü fetheden taraftarlara ve taraftar gruplarına, siyasal iktidarın baskısı giderek artmakta ve ‘tribün mühendisliği’ olarak tanımlayabileceğimiz uygulamalar devreye sokulmakta.

Hatırlayacak olursak, dönemin Başbakanı dahil Gençlik ve Spor Bakanı’ndan İçişleri Bakanı’na kadar genişçe bir siyasi erkân tribünlere ve taraftar gruplarına yönelik ciddi tedbirler alınacağı yönünde açıklamalar yapmış, hatta adeta tehditler savurmuşlardı. Ancak ne tehditler, ne statlarda sergilenen provokasyonlar, ne de yayıncı kuruluşun ses kısma kurnazlıkları taraftarların seslerinin duyulmasını engelleyemedi. Gezi’yle özdeşleşen sloganlardan, Ali İsmail Korkmaz ve Berkin Elvan için yapılan bestelere kadar tribünlerde taraftarların sesi yankılanmaya devam etti.

Ama 14 Nisan’dan itibaren, Süper Lig ve Ptt 1. Lig maçlarında tribünler neredeyse sessizliğe büründü. Çünkü o tarihten itibaren e-bilet ve elektronik kart uygulaması (passolig kart) devreye sokuldu. Ve bu uygulamayı fişlenmek, tribün kültürünün ve taraftar kimliğinin yok edilmesi olarak gören taraftar dernekleri ve grupları maçları boykot etme yönünde tutum aldı. Özellikle de, yeni sezonda Süper Lig ve Ptt 1. Lig’deki ilk 2 hafta neredeyse boş tribünlere oynandı.
Sahada oynanan oyunun kalitesi bakımından marka değeri neredeyse yerlerde sürünen ülkemiz liglerinde, yaptıkları tribün şovları ve organizasyonlarıyla stadyumlara her hafta on binlerce insanın gelmesinde en önemli aktör olan taraftar gruplarının elektronik kart uygulamasına karşı kararlı direnci tribünlerin iyice boşalmasına sebep oldu.

Vaziyetin bu noktalara geleceği, 2011 yılının başında yürürlüğe sokulan ve kamuoyundaki yaygın adıyla ‘sporda şiddet yasası’ olarak bilinen resmi adıyla ‘6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’dan belliydi zaten.

Söz konusu kanun, tribünde meşale yakılmasından şike ve teşvik primine kadar birçok yasakçı maddeyi içeriyor. Kanun kimilerine çok sevimli görünse de, taraftarlar nezdinde zaten endüstriyelleşme ve piyasanın pençesinde olan futbol ve tribün kültürünü yozlaştırmak, taraftarlığı öldürmek adına çıkartılmış bir kanundur. Ve bu kanunun son peydahlarından birisi de tribünlerde ‘e-bilet’ uygulamasıdır.

Uygulama eliyle, sistemin tepki gösteren –isyan eden– hak arayan kesimlerinin gözlem altında tutulması ve en ufak bir protesto sonrasında, toplu gözaltılarla taraftarlar arasındaki muhaliflerin baskı altına alınması söz konusudur.
Bu uygulama aslında ilk bakışta ‘teknolojinin nimetlerinden faydalanma’ ve ‘karaborsayı önleme’ olarak görülse de, taraftar gözüyle bakıldığında ortaya bambaşka bir tablo çıkıyor. Futbolun piyasanın bir nesnesi olmaya, yani bir metaya dönüşmesiyle başlayan taraftarı ‘seyircileştirme’ ya da ‘müşterileştirme’ düşüncesi, e-bilet ile bir kez daha dayatılmak isteniyor.

E-bilet uygulaması; taraftar kavramını müşteriye indirgemekle kalmayıp, tüm özlük-kimlik bilgilerini sisteme kaydedip, taraftarları adeta fişlemektedir. Taraftarların organize olarak hareket etmesini engellemeyi amaçlamakta, kısacası tribün kültürü ve taraftar kimliğini ortadan kaldırmayı hedef almaktadır.

Bundan önce meşale, pankart, konfeti şov ve deplasmana gitmek gibi tribünün en temel öğelerini ve haklarını yasaklayan zihniyet bugün de e-bilet ile, takımının mücadelesine omuz vermek için tribüne koşan taraftarı fişleme, tribünlerde gruplaşmayı önlemeye çalışma yoluna gidiyor. Yani uygulama tamamen taraftarların aleyhine bir durum ortaya çıkartıyor.
Tabii ki işin ciddi bir ekonomik rant boyutu da var. Her ne hikmetse elektronik kart işi sadece hükümete yakınlığıyla bilinen Çalık Grubu’na ait Aktif Yatırım Bankası A.Ş.’ye (Aktif Bank) ihale ediliyor. Ve spor kulüpleri de öyle bir ikna (!) oluyorlar ki, en önemli gelir kaynağı olan taraftarlardan mahrum kalmak pahasına bunu kabul ediyorlar. İşin maddi boyutunu da, satılan kartlar ve her hafta alınan maç biletleri üzerinden elde edilen ilave gelirler oluşturmaktadır.
Kısacası siyasi iktidarından futbolun karar vericilerine, kulüp yöneticilerinden medyasına kadar genişçe bir cephenin ittifakıyla hayata geçirilmeye çalışılan elektronik kart (passolig) uygulamasına karşı taraftarlar adeta kendileri direniyorlar. Taraftarların bu mücadelesindeki en önemli omuzdaşları ise Taraftar Hakları Derneği (THD, 2012, İzmir) ve Taraftar Hakları Dayanışma Derneği (Taraf-Der, 2013, Ankara) ile az sayıdaki spor hukukçusu olmuştur.

Yakın zamana kadar baskıcı uygulamalar, hak kısıtlamaları ya da ihlalleri ve cezalar karşısında sürekli mağdur edilen taraftarlar, artık haklar mücadelesi düzleminde çalışmalar yapan dernekler ve destekçisi spor hukukçuları aracılığıyla kazanımlar elde etmeye başladı.

Son olarak elektronik kart (passolig) uygulamasına karşı Taraf-Der tarafından, Passolig kullanımında yaratılan hukuk ihlallerinin giderilmesi, tespiti ve ileride doğabilecek zararlara önlem alınması için TFF ve Aktif Bank aleyhine Ankara’da Nöbetçi Tüketici Mahkemesi’nde dava açıldı. Ayrıca 6222 Sayılı Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin e-bilete ilişkin bazı maddelerinin iptali için de Gençlik ve Spor Bakanlığı aleyhine Danıştay’a dilekçe verildi.
Ankara 16. Tüketici Mahkemesi tarafından Passolig uygulamasına ‘ihtiyati tedbir’ kararı verilerek uygulama durduruldu. Ancak, bu karara rağmen TFF’nin de desteği ile uygulama sürdürülerek hukuk ihlali yapıldı. Davanın esastan görüleceği 25 Eylül tarihinde taraftarlar Ankara Adliyesi’nde buluşacaklar.

Taraftarların elektronik kart uygulamasına karşı bir başka kazanımı da, Passolig’in televizyon reklamlarının yayından kaldırılmasının sağlanması oldu.

Bir yandan taraftarların tribünlerdeki ve hukuksal düzlemdeki mücadelelerinde kazanımlar elde edilirken diğer yandan ‘hükümeti yıkmaya teşebbüs etmek’ suçlaması ile Beşiktaş çArşı grubu üyelerine yönelik dava açılması gibi yeni saldırılar gündeme gelmektedir.

Spor alanlarındaki ve toplumsal yaşamdaki olaylara, gelişmelere suskun kalmayan taraftarların ciddi kuşatma altında olduğu bu dönemde, 25 Eylül’de Ankara’da ve 16 Aralık’ta İstanbul’da görülecek davalara katılmak büyük önem taşıyor.
Siyasal iktidarın medya gücünü de kullanarak taraftarları ve tribünleri kriminalize ederek bu alanı teslim alma girişimlerini boşa çıkartmak, siyasal iktidara ve sermayeye boyun eğmemekte kararlı tribün emekçilerinin daha özgür ve demokratik tribünler yaratma mücadelelerine destek vermek için emekten ve demokrasiden yana tüm kesimleri ‘25 Eylül ve 16 Aralık deplasmanlarında’  #taraftarlarlaomuzomuza olmaya çağırıyoruz.


Taraftarların hak mücadeleleri ile ilgili güncel bilgi ve haberler için:
Taraftar Hakları Derneği
http://www.taraftarhaklari.org/
https://twitter.com/taraftarhaklari
https://www.facebook.com/TaraftarHaklariDernegi

Taraftar Hakları Dayanışma Derneği
http://tarafder.org/
https://tr-tr.facebook.com/tarafder2013


 *Taraftar Hakları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi