Tahrir gerçek bir devrim miydi?

SHAHİRA AMİN

25 Ocak Devrimi’nden 5 yıl sonra yeni parlementonun üyeleri ayaklanmanın bir devrim olup olmadığını tartışıyor. Bu sırada hükümet, patlaması an meselesi olan protestoları engellemek için aktivistlere baskı uyguluyor

10 Ocak’ta milyonlarca Mısırlı yeni parlementonun resmi olarak toplanmasını izlemek üzere televizyonlarının karşısındaydı. Mısır medyası bunu “tarihi bir an” olarak nitelendiriyordu. Dört yıldır ülkeyi yöneten bir meclisin bulunmamasının yanı sıra (2012 yılındaki yargıtayın İslamcı parlementoyu dağıtmasından beri) meclisin açılışı zamanın Savunma Bakanı Abdülfettah el-Sisi’nin Temmuz 2013’te çizdiği yol haritasının tamamlanışının da bir göstergesiydi.

Son milletvekili seçimlerini gölgeleyen seçmen ilgisizliğine rağmen birçok Mısırlı daha istikrarlı, güvenli ve adaletli bir topluma giden yolu çizmesi için tüm umutlarını yeni parlementoya bağladı.

Gurur dolu olması gereken bir an Mısırlılar için hayal kırıklığına dönüştü: Açılışı parlementonun tartışmalı üyesi Murtada Mansur’un sözlerinin Hüsnü Mübarek’in devrilmesini ima ettiğini söyleyerek anayasal yemini etmeyi reddetmesiyle kaosa sürüklendi. Mansur’un 2011 devrimine karşı saldırgan tutumu sır değildi. Birçok kez 2011 yılında değişim için başlayan harekete karşı olduğunu dile getirdi. Hareketin Müslüman Kardeşler tarafından gasp edildiğini ve gerçek devrimin 30 Haziran’da yaşandığını söylüyor. 30 Haziran’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi deviren kitlesel gösteriler yapılmıştı. Yine de birçok kişi Mansur’un bu hareketine hazırlıksız yakalandı. Sosyal medyaya sarılan aktivistler endişelerini dile getirdi.

Mısır’da özel bir televizyon olan Ten TV’ye konuk olan insan hakları savunucusu Malek Adly, Mansur’un hareketini eleştirerek, 25 Ocak devriminin anayasa tarafından tanındığını ve saygı duyulması gerektiğini Mansur’a hatırlattı. “Anayasaya saygı duymayan parlemento üyeleri parlementoyu terk etmelidir” diyen Adly sözlerine, 2011 devriminin bazı kanun yapıcıların iddia ettiği üzere dış güçlerin bir komplosu olmadığını ekledi.

25 Ocak yıldönümüne yaklaşırken, hükümetin yeni protesto gösterilerinin patlamasından korktuğu sırada rejim yanlılarının 2011 değişim hareketine karşı saldırıları yoğunlaştı.

Devrimi yerenler genelde, şimdinin cumhurbaşkanı Sisi’nin destekçilerinin ve Mübarek’in Ulusal Demokrat Parti’nin eski üyelerinin çoğunlukta olduğu bir parlementoya seçilmiş milletvekilleri oluyor. Gazeteci-yazar Lamis Gaber de (Sisi tarafından atanan 28 meclis üyesinden biri) 25 Ocak ayaklanmasına karşı olduğu açıkladı. Özel Sada El Balad televizyonu’nda bir röportaj veren Gaber “25 Ocak sadece teröristlerle savaşırken hayatını kaybeden güvenlik güçlerimiz anısına sadece Ulusal Polis Günü olarak kutlanmalıdır” dedi.

Her hafta cuma hutbelerinde imamlara direktiflerde bulunan Mısır Din İşleri Bakanlığı da devrim-karşıtı kampanyaya katıldı. Son haftalarda devlete bağlı camilerdeki imamlar sürekli olarak protestoların istikrarı bozduğu için günah olduğu söyleyip duruyor. Bu sırada devrimin beşinci yılına yaklaşan haftalarda da muhaliflere karşı baskılar arttı, polis güçleri protesto çağrısı yaptığından şüphelenilen birçok aktivisti gözaltına aldı. 2 Ocak’ta üç Facebook sayfa yöneticisi de devlete karşı halkı kışkırtmak için sosyal medyayı kullanma suçuyla göz altına alındı. Ayrıca yasa dışı Müslüman Kardeşler üyeliğiyle de suçlanıyorlar. Son güvenlik operasyonlarında polis Kahire’nin merkezinde Tahrir Meydanı’na yakın birkaç apartmana baskın düzenledi ve Rawabet Tiyatrosu ile Townhouse Galeri’sini kapattı. Bu yerler genelde genç aktivistler tarafından modern sanat ve kültür mekânlarıydı.

Bir aktivist ve seküler Sosyal Demokrat Parti’nin üyesi olan Muhammed Salem Al-Monitor’e eskiden düzenli bir şekilde buluştukları şehir merkezindeki kafelere gözaltına alınmamak için gitmediklerini söyledi. “Toplumsal histeri var” diyor Salem, ayaklanmanın yıldönümü yaklaştıkça polisin sürekli olarak tekrar bir isyanın patlak verebileceğine dair içi boş korkularla gençleri toplayıp götürdüğünü sözlerine ekliyor.

Mursi devrildiğinden beri binlerce hükümet karşıtının tutsak eden güvenlik operasyonlarının yeni hedefleri şimdi solcular gibi görünüyor. En son yaşanan gözaltı dalgasında sol görüşlü bir doktor ve Doktorlar Birliği üyesi olan Tahir Muhtar ve iki arkadaşı şafak operasyonuyla gözaltına alındı. O tarihten beri Muhtar rejime karşı halkı kışkırtacak belgelere sahip olduğu gerekçesiyle tutuklu. Muhtar tutukluların sağlık hizmeti alabilmesi için bir kampanya yürütüyordu. Tutuklanmadan önce ulusal güvenlik savcıları tarafından saatlerce sorguya çekildi. Sorgu sırasında savcılar Muhtara Ocak 2011 ayaklanmasında rol alıp almadığını sordular. Ayaklanmanın suç olmadığını ekleyerek rol aldığını söyledi. Bu soru aktivistleri oldukça öfkelendirdi ve Muhtar’ın serbest bırakılması için internet üzerinden bir imza kampanyası başlattılar. Muhtar’la dayanışmak için başlatılan imza kampanyasında şu sözler yazıyor: “Rejim, devrime katılmış olmayı resmi bir suçlamaya çevirdi. O zaman devrimde yer aldığımız için hepimiz suçluyuz ve bunu asla inkar etmeyeceğiz.” Aktivistler ayrıca çevirisi #Ocak-Devriminde-bende-vardım olan Arapça bir hashtag başlattı, hashtag kısa sürede yayıldı. Hashtagi kullanarak 18 günlük ayaklanma sırasında yaşadıkları deneyimleri aktarıyorlar.

Sosyal, ekonomik, dini, siyasi tüm bariyerleri ortan kaldıran bir ayaklanmadan 5 yıl sonra rejim yanlılarının devrimi şeytanlaştırmaya çalışması toplumdaki kutuplaşmayı yansıtıyor. Kutbun bir tarafında güçlü karşı devrimci kuvvetler diğer tarafından ise küçük, gitgide marjinalleşen ve devrimi tamamlayana kadar mücadelelerine devam etmeye ant içmiş genç aktivistler bulunuyor. Bu iki kampın arasında ise güvenlik ve istikrar arzusu duyan ve her iksini de demokratik ve insani değerlerden üstün tutan çoğunluk bulunuyor.

Taksi şoförü Muhammed Gomaa “Eğer 25 Ocak’ta sokakta tek bir eylemci görürsem gidip ona saldıracağım” diyor ve ekliyor, “Bu kadar kaos yeter, çocuklarımıza ekmek götürebilmek istiyoruz.” Sözleri yıllardır devam eden ekonomik durgunluk ve siyasi karışıklık yüzünden geçim sıkıntısı çeken Mısırlıların büyük çoğunluğunun hislerini yansıtıyor.

Bocalayan bir ekonominin getirdiği zorluklara uğraşmak ve gitgide büyüyen İslamcı militanlığın tehdidi, çoğu Mısırlının önceliği haline gelmiş. Ekonomiyi tekrar canlandırması ve Kuzey Sinai’de üç yılda yüzlerce polis ve askerin ölümüne neden olmuş İslamcı ayaklanmayı bastırması için hükümeti destekliyorlar. Ancak Mısırlıların beklentilerinin karşılanmaması Sisi’nin popülerliğini zedeledi. Her ne kadar hâlâ geniş bir kitlenin desteğine sahip olsa da başkanlığının ilk günlerindeki gibi “saygıdeğer bir kahraman” olarak görülmüyor. “Ekmek ve sosyal adalet” isteyen bir devrimden beş yıl sonra ekonomik canlanma, istikrar ve güvenlik vaatleri Sisi’nin başkanlığının geçmesi gereken esas sınav olacak.

Çeviri: Anıl Ersoy
Kaynak: http://bit.ly/1Q3m7S