Bir yıl geçti sokağa dökülüp, gözlerimiz yaşlı Okmeydanı Cemevi’nden mezarlığa yürüdüğümüzden beri. Ne dosyası tamamlanabildi Berkin’in, ne de davası görülmeye başlandı. Sanıklar meçhule karıştı. Devletin en tepesindeki ise Berkin’in adını anmadan, hakaretlerini sıralamadan gün geçirmedi.

Tam 630 gün... #BerkininKatiliYargılansın

16 Haziran 2013 sabahı, bir çocuk polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulmuştu. Haberi ilk ne zaman duyduğumu, kaç gündür yoğun bakımda, bilincinin kapalı olduğunu hatırlamıyorum. O çocuk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatta kalma savaşı veriyordu ve yaşı 14’tü.
Televizyon haberciliğinin yerini penguen belgesellerine bıraktığı o günlerde, habere ulaşmak ancak twitter üzerinden mümkün oluyordu. Ben de o çocuğun sağlık durumunu hastaneye gidenlerin ve ailesinin attığı tweet’lerden takip ediyordum. Hatırlamıyorum ne kadar sonraydı, beklediğimiz müjdeli haber bir türlü gelmeyince, hastaneye giden gazeteci arkadaşlarımı aradım. Durumunun iyi olmadığını, bilincinin hâlâ kapalı olduğunu öğrendim. Ailenin yanında olmak istedim. Hastaneye gittim. O gün, o çocuk, artık başından vurulan yoğun bakımdaki çocuk değil, adını her gün defalarca andığım, ömrüm oldukça unutmayacağım, Berkin Elvan oldu benim için.

Hastaneye ilk gidişimde etrafları kalabalıktı, çekindim ailenin yanına gitmeye, oradakilerden bilgi aldım. İkinci gidişimde ablası Gamze’yle konuştum. Sonraki sefer babası Sami, annesi Gülsüm’ü tanıdım. Kim bilir kaç kez anlattıkları evlatlarının durumunu bir kez de bana anlattılar. İyi dileklerde bulunup, umut vermeye çalıştığımda çabamın gereksiz olduğunu fark ettim. Zira benden daha umutlu, sağlam duran bir aile vardı karşımda. Bir sonraki sefer dayısıyla oturdum, uzun uzun sohbet ettik. Doğum günü oldu, dilek balonları uçurduk hastanenin bahçesinden.

Günler geçiyor, Berkin’in durumu değişmiyordu. Beslenmeye bir türlü başlayamıyordu, ateşi düşmüyor, kilo kaybetmeye devam ediyordu. Berkin’imiz eriyordu... Bir şeyler yapmak istedim. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. O çaresizlik haliyle, insanlar duysun, bilmeyen kalmasın diye twitter’dan yoğun bakımdaki günlerini saymaya başladım; #BerkinUyanacak etiketiyle... İşte bu yazının benden istenmesine de neden olan gün saymalarım, böyle başladı.

Uyansın diye saydık günleri...
Her sabah twitter’da bir gün daha eklerken, son kez yazıyor olmayı diledim. Geceleri utanarak üzerlerini örterken çocuklarımın, dua ettim Gülsüm anne için, evindeki yatağında görebilsin diye evladını.

Buraya kadar anlattıklarım, benim Berkin’le hikâyemdi. Bugün bu yazıyı okuyan sizlerin, BirGün okurlarının da benzer hikâyeleriniz var, biliyorum. Kiminiz ilk günden beri takip etti Berkin’i, kiminiz Sami Elvan’ın bir haber programında “90 gündür ekmek alacak diye bekliyoruz, dönmedi hâlâ” dediğinde fark etti onu. 269 gün umutla bekledik, birlikte saydık çoğu zaman, birlikte ses verdik #direnberkin diye, tanımadan birbirimiz... Birileri günlerce nöbet tuttu hastane kapısında, birileri kırmızı boyalarla yazdı “Berkin Elvan uyandı mı?” diye, meydanın en görünen duvarına. Kasada elim kolum doluyken gördüm paranın üstünde başka birinin yazdığı aynı soruyu. Bir başka gün, birileri vapur koltuğuna bırakmıştı kağıdı, üzerinde büyük harflerle yazılıydı “Berkin Elvan uyandı mı?” diye. Stadyumlar inledi sonradan, nakaratı “ölümsüz Berkin” diye değişecek olan “Çok sevdik anlıyor musun / Uyan Berkin Elvan” bestesiyle Vamos Bien’in...  (http://youtu.be/uk3SUZOOBgQ) Gözlerimiz dolu, otobüslerde söyledik çArşı’nın yazdığı “Vuruldu 14 yaşında çocuk / Vuruldu kahpe ellerde / Ant olsun yaşayacaksın Berkin / Ant olsun gönüllerde”yi... (http://youtu.be/JWqjyCTzvws)
Tek tek saymaya yerim yetmez. Diyeceğim o ki, Türkiye’nin güzel insanları, uyansın, unutulmasın diye, kendi meşrebince, elinden geldiği kadar hatırlatmaya çalıştığı umudun çocuğu Berkin’i... Tam 269 gün.

Ama 11 Mart sabahı, Elvan ailesinin açtığı twitter hesabından öğrendik acı haberi; “@Berkin_Elvan: Halkımıza: Saat 07:00 Berkin Elvan’ı, evladımızı kaybettik. Başımız sağolsun.”
Umut bitti! 14 yaşında polisin vurduğu, 15’inde ölen, 16 kiloya düşmüş, kara kaşlı, kara gözlü, güzel çocuk uyanmadı. Yüz binler kaldırdı cenazesini. Her şehrinde memleketimin, göz yaşlarıyla uğurlandı umudun çocuğu...

Peki neydi onca insanı sokağa döken duygu? Saydım kaç cenaze bu kadar kalabalık kalktı diye. İlk aklıma gelenler Uğur Mumcu oldu. Ardından, Hrant Dink... Milyonları sokağa döken ortak duygu ise; öfke, isyan ve sevgi. Üçü de, tetiğin arkasındaki el dışında güçlerin talimatıyla öldürülmüş, asıl failleri bulunamamıştı.

Bugüne kadar faili meçhul kalan cinayetleri düşündüm neydi ortak yönleri? Alevi, Kürt, Ermeni, sosyalist olmak... Her devir, kendi ‘öteki’sini yaratıyordu ve tarihin tozlu raflarına gömüyordu dava dosyalarını...

Bir yıl geçti sokağa dökülüp, gözlerimiz yaşlı Okmeydanı Cemevi’nden mezarlığa yürüdüğümüzden beri. Ne dosyası tamamlanabildi Berkin’in, ne de davası görülmeye başlandı. Sanıklar meçhule karıştı. MOBESE kameraları bozuldu, görüntüler bulunamadı. Bin bir güçlükle avukatlar, buldukları görüntülerden sanıkları tespit etti; bu kez de o polisler Emniyet’te bulunamadı. Bir faili meçhul dosyası klasiği tekrar edildi. Devletin en tepesindeki ise, Berkin’in adını anmadan, hakaretlerini sıralamadan gün geçirmedi.

Sene-i devriyesi yaklaşırken Berkin’in, yandaş basında Sümeyye Erdoğan’a düzenleneceği iddia edilen suikast haberleri yer aldı. Korumalar değiştirildi, güvenlik önlemleri artırıldı. Cumhurbaşkanı’nın kızı için endişe duymasını, tedirgin olmasını elbette anlıyorum. İnsanın evladı için yapamayacağı şey yoktur bilirim, ben de anneyim. Peki evladını kaybetmiş bu aileye, Cumhurbaşkanı’nın öfkesi neden bitmez? Saymadım kaç konuşmasında adını andığını Berkin’in. Bir kere olsun demez mi insan olan “Acınızı paylaşıyorum. Çok üzgünüm. Gerekeni yapacağız” diye... Demedi. Demediği gibi Berkin’i terörist ilan edip o anneyi seçmenine yuhalattı. İşte bu yüzden siyasi bir davadır Berkin’in öldürülmesi ve katillerinin yargılanmaması.

Faili meçhuller coğrafasında yaşadığımıza saydırarak saydım günleri
Saymaya devam ederken her gün fark ettim ki yerimizde sayıyorduk hep... Utandım. Ceylan Önkol’dan başlanmalıydı saymaya, Uğur Kaymaz’dan, Enes Ata’dan, ya da Mahsun Mızrak’tan. Diğer faili meçhul çocuk cinayetlerinden... Eğer ilk çocuk öldürüldüğü gün takipçisi olsaydık bu çocukların davalarının, Berkin’i vuran eller korkardı, nişan alıp kafasından vurmaya. Ne kadar geç kalmış olsam da başlamalıydım birinden diyerek saymaya başladım, bu kez adalet için, katilleri yargılansın, başka çocuklar öldürülmesin diye... Ölümü ardından yazdım ilk tweet’imi ”Berkin vurulalı 270 gün gün oldu! Katili hâlâ açıklanmadı! #BerkininKatiliYargılansın” diye...  

Berkin için sayarken her gün, aslında sayamadıklarım için de saydım... Berkin gibi, davası hâlâ başlamamış olan Ahmet Atakan ve Medeni Yıldırım için... Saydım Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdocan Cömert için ve Ali İsmail Korkmaz, Hasan Ferit Gedik için. Saydım Roboski’de yitirdiklerimiz için. Bir faili meçhuller coğrafyasında yaşadığımıza saydırarak, her gün saydım evlatlarının kemiğini bile bulmaya razı Cumartesi Anneleri için. Saydım evladını yitiren tüm anneler için...

Hiçbir şey gelmiyorsa bile elimden saymaya devam edeceğim. Unutulmasın diye hatırlatacağım her gün, başka çocuklar ölmesin, başka anneler ağlamasın diye. Bir sosyal paylaşım sitesinde resminin yanına “Şu anda yanında mutlu olduğum insanlardan ricam; Hiç gitmesinler, hiç bırakmasınlar beni. Hepinizi çok seviyorum” diyen Berkin için... Çocuklarım için yazacağım: @elifilgaz: Berkin vurulalı 630 gün oldu! Katili hâlâ açıklanmadı! #BerkininKatiliYargılansın